El ve dil üzerine…

Bir dilin ifade zenginliği, o dildeki kelime sayısından ziyade, söz konusu dilin sahip olduğu atasözü ve deyimlerle ölçülür. Çünkü özellikle atasözleri, tarihî hakikatlerin saklandığı eskimez sandıklardır. Bugün gelin bu altın sandıklardan el ve dil ile ilgili birkaçını açalım, bakalım bizlere hangi gerçekleri hatırlatıyor.

1- Baş, dille tartılır. (İnsanın aklı, söylediği sözlerle ölçülür.)

Bilmediğimiz, tanımadığımız bir insanla karşılaştığımızda ilk anda onun âlim mi, cahil mi, hırlı hırsız mı olduğunu bilemeyiz. Ama o konuşmaya başladı mı, söylediği sözlerle kendini ele verir. Muhatabımızın bilgi ve görgü seviyesini hemen anlarız. Nitekim Hz. Ali Efendimiz de "insan, dilinin altında saklıdır" diyerek bu gerçeği çok güzel dile getirmiştir.

2- Dil epsem, baş esen. (Dil susarsa baş selamette olur.)

İnsanoğlu dili yüzünden çeşitli belalara uğrar. Dilini tutmasını bilmeyen, yerli yersiz konuşan kişiler "Çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz" yahut "Çok söyleyen çok yanılır" mefhumunca yalan yanlış şeyler sarf edeceği için hiçbir zaman başı dertten kurtulmaz. Bu sebepledir ki, Hz. Peygamberimiz de: "Râhtü'l-insan fî-hıfzı'l-lisân=İnsanın rahat ve huzuru dilini korumaktadır" buyurur.

3- El elden kalmaz, dil dilden kalmaz.

Herkesin eli var, dili var. Sen başkasına vurursan o da sana vurur. Sen başkasına kötü söylersen o da aynı şekilde mukabelede bulunur. Her ne kadar Yunus Emre: "Dövene elsiz, sövene dilsiz gerek" diyorsa da herkes derviş olamaz. Son zamanlarda hiç taş atana gül atanı gördünüz mü?

4- El/kılıç yarası onulur, dil yarası onulmaz.

İnsanın başına her şey gelebilir. Bir kavgada yahut savaşta yaralanabilirsiniz. Bu yara zamanla iyileşir. Ama hakarete uğramış, birisi kalbinizi kırmışsa bu yara hiç iyileşmez. Şair doğru söylüyor:

"Dil yarasını andıracak yara bulunmaz// Dünyada gönül yarasına çare bulunmaz."

5- Elinle yaptığın hayrı dilinle ziyan etme.

Âdemoğlu çiğ süt emmiş olsa da kötülük yaptığı gibi iyilik de yapar. Lakin çok vakit eliyle yaptığı bu iyiliği -belki de farkında olmadan- diliyle yok eder. Bu durum daha çok başa kakma şeklinde olur. Birisine yaptığımız bir iyiliği ikide bir hatırlatarak hayrını uçururuz ki toplumda çok rastlanan bir davranıştır bu.

"Bir kimseye bir iyilik edip sonra da Kânî//Sohbet arasında başa kakmak ne revadır."

6- Buğday ekmeğin yoksa buğday dilin de mi yok?

Türk milleti misafirperverdir. Misafirine elindekinin en iyisini ikram etmeye çalışır. Fakat yoksulluğun gözü kör olsun, bazen misafire layık yiyecek içecek bulamayabiliriz. Buna fazla üzülmemek gerekir. Tatlı dilimiz, hoş sohbetimiz bu eksikliğimizi fazlasıyla telafi edebilir.

Beyt li-müellifihî:

"Misafir, yemekten önce tatlı dil ister//Güler yüzden öte bir nimet mi var, göster."

Elimde imkân olsa okullara "atasözü ve deyimler" dersi koydururdum. Zira -yukarıda görüldüğü gibi- atasözleri bize yüzyılların tecrübe imbiğinden geçmiş hakikatleri öğretir, bizi hayata hazırlar. Deyimler de bu hakikatleri daha net ve daha etkili yansıtmamızı sağlar. Öğrencilere bunları verebilsek daha başka ne isteriz…

ACZİMİN GİRYESİ:

ELİNİ, DİLİNİ KORU

Rahat edeyim dersen dilini koru,

Hatta hem dilini, hem elini koru.

                             (Li-müellifihî)   

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları