Doğu ve Batının İran - Türkiye satrancı

İran, dünyanın en verimli petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip bir ülke. OPEC verilerine göre tüm dünyadaki hem petrolün yüzde 12’sinin üretildiği İran’ın coğrafi konumu dahi bütün dengeleri alt üst edecek kadar önemli. Dünyada deniz yoluyla taşınan petrolün yüzde 40’ının güzergâhı da Hürmüz Boğazı’ndan geçiyor. Türkiye ise ham petrol ihtiyacının üçte birinden fazlasını İran’dan satın alıyor. Doğal gazda da Rusya ile birlikte İran’a büyük oranda bağımlı durumda.
Bütün bunlara rağmen İran kendi ihtiyacı olan işlenmiş petrolü, Yahudi asıllı bir İngiliz tarafından kurulan ve Hollanda merkezli olarak faaliyet gösteren Royal Dutch Shell şirketinden satın alıyor. Shell ham petrolü işleyerek yine bu ülkeye satıyor. Öte yandan İran’ın en büyük ticari partneri ise Amerika’dır. ABD’yi İngiltere, İtalya, Kanada ve Hollanda izlemektedir. Yani anlayacağınız işin içinde para olunca diğer sorunların üzeri örtülüyor.
İran’a uygulanan ambargo ise öncelikle Çin ve Rusya’yı hedef alıyor. İran’la petrol işi yapan Shell’in yanısıra ENI (İtalya), Elf (Fransa), Norsk Hydro (Norveç), Statoil (Norveç) ve Sheer Energy (Kanada) firmaları belki kısmen etkilenecektir. Ancak en büyük darbe, İran’la 30 yıllığına 70 milyar dolarlık petrol ve doğal gaz yatırımı için imza atan Çin’e indirilecektir. Çin daha ambargo başlamadan İran’dan petrol alımını düşürmüştür. İran’a nükleer enerji santrali kurma taahhüdünde bulunan Rusya da ’anlamsız’ bir bekleyip görme politikası uygulamaktadır.  Peki, İran’la dev enerji anlaşmaları yapan Rusya ve Çin, niçin ambargolara karşı çıkmamaktadır? Üstelik İran’a nükleer teknoloji desteği veren bu ülkeler değil midir?
Gündemdeki ikinci konu ABD’nin NATO şemsiyesine almaya çalıştığı Füze Kalkanı projesidir. Kamuoyunda tartışılanlarla gerçekler arasındaki makas aşırı derecede açıktır. Herhalde ortalama medya izleyicisinin hiç haritaya bakmadığı düşünülmektedir. İran’dan fırlatılacak Şahap-3 veya Kadir füzelerinin rotası Irak ve Ürdün semalarından geçmektedir. Bu durumda İsrail’i koruyacak asıl kalkanların hem İsrail’in hem de ABD’nin doğal müttefikleri olan bu ülkelerde olması gerekmekte değil midir? İkincisi İran’ın en etkili füzelerinin azami menzili şimdilik Yunanistan’a ancak ulaşabilmektedir. Öyleyse AB ve NATO ülkelerinin bu aceleciliği nedendir?
Aynanın diğer yüzünde Rusya’nın tedirginliği vardır. Füze Kalkanı projesine yıllardır karşı çıkan Rusya Avrupa’ya yönelen yeni bir ön uyarı radar sistemi kurmaktadır. Devlet Başkanı Dimitri Medvedev açıkça kendi projelerinin, NATO’nun Füze Kalkanı projesine karşı bir cevap olduğunu vurgulamaktadır. Medvedev Batılı ülkelere alaycı bir cevap da vermektedir:  “NATO Füze Kalkanı bize karşı değilse, bu sistem de size karşı değil!”
Türkiye kendi aleyhine dönebileceği halde İran’ı nükleer enerji projesinde destekledi. Çin ve Rusya yalnız bırakırken BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a yaptırım kararında ’hayır’oyu kullandı. NATO Füze Kalkanı Projesinde tehdit listesinden İran’ın çıkarılması için gayret gösterdi. Kürecik’teki radardan elde edilecek istihbaratın İsrail’e aktarılmayacağı hususunda Tahran’a güvence verdi. NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen de bunu teyit etti. Fakat tüm bunlara karşılık Tahran’ın sivil ve askeri kanatlarından gelen cevap  “NATO radarına saldırırız”  oldu.
Şimdi de NATO ve İsrail taraflarından iki yeni iddia geldi. İsrail istihbarat sitesi Debka, Türkiye’nin atom bombası üretebileceğini ve ABD’nin bu füze savunma sisteminden gelecek istihbaratı İsrail’le paylaşma sözü verdiği iddialarını ileri sürdü. NATO Savunma Koleji tarafından hazırlanan bir raporda ise,  “Radar verilerinin, ABD istihbaratının veri ve değerlendirmeleriyle birlikte İsrail dahil müttefiklerle paylaşılacağı” bilgilerine yer verildi. Yani ortamın sakinleşmesi istenmiyor.
Bir yandan İsrail’in gönlünü ferah tutan açıklamalar yapılırken diğer yandan İran - Türkiye ilişkilerine çomak sokulmaya devam ediliyor. Anlaşılan İran üzerinden sahnelenen süper güç satrancına Türkiye de dahil edilmek isteniyor. Bunun bir ayağında Türkiye’nin Rusya ile bağlarının sekteye uğratılması düşüncesi var, diğer ayağında bölgede bir ’Şii Hilali’ tartışmasını alevlendirme niyeti. Uzun vadede de Türkiye’nin kendi nükleer bombasını yapması ve bölgedeki nükleer silahlanmayı hızlandırması bekleniyor. Bu anlatılanlar okuyucuya komplo teorileri gibi gelebilir. Bu kadar çelişkili bilgiler arasında sağlıklı düşünmek ve tutarlı analizler yapmak kolay değildir. Ancak kesin olarak görülen şudur: Batı (ABD-AB) ile Doğu (Çin-Rusya) çekişmesi soğuk savaşta kaldığı yerden devam ediyor ve bu güç oyunları İran ve Türkiye üzerinden sahneleniyor.

Yazarın Diğer Yazıları