Bu öyle bir dava ki… “En ağır ceza” bile yetmiyor adaleti sağlamaya

Ceren Damar Şenel

Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Araştırma Görevlisiydi. Yüksek lisansını yeni bitirmiş, doktorasına başlamıştı.

Dört dil konuşuyordu.

Şan ve piyano derslerinin yanısıra TRT Ankara Çocuk Halk Dansları Topluluğunda görev almıştı.

Dereceleri de olan bir sporcuydu; kayak yapıyor, tenis oynuyor, yüzüyordu.

Doğa tutkunu, çevre gönüllüsüydü; emsallerinin bütün mesailerini saç-makyaj provalarına harcadığı düğün arifesinde, o, yumurtadan çıkan caretta carettaları sağ salim Akdeniz’e ulaştırmak için çabalayan ekipte çalışıyordu.

Duyarlıydı; yozlaşma hız ve oranını düşününce, bu toplum için belki biraz fazla.

Ailesinin ifadesiyle “Emek verilmiş ve bu emeği boşa çıkarmamış bir çocuk”tu.

Henüz üç aylık evliydi.

Ve yaşı sadece 27’ydi.

Sınavda kopya çekerken yakaladığı öğrencisi tarafından katledildi.

SIRTINDAN VURULDU 17 BIÇAK DARBESİ ALDI

2 Ocak 2019… 

Saat 17.00…

Katil, hızlı adımlarla, hanidir pusuda beklediği Ceren Damar Şenel’in peşinden odasına daldı.  Genç kadının hemen arkasındaydı. Yakın mesafeden, iki el ateş etti. Sırtından vurulan genç kadın yere yığıldı. Katil bu defa, “özel yapım” bıçağını çıkardı ve yerde can çekişen Ceren’in bedenine saplamaya başladı; bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi… Tam on yedi defa tekrarladı bu hareketi. Ceren’in inlemelerini duyan diğer öğretim üyeleri odaya girdiklerinde, katilin eli, bir kere daha Ceren’in bedenine doğru inmek üzereydi. Gelmeseler, “on sekiz, on dokuz, yirmi…” diye devam edecekti belki darbeleri…

KIZIM BANA SORACAK: HAKKIMI SONUNA KADAR SAVUNDUN MU?

O günün üzerinden neredeyse 14 ay geçti. İddianame yazıldı, dava açıldı, yargılama başladı… Bedeni hunharca katledilen gencecik Ceren’in bir de ruhu işkenceye uğratıldı.

“Savunma” adı altında her nevi iftira atıldı; kırılıp dökülmeye, kirletilmeye çalışıldı hatırası… Üstelik de çamurun en balçıklı olanı kullanıldı.

Ve…

Bütün bunlar olup biterken, insan üstü denilebilecek bir metanet gösteren baba Mustafa Damar, geçenlerde ilk defa “Yorgunum” dedi. Sessiz bir çığlık gibiydi. Hemen arayıp konuşmak istedim. “Büyük bir darbenin, acının akabinde 13 aylık adalet arayışı, az bir zaman değil. Bu ister istemez tüm aileyi yoruyor; hem fiziki olarak, hem psikolojik olarak. Ailenin o durumu da ister istemez bir baba olarak beni daha çok yıpratıyor. Altından kalkılamaz bir eza veriyor…” oldu ilk sözleri.

“Ama” dedi;

- Benim hayatım, haksızlıklarla, hukuksuzluklarla mücadeleyle geçti. Uğruna hayatımı geçirdiğim bir konu şahsımı, ailemi, kızımı ilgilendirdiğinde daha da cansiperane mücadele etmek, benim boynumun borcu. Kızım da zaten bu şekilde yetişti. Ot gibi bir insan olsaydı, ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ mantığında olsaydı, zaten bu başımıza gelmezdi.  Ailemizin genlerinde var; ne ben, ne de kızım, yanlışın karşısında sessiz kalmadık. Ben, inanan biri olarak, kızıma bunun hesabını vermek zorundayım. Kızım bana “Baba benim hakkımı sonuna kadar savundun mu? Elinden geleni yaptın mı?” sorusunu sorduğunda, “Evet kızım, tüm çabamı sarfettim. Hak ettikleri cezayı aldılar” diyebilmem lazım gönül rahatlığıyla…

HİÇBİR İFTİRALARI KARŞILIKSIZ KALMAYACAK

Sorudan ziyade, kendi kendime sayıklıyorum aslında; çok zor değil mi? Katledilmiş kızınızın kopya çekerken yakaladığı öğrencisiyle bir “aşk” ilişkisi yaşadığı söyleniyor. Daha da azgınlaşılarak, kızınızın katil zanlısına cinsel tacizde bulunduğu öne sürülüyor. Saçı sakalı ağarmış “dede” sıfatlı biri, böylesi bir caniliği “Sıpanın oynaması eşeği yoldan çıkarır” diye yorumluyor. Aile olarak “yas tutmamakla” suçlanıyorsunuz, kızınızın katledilmesini siyasi ranta dönüştürmekle suçlanıyorsunuz… Son olarak, bir de “suçlu” çıkarılmak isteniyorsunuz; hakkınızda suç duyurusunda bulunuyorlar, kızınızın katil zanlısının savunma hakkını zedelediğiniz gerekçesiyle…

  • Doğru, çok zor. Ama bizim, bu toplumun değerlerine sahip bir aile olarak başka bir yol ve yöntem denememiz, başka yerlerden çözüm beklememiz, aynı ahlaksızca yöntemleri kullanmamız mümkün değil ki. Saydığınız ahlaksızlıklar uygulayanların şahsına has diye düşünüyorum. Bizim adaleti aradığımız tek yol var, yargı. Bütün bunları görmezlikten geliyor değiliz. Bunların hiçbiri kabullenebileceğim şeyler değil. Eğitim ve deneyimim bana, enerjimi -şu anda- bunların yaptığı her saçmalığın peşine takılarak harcamamam gerektiğini söylüyor. Ama hepsini kayıt altına alıyorum. Yeri ve zamanı geldiğinde onlarla mücadelemi de aynı şevk ve azimle yapacağım. Hiçbiri karşılıksız kalmayacak.

Ceren’i hiç tanımayan milyonlarca insana bile saç-baş yolduran bu kanırtıcı süreçte en az baba Mustafa Damar kadar itidalli duran biri daha vardı; Levent Şenel.

Damar, “Damadım da ailemin bir parçası. Bunda şaşıracak bir şey yok; kızım kendisi gibi ilkeleri olan, değer yargılarına uygun biriyle evlendi” diye özetledi aralarındaki bu tavır birliğini.

SAVUNMA KUTSAL” DİYE, ÖLÜNÜN HATIRASINA HAKARET EDİLEBİLİR Mİ?

Ceren Özdemir davası çok kısa bir süre içinde sonuçlandırıldı. Emine Bulut davası da aynı şekilde…  Ceren Damar Şenel davasında ise karar beklenirken ertemele geldi son duruşmada… Karara gitmek neden bu kadar uzun sürdü?

- Savunmanın ahlaksızlığı yüzünden! Bizim davamızın diğerlerinden tek farkı bu. İlk günden itibaren hep yargının zaaflarına oynadılar.

Zaaf” derken?

- Suçlamak amacıyla söylemiyorum ama şöyle bir algı var: Savunma adı altında her ne yapılırsa yapılsın; izin verilmelidir. Savunma mı? Konuşsun. Yalan mı söylüyor? Söylesin. İftira mı atıyor? Atsın. Ölünün hatırasına hakaret mi ediyor? Etsin. Kişi yalan da söyleyebilir, iftira da atabilir, her türlü ahlaksızlığı, hukuksuzluğu da yapabilir; yeter ki savunma hakkı engellenmesin. Ben, bunun doğru olduğunu düşünmüyorum; hukuk adına küçük düşürücü buluyorum. Hiçbir özgürlük sınırsız değildir; savunmanın da sınırları olmalıdır. Davalar bir an önce sonuçlandırılsın diye mevzuata “hedef süre” konmuş.  Bu davanın iddianamesi 7 ayda hazırlandı; bilgi, belge, delil tamamı toplandı. Dinlenmesi gerekenler dinlendi. Ne dedi savcı? TCK 82/a’dan “tasarlayarak”, 82/b’den “Canavarca hisle veya eziyet çektirerek”, 81/g’den “Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle” kasten adam öldürme. Bir 7 ay da yargılaması sürdü. Söylenecek her şey söylendi.  Ama uzatmaya yönelik olarak, o güne kadar başvurdukları yanıltma, oyalama, yargıyla dalga geçme yöntemlerini tekrarladıkları için heyet süre vermek zorunda kaldı. Bu duruşmada artık savunma ayağı dinlenip karar verilecek.

Verilecek mi?

  • Verilmesi gerekiyor. Aksi takdirde kamuoyunun yargıya bakış açısı zarar görür. Kızımız katledildi mağdur olduk. Kızımız, ailemiz iftiraya uğruyor mağdur oluyoruz. Engel olan var mı buna? Yok.

HUKUK FAKÜLTELERİNDE DERS OLARAK OKUTULACAK

Damadınız, Ceren’in cenazesinde yaptığı konuşmada, ölümüyle Türkiye’ye son dersini verdiğini söylemişti ama davanın seyri bir de “hukuk dersi” çıkaracak gibi…

Kesinlikle inanıyorum. Ceren Damar davası hukuk fakültelerinde ele alınacak. En spesifik tarafı savunmanın ne kadar rezil rüsva yapılarak savurmaya döndüğünü göstermesi. Katilin annesi ifadesinde “FETÖ üyeliğinden dolayı meslekten(emniyetten) ihraç oldum” diyor. Buna rağmen Emniyet’te cirit atıyor. Olay yerine gidiyor ve katilin arabasını aranmadan  kaçırabiliyor. Katil, olaydan sonra otomobiline hiç binmediği halde, otomobilden olaydan sonra yazıldığı söylenen sözde bir intihar mektubu çıkıyor. Olayda kullanılan 28,5 santim boyundaki özel yapım bıçak, bir ay sonra hazırlanan raporda “yaklaşık 16 santim” diye yuvarlak bir ifadeyle boyut değiştiriyor! Süre uzatmak için duruşmaya gelmiyorlar. Savunma yapmıyorlar. Katledilen kızıma attıkları iftiralar ortada. Duruşmanın gizli görülmesi yönünde başvuruda bulundular; niçin? Geçmişte işledikleri yol ve yöntemleri kullanmak, her şeyi, üstü örtülü, dosyada bilgi belge karartarak yönlendirmek istediler. Avukatların izlemesinden rahatsız oldular; neden? Üzülerek söylüyorum, bugüne kadar bu yöntemlerle kazanımlar elde etmişler. Bu davada da aynı yöntemi izleyerek, kazanım elde etmeye çalıştılar ama Ceren Damar duvarına tosladılar. Çamur attılar, ellerine yüzlerine bulaştı. Şu anda patinaj yapıyorlar; debelendikçe batıyorlar.

Bir avukatla, mağdur ailenin arasında bu derece husumete varan bir halin oluşması normal mi; neden bu kadar kişiselleştirildi?

Kendi penceresinden haklı. Düşünün, 20-30 yıllık meslek hayatı var. Geçmişi pazara çıkarıldı. Köstebek kitabında cemaatle ilgili yazılanlardan, Adnan Oktar’a kadar, fotoğrafları, bilgi-belgeleriyle ortaya kondu. Böyle bir geçmişi olan, onlardan güç devşirerek kazanımları olmuş bir insanın Ceren Damar’da tökezlemesi ne demek? Kediyi köşeye sıkıştırırsanız tırmalar. Katille özdeşleştirdi kendini. Suçu meşrulaştırmaya gitti. Kişiselleştirdi.

Meral Akşener’i ziyaretiniz üzerine, bir arabuluculuk çağrısında da bulunmuştu değil mi?

Arabuluculuk ceza davalarında kullanılan bir yöntem değildir; bunu dahi bilmiyor. Hukukçuluğu ortada. Profesörlüğü de tartışılabilir; o diplomaların da sorgulanması gerekir diye düşünüyorum.

MSE KIZIMI GERİ GETİREMEZ!..

Mustafa Damar, Levent Şenel, diğer aile üyeleri, Ceren’in hocaları, öğrencileri, kamu vicdanı herkes “adalet” arıyor ama “adalet” neye karşılık geliyor orası biraz karışık uygulamada…

“Bu suça verilebilecek en ağır ceza ağırlaştırılmış müebbet. Peki, çekilebilecek en ağır ceza ne? Ömür boyu hapis yatacak mı? Fiili yatacağı süre en fazla 30 yıl. 54 yaşında sokağa çıkacak. Bununla “Hak ettiğini buldu” diyebilir misiniz? Vicdanların rahatlayacağını söyleyebilir misiniz? Bu ceza için nitelikli unsurlar var. Bir nitelikli hali işleyen de ağırlaştırılmış müebbet  alıyor, beş hali işleyen de aynı… Vicdanen doğru mudur? Ben size bir bıçak darbesi vursam da bir, yüz darbe de vursam bir mi? Yasayı hazırlayan “Ağırlaştırılmış verdim daha ne istiyorsun” diyor? Ama sonra infaz yasası hazırlanıyor. “Şu nitelikten alan 30 yıl yatar” diyor.  Bu davada “tasarlama”, “canavarca his ve eziyet çektirme”, “kamu görevi” üç nitelik var; aynı ceza” diyen Damar, yasalar hazırlanırken suçtan mağdur olanların dikkate alınmamasından yakınıyor:

- Mağdur olanlar dikkate alınmıyor, mezarda ölü olanlar zaten hiç dikkate alınmıyor; onlar konuşamıyor haklarını arayamıyor çünkü. Biz hapishanedekileri dikkate alalım da çıktıktan sonra güç-oy devşirelim. Mantık bu. Bugüne kadarki af uygulamalarında çıkanların çoğu tekrar suç işleyip hapishaneye döndüler. Hala aynı yolu denemeye çalışıyoruz; demek ki bu nema kıymetli bir nema…

Peki adalet? Sizin vicdanınızda buna karşılık gelen bir hüküm var mı?

Açık ve net söylüyorum, bu ülkede ne bir kişi, ne bir kurum, ne de yargı bizim mağduriyetimizi gideremez; kızımı mı geri getirecek? Ama şunu yapar: Devlet dediğiniz organizasyon bundan sonra böyle bir suçun işlenmemesine aracı olur. Öyle bir ceza verir ki caydırıcı olur. Kamuoyunda “Bunu yapan gün yüzü göremez” inancı oluşur.

SUSSAM GÖNÜL RAZI DEĞİL…

Yargılamanın başından bu yana “duygusal boyuta” taşımadan, maddi gerçeklere dayanarak mücadele ettiniz… Ama son günlerde bir paylaşımınız var, diyorsunuz ki “Sussam gönül razı değil…” Söyle(ye)mediğiniz şeyler oldu mu?

Çok şey var konuşmadığım… İçimden gelen, duygularımı dizginlediğim, ifade tarzımı, davranışlarımı dizginlediğim çok şey var; sabrediyorum. Hepimiz insanız, duygusuz olamayız. Kimileri aleni gösterir, kimileri göstermek istemez… Karşı taraf bu anlamda da suçladı, “Sizin kızınız katledildi, siz evinize çekilin, kapınızı kapatın, iki gözünüz iki çeşme ağlayın sızlayın” bunu istedi. Kamuoyu kaba tabirle ağzının payını verdi ama bu kadar yaşanmışlıklara rağmen hala kamuoyu karşısına çıkıp konuşma cesareti bulabiliyorlar olmaları üzücü tabii; bu nasıl arsızlıktır.

Son söz…

Katile, ailesine ve akıl hocasına, işbirlikçilerine söyleyecek hiçbir sözüm olamaz; sözden anlasa idiler bu yaşa kadar kendilerini ıslah ederlerdi. Yargıdan beklentim; kamuoyunda güven kaybına sebep olmasın… Kamuoyuna da, hep yanımızda oldular, çok teşekkür ederim.

YARIN ANKARA ADLİYESİNDE…

Yarın saat 10.00’da, Ankara 33. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek duruşma Ceren Damar Şenel davasının sonu olabilir ama Damar ailesinin “adalet” mücadelesinin sonu olmayacak gibi gözüküyor. Mustafa Damar, kuruluş hazırlıklarında kızı Ceren Damar’ın da emeği olan vakıf aracılığıyla “arsız güçlü olunca, haklının suçlu olması” ezberini değiştirecek çalışmalara hazırlanıyor.

Yazarın Diğer Yazıları