ATATÜRK'ÜN LİDERLİĞİ

ATATÜRK'ÜN LİDERLİĞİ
ATATÜRK'ÜN LİDERLİĞİ

Bilinçli olarak, yokluğunda uygulanacak bir düzen kurmaya uğraşıyordu

Bilinçli olarak, yokluğunda uygulanacak
bir düzen kurmaya uğraşıyordu

1934-1939 yıllarında İngiltere’nin Ankara Büyükelçiliğini üstlenen Sir Percy Loraine, Atatürk ve ülkesi hakkında çok ilginç bir saptamayla 1948 radyo konuşmasına şöyle devam etmiştir:
"Atatürk’ü diktatör sayanlar olmuştur. Bence bu hem yanlış, hem de yanıltıcı bir görüştür. Kabul edelim ki, günümüzde ‘diktatör’ sözcüğünün yeterli bir tanımı yapılmış değildir; ama Hitler’e, Mussolini’ye diktatör denmesine hiç kimsenin karşı çıkabileceğini sanmıyorum.
Öyleyse Kemal Atatürk neden aynı gruba girmiyor, diye bir soru sorulabilir. Bunun birçok nedenleri vardır. Bir kere Atatürk bilinçli olarak, kendi yokluğunda uygulanacak bir düzen kurmaya, kendinden sonra sürecek bir hükümet ve yönetim sistemi yaratmaya çalışıyor; görüşlerini zorla kabul ettirmekten çok doktrinlerini öğretmeye ve ülkülerini açıklamaya uğraşıyordu. Kurtuluş Savaşı sırasında arkadaşlarıyla hazırladığı tasarıya göre, egemenlik Büyük Millet Mecli-si’nindi; halk tarafından seçilen mebuslar dört yılda bir Cumhurbaşkanını seçmekle görevliydi ve Meclis belli yasama ve yürütme yetkilerine sahipti.
Devrimler hiçbir zaman yumuşak başlılıkla olmaz. Bu yüzden, başlangıçta, Anayasanın ve organların yürürlüğe girmesinden önceki günlerde, Atatürk’ün zaman zaman kendi inisiyatifine dayanarak kesin hareket etmek zorunda kaldığı olmuştur. Gene de kanunlara aykırı davranışlarda bulunmaktan kaçınmıştır. Büyük Millet Meclisine karşı büyük bir saygısı vardı. İç işlerde başlıca amacı, o sırada pek işlemezse de ileride durumun gerektirdiği şekle uyup gelişebilecek esneklikte bir siyasal düzen ortaya koymaktı. Pek çok kimselerin sandığı gibi sağa-sola emirler yağdırmak şöyle dursun, Atatürk, bakanları her zaman kendi sorumluluklarını yüklenmeye zorlardı. Öyle sanıyorum ki, eğer yaşasaydı, belki bir sonraki Cumhurbaşkanı seçiminde adaylığını koymayıp, kurduğu düzenin kendisinin yokluğunda gereği gibi işleyip işlemeyeceğini görmek için bir köşeye çekilecekti. Ancak, arkadaşları ve danışmanları bırakır mıydı, bunu kestirmek güçtür. Onun bütün tutumu şuydu: Kendisi Cumhurbaşkanı olarak devletin başı idi; memleketin yönetimi, Büyük Millet Meclisine karşı Anayasayı uygulamakla yükümlü olan Hükümetin göreviydi".
Sir Percy Loraine, Atatürk’e niçin ’diktatör’dene-meyeceğini iç siyaset yanında dış ilişkiler alanından örnekler vermek suretiyle de kanıtlamaktadır:
"Peki, dış siyasette Atatürk diktatörce denebilecek neler yaptı? Hiç. Komşuları yeni Cumhuriyetin bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygı gösterdiği sürece, O da, barışçı, uzlaşıcı, savaş önleyici, dostça bir siyaset güttü.
Rusya ile olan çekişmeler durduruldu. Yunanis-tan’la olan kavgaya son verilip yakın işbirliğine geçildi. Yalnız Bulgaristan’ın katılmadığı Balkan Antlaşmasıyla Balkanlardaki anlaşmazlıklar bir çözüme bağlandı. İran, Irak ve Afganistan’la yapılan Sadabad Saldırmazlık Paktı ile Türkiye’nin doğu sınırlarında barış kesinlikle sağlandı. Fransa ile ilişkiler iyi ve dostçaydı. Faşist İtalya ile normal, İngiltere ile tam bir uzlaşma ile kalınmamış, bugün sürdürüldüğüne çok sevindiğimiz yakın ve dostça ilişkiler de geliştirilmiştir.                                

(Devam edecek)