Çanakkale Savaşı, iki padişahın tavrı

Bugün 18 Mart. İngilizlerin başını çektiği İtilaf Devletleri, Çanakkale Boğazı’nı geçip Osmanlı Devleti’nin payitahtı İstanbul’un işgal etmek isteyince büyük yenilgiye uğradılar.

Gerçekçi olmalıyız. Çanakkale Savaşı’nda öne çıkması gereken isim Enver Paşa olmalı. Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili o idi. Başkomutan hâliyle padişah Mehmed Reşad’dı.

Mehmed Reşad da Çanakkale’de galip gelmemiz için gayretliydi, desem boşuna. Hemen hiçbir yetkisi yoktu ama heyecanlıydı.

Mehmed Reşad Çanakkale Savaşı kazanılırsa, İttihatçılar daha güçlenir, Abdülhamid’i tahttan indirdikleri gibi kendisini indireceklerini düşünerek: “Keşke İtilaf Devletleri galip gelseler.” demedi muhakkak.

Mehmed Reşad’dan sonra tahta geçen Mehmed Vahîdeddin, Millî Mücadele zaferle biterse, kendisinin de gidici olacağını biliyordu ve “düşman”la iş birliği içindeydi.

Vahdettin’i baş tacı edenler, “İstanbul İngilizlerin ve diğer İtilaf devletlerinin işgalinde değildi. Vahdettin ne yapsın. Bir umut, tahtı kurtarırım, diye İngilizlere boyun eğdi.” diyebilirler. Taht kurtarmak için düşmana boyun eğilmez; ölümüne mücadele edilir. Vahdettin’in kadrosu Sevr Antlaşması’nı imzalıyor... Osmanlı parçalanıyor, Türklere Anadolu güya bırakılıyor, etnikçiler, Ermeniler, Rumlar asıl söz sahibi oluyorlar, İstanbul ve Çanakkale boğazları ise Boğazlar Komisyonu’nun idaresine veriliyordu.

Sevr Antlaşmasıyla Vahdettin’in yeri ne olacaktı, biliyor musunuz? Söyleyeyim... Padişahın özel koruma birliği, jandarma kuvveti ve az sayıda askeri bulunacaktı.

Olsa ne olur, olmasa ne olur. Buna razı olan biri o makamda bir saniye kalabilir mi?

Vahdettin’i geçelim. Çanakkale savaşlarına dönelim.

Mehmed Reşad’ın gayretinden bahsettik.

Selanik’ten gelen Hareket Ordusu 31 Mart (13 Nisan) 1909 isyanını bastırdı. 27 Nisan 1909’da II. Abdülhamid tahttan indirildi, yerine kardeşi Mehmed Reşad oturtuldu.

19 Ağustos 1909’da, II. Abdülhamid’in döneminde 1876’da hazırlanan Kanun-i Esasî’nin 21 maddesi değiştirildi, padişahın yetkilerini kısıtlayan, yasama ve yürütmenin yetkilerini artıran üç yeni madde eklendi. Böyle olduğu hâlde Mehmed Reşad, İttihatçılara “Ben zaten göstermeliğim. Siz bildiğinizi yapın.” deyip kenara çekilmedi. “Belki düşman İstanbul’a girerse, tahtımda otururum. Ben halifeyim aynı zamanda. İngilizler, beni indirmekten korkarlar, yoksa Hindistan’da büyük güce sahip Müslümanlar, işgallerindeki yerlerde isyan çıkarırlar.” da demedi.

Her ne olursa olsun Mehmed Reşad’ın kalbi vatan için atıyordu. İtilaf Devletleri’nin Çanakkale’de denizde ve karada yenilgisinden sonra Mehmed Reşad’ın yazdığı gazel, önce Harp Mecmuası’nda, sonra dönemin hemen bütün gazete ve dergilerinde “Gazel-i Hümayun, Manzume-i Hümayun, Manzume-i Garrâ-i Hümayun vs.” başlıklarıyla yayınlandı, halkın büyük ilgisini çekti. O gazel:

“Savlet etmişti Çanakkale’ye bahr u berden / Ehl-i İslâm’ın iki hasm-ı kavîsi birden // Lâkin imdâd-ı ilâhî yetişip ordumuza / Oldu her bir neferi kal‘a-i pûlad-beden // Asker evlâdlarımın pîş-geh-i azminde / Aczini eyledi idrâk nihâyet düşmen / Kadr ü haysiyeti pâ-mâl olarak etti firâr / Kalb-i İslâm’a nüfûz eylemeye gelmiş iken // Kapanıp secde-i şükrâna Reşâd eyle dua / Mülk-i İslâm’ı Hudâ eyleye dâim me’men”

(Müslümanların güçlü iki düşmanı birleşerek denizden ve karadan Çanakkale’ye saldırmıştı. Fakat Allah’ın yardımı ordumuza yetişti ve askerlerimiz çelik bedenli birer kale oldu. En sonunda, asker evlatlarımın azmi karşısında düşman acizliğini anladı. [Düşman askeri] İslâm’ın kalbini (İstanbul’u) ele geçirmeye gelmişken şerefini ayaklar altına alarak kaçtı. Reşad! Şükür secdesine kapan ve Allah’ın İslâm ülkelerini daima güvenli kılması için dua et.)

Mehmed Reşad’ın Çanakkale Gazeli 30 dolayında şair tarafından tahmis edilmiştir.

(Tahmis, “Beşleme” anlamına gelen bir edebiyat terimidir. Bir gazelin, bir kasidenin veya beyitlerle yazılmış başka bir nazım şeklinin beyitlerinin önüne aynı vezin ve kafiyede üç mısra eklenerek beşli bentler hâline getirilmesidir.)

Mehmed Reşad, İtilaf güçleri için: “İslâm’ın kalbini (İstanbul’u) ele geçirmeye gelmişken şerefini ayaklar altına alarak kaçtı.” diyor.

Ne yazık ki, Mehmed Reşad’dan sonra gelen padişah da İtilaf Devletleri’nin üzerimize saldığı Yunanlıları yenince İngilizlerin zırhlı gemisine binip kaçtı.

Elim, o padişahın neyi ayaklar altına aldığını yazmaya gitmiyor!

Yazarın Diğer Yazıları