İşte Gerçek BAŞBUĞ böyle olunur!

İşte Gerçek BAŞBUĞ böyle olunur!
ATATÜRK, Türklüğün tarihinin ne denli eskilere dayandığını çok iyi biliyordu. Üstelik neredeyse bir arkeolog bir antropolog kadar bilgi sahibiydi. Bunun nedeni çocukluğundan beri 4 bine yakın kitap okumasıydı. Araştırmayı severdi; ömrünün sonuna kadar sürdürdü. O ilim insanının Türklükle ilgili bir kehaneti, Dünya Antropoloji ve Arkeoloji Tarihini bile adeta dize getirdi. Atatürk Kitapları Yazarı Yaşar Gürsoy, Atatürk'ün, Türk Dil Bilimci Agop Dilaçar ile ilgili bir anısını araştırıp kendi kaleminden derl

İşte Gerçek BAŞBUĞ!

Gerçek adı Hagop Martayan’dı.
1895 İstanbul doğumlu, Ermeni asıllı bir Türk Dilbilimcisiydi…
Türk Dil Kurumu''nun ilk genel sekreteriydi ve kuruluşundan vefat edene kadar o görevde kalacak kadar değerli bir beyindi…
Türkçe’nin yanı sıra Yunanca, İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Latince, Almanca, Bulgarca ve Rusça biliyordu...
1932 yılında Atatürk''ün başkanlığında gerçekleştirilen I. Türk Dil Konferansı''na dilbilimci olarak davet edildi.
Türk diline katkılarından ötürü soyadını Atatürk 1934 yılında kabul edilen Soyadı Kanunu ile bizzat verecekti. Agop DİLAÇAR!
Atatürk kendisine güvenirdi.
Agop Dilaçar Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi çalışmalarıyla, Türklerin ve Türkçenin kökenlerinin bulunması konusunda önemli bilgilere ulaşmıştı.

Agop Dİlaçar

1937 yılının Eylül’ydü…
II. Tarih Kurultayı
toplanmış, Türklerin kökenleriyle ilgili çok sayıda tez tartışmaya açılmıştı.
Kurultaya İsveçli arkeolog Tura Johnsson Arne de katılmıştı…
Kurultay beş gün sürdü, Arne ülkesine döndü ve ''Svenska Dagbladst'' gazetesinde, “Atatürk’ün Dil ve Tarih Teorisi” başlıklı bir yazı kaleme alarak yayımladı.
Niyeti Atatürk’ün Türklerin kökenleriyle ilgili görüşlerini çürütmekti.
Yazı Türkiye’ye ulaştırıldı, Türkçe’ye çevrildi ve Atatürk’e sunuldu…
Ertesi gün Atatürk sofrada konuyu açtı ve Agıp Dilaçar’a dönerek,

- Yani demek istiyor ki, dedi. Orta Asya’nın altı bomboştur.


Tura Johnsson Arne

Atatürk kızmıştı. Yumruğunu masaya vurarak konuştu:

- Fakat emin olunuz ki arkadaşlar, günün birinde bunun tam tersini ortaya çıkaran kanıtı yine bize onlar (yani Avrupalılar) verecektir!

Atatürk doğruya doğru, yanlışa yanlış diyen bir liderdi; Arne’nin yazısında hoşuna giden cümleyi de sofradakilerle paylaştı:

“Türkmen bozkırlarında milattan önce 1500 yıllarına doğru uygarlığın aşırı derecede gerilediği saptanabilmiştir. Nedeni bilinmeyen bu gerileme, yukarıda anılan Türk gücünden sonra meydana gelmiştir.”

Ve sesini biraz yükselterek, kararlı konuştu:

- İşte ilk itiraf burada. Bu bozkırlarda uygar Türkler oturuyordu. Onlar göçe çıkınca uygarlık tabii geriler!..

Atatürk 10 Kasım 1938 günü asla unutulmayacak biçimde aramızdan ayrıldı...
Ardından sonraki yıl İkinci Dünya Savaşı başladı. Ülkeye yabancı dergilerin gelmesi güçleşmişti. Ne varki 23 Aralık 1940 günü Agop Dilaçar’ın eline geçen bir antropoloji dergisinde şunlar yazılıydı:

1939 yılının Temmuz ayında, genç Rus arkeologlarından Dr. Aleksey F. Odladnikov ve eşi, Orta Asya’nın tam göbeğinde, Taşkent yakınında bulunan Teşik-Taş adlı mağaradan, “Homo neanderthalensist” denilen tarih öncesi bir insan ırkından olan 8 yaşındaki bir erkek çocuğunun kafatasını ortaya çıkarmışlar. O sırada Rusya’da çalışmakta olan tanınmış Amerikalı antropolog Hrdlicka, bu kafatasını ve mağarayı inceledikten sonra, bu buluşun antropoloji ve Orta Asya’nın tarih öncesi bakımından son derece önemli olduğunu söylemiştir. Kafatası, Yontma Taş Çağı’nın Muster tabakasına ait olduğu için 150.000 yıllık bir eskiliği (geçmişi) vardı.”

Dr. Aleksey F. Odladnikov

Agop Dilaçar yazıyı okuduktan sonra hafifçe gülümsedi; geçmişe yolculuğa çıktı ve Atatürk’ün o gün söylediği kehaneti aklına getirdi ve şöyle düşündü:

“Günün birinde bunun tam aksini ortaya çıkaran delili bize yine onlar verecektir…

… Artık Orta Asya’nın alt tabakası ‘bomboş’ sayılmayacaktı.
... Atatürk, ölümünden sonra da bir zafer kazanmıştı...”

 

Kaynak:
atam.gov.tr
Ali Bektan, Atatürk’ün Kehanetleri
N. Ahmet Banoğlu, Atatürk’ün İstanbul Günleri