Medya Polemik

Medya Polemik
Medya Polemik

Emperyalistler gülmesin de kim gülsün

Başbakan Erdoğan G-20 zirvesi için gittiği St. Petersburg’da bütün uluslararası zirvelerdeki klasik hareketini tekrarlayıp, yere konan Türk Bayrağı’nı aldı, cebine koydu. Başta kendisi, tüm liderler de kahkahayla güldü.
(...)
Sanki,  “Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alırım”   diyen başkası da;     
Sadece O, eğilip bayrağımızı yerden alıyor ve özenle cebine koyuyor.
“Irkçı”  boyutta milliyetçi olan, ülkelerinin menfaatleri için dünyayı yakıp-yıkan bu liderler, acaba neye gülüyorlar?
Teoride gördükleri “cep milliyetçiliğine”  mi?
Uygulamalarla ispatlanan  “Türk milliyetçiliğinin ayaklar altına alınmasına”   mı?
“Üniter ve milli devletten vazgeçmeden, Atatürk’ü silmeden aramızda yeriniz yok”   demiş, hepsini de birer birer yaptırmışlar.
Emperyalistler gülmesin de kim gülsün?!.
İşte son iki sıcak örnek:
St. Petersburg Zirvesi’nden sadece 2 gün önce Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı Sivas Kongresi’nin 94’üncü yıldönümüydü. 
Başbakan Erdoğan’ın 2011 ve 2012 yıllarında yayınladığı mesajlarda şu iki önemli husus hep yer aldı: 
“Bu kongrede ortaya konan milli birlik ve beraberlik ruhu sayesinde İstiklâl Savaşımız zaferle taçlandırılmış ve Cumhuriyetimizin temelleri atılmıştır... Bu düşüncelerle Sivas Kongresi’nin yıldönümünü kutluyor, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bütün istiklâl kahramanlarımızı rahmetle, şükranla anıyorum.”
Bu yılki mesajda ise ne  “Cumhuriyet”,  ne  “Atatürk” vardı. Ve bakın yerine ne kondu:
“Sivas’ta, 94 sene önce, hürriyet aşkıyla yakılan meşale, muasır medeniyet yürüyüşümüzde bugün de yolumuzu aydınlatmaktadır. İnanıyorum ki, şanlı tarihimizle iftihar eden, kahraman ecdadımızla aynı ruh ve şuura sahip olan genç nesiller; Türkiye’yi 2023 hedeflerine taşıyacaktır.”
“Bu inançla başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere Kurtuluş Savaşı’nın bütün kahramanlarını ve aziz şehitlerimizi birkez daha rahmet ve şükranla yad ediyorum.”
“Gazi Mustafa Kemal Paşa”   bile değil,  “Gazi Mustafa Kemal” ... Sanki sarı çizmeli Mehmet Ağa!..
Cumhuriyet’ten de Atatürk’ten de vazgeçip, St. Petersburg’a gitmişler... Emperyalistler gülmesin de kim
gülsün?!.
Ve bugün; Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’ni değiştirip,  “Öğrenciler, Atatürk ilke ve inkılâplarını benimsemiş, temel demokratik değerler ile donanmış, araştırma, sorgulama, eleştirel düşünme, problem çözme ve karar verme becerileri gelişmiş; hayat boyu öğrenen, insan haklarına saygılı, mutlu bireyler olarak yetiştirilir”   hükmünü yürürlükten kaldırdı.
Yani artık okullarda Türk gençlerine Atatürk ilke ve inkilâpları öğretilmeyecek, benimsetilmeyecek.
Oysa Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri arasında sayılan başlangıç kısmında da, eğitim-öğretimle ilgili 42. maddede de, Başbakan Erdoğan’ın  “alkol”   sözkonusu olduğunda sığındığı gençliğin korunmasıyla ilgili 58. maddede de,  “Eğitim-öğretimin Atatürk ilke ve inkilâpları doğrultusunda yapılması, gençlerin bu doğrultuda yetiştirilmesi”  emrediliyor.
Basit bir yönetmelikle Anayasa ayaklar altına alınıp, gençler Atatürk’ten koparılmak isteniyorsa; 
Emperyalistler gülmesin de kim gülsün?!.
Ama biz, gülene değil, onları güldürene bakalım!..
Müyesser Yıldız

 

+++

 

Şüphelenmek sağlıktır...

Hıristiyanların din büyüğü Papa bile “Müslüman’ın Müslüman’ı tekbir getirerek vurmasıyla başlayıp, Ortadoğu’yu kan gölüne çevirerek bitecek olan Suriye savaşı için” cinayet dedi.
Papa da savaşa karşı.
Bizim din büyükleri!
Dilleri tutuldu.
Lal vaziyetindeler.
Nedendir!
(...)
Olaylar tırmanıyor.
Kontrolden çıkabilir.
“Harplerin Anası” dedikleri bir durum doğabilir. ABD Dışişleri, Adana’daki personelini geri çekti ve Türkiye’de bulanan ABD vatandaşlarına; “Mecbur kalmadıkça Doğu ve Güneydoğu’ya gitmemelerini” önerdi. Türkiye Sağlık Bakanlığı, sınırda Suriye’nin olası kimyasal saldırısına karşı önlemler alındığını açıkladı. Mankenlerin, artistlerin, işadamlarının “savaşta Türk Ordusu’na lazım olur” diye 4’d74 ciplerine de el konuluyor. Putin de, St. Petersburg’da düzenlediği basın toplantısında; “Olası bir saldırı durumunda Rusya’nın Suriye’ye gereken yardımı göndereceğini” söyledi.
Bir gazeteci de sordu:
“Gerekli yardım” nedir?
Putin de cevap verdi.
Hem maddi yardım.
Hem askeri destek.
Hem de sonuna kadar.

 


***

 


Bu durumda; ABD füzeleri Suriye’yi vurmaya başladığında; Esad da Amerikan füzelerine Rus karşı füzeleri ile cevap verecek demektir.
Savaş bu!
Kirliliği içinde taşır.
Ve her türlü cinneti.
Suriye Ordusu, Rusya’dan aldığı füzelerle Doğu Akdeniz’de bir Amerikan savaş gemisini batırma cinnetini göze alırsa ne olacak? ABD’nin Akdeniz’deki savaş makinesi de muhtemelen Ruslar’ın savaş gemilerini batırmaya yönelecekler.
Nükleer ABD.
Nükleer Rusya.
Boğaz boğaza gelecekler.
Adı: Nükleer savaş olacak.

 


***

 


Böylesine bir “cinnet durumu” doğarsa;
Türkiye için bugüne kadar önemli bir tehdit unsuru olmamış Suriye bataklığına biz de dibine kadar gömülmüş olacağız. Ülkemizi de bu duruma; başından beri Suriye iç yangınına benzin dökmeyi bir strateji olarak benimsemiş olan Başbakan ile Dışişleri Bakanı taşımış sayılacaklar.
Savaşa niçin istekliler?
Mehmetçiğin kanını Ortadoğu bataklığında akıtarak karşılığında ekonomi için gerekli olan taze parayı almayı mı umuyorlar?
Şüphelenmek sağlıktır.
Yeter ki dayanağın olsun.
Necati Doğru/Sözcü

 

+++

 

Bar fedaisi gibi...

Neresinden baksanız bu savaşın bölgeye büyük felaketler getireceği açıkça görünüyor...
Amerikalı yazarlar “Bu savaş bizim savaşımız değil” diyor. Çünkü Suriye’de petrol yok, bu savaş bizim savaşımız da değil. Bu savaş İsrail’in savaşı. Ama onlar geride duruyor. Biz bedava bar fedaisi gibi en öndeyiz...
Melih Aşık/Milliyet

 

+++

 

Gezi polisi

Cuma akşamüstü Taksim’e gittim.. Metronun merdivenlerini bitirdiğim an karşıma polis engeli çıktı.. Sivil giyimli sarı yelekli yüzlerce polis yan yana dizilmiş meydana girişi kesmişlerdi..
Gezi Parkı kapatılmış, insanlar heykelin bulunduğu alana sıkışmıştı..
Ortada ne gösteri vardı, ne gösterici..
Biraz oyalandım..
O manzarayı görüp de ne oluyor diye soran, meraklanan pek yoktu.. Alışıldı mı ne!..
İyi bir durum değil..

 


***

 


Mesele biraz sonra anlaşıldı.. Gümüşsuyu Parkı’nda toplanan bir grup göstericinin Gezi’ye gelmemesi içinmiş!..
Yine Gezi sendromu..
Bu gidişle şöyle bir durum olacak galiba.. Gezi polisi diye yeni bir polis bölümü oluşacak.. Parkı bi açacaklar bi kapayacaklar..
Hep orada olacaklar.. Bazen siviller içinde halkın arasında dolanacaklar, bazen yeşil yelekleri giyerek barikat görevi yapacaklar..
Gezi Parkı park olarak kaldığı sürece veya güvenlik bürokrasisi Gezi’yi dert etmemeye başladığı güne kadar Taksim’in hali böyle olacak..
Hoş değildi..
Mehmet Tezkan/Milliyet

 

+++

 

Bu güne kadar yedirdikleriniz “haram” mıydı?

Yiyecekten temizliğe, “Helal Ürünler”  sanayi, müjdeler olsun, nihayet ülkemize de avdet etti ve hatta 4’üncüsü açılan fuar, “Helal ve Tayyip Ürünler Fuarı”  diye takdim edildi.
Müslüman olmayan ülkelerde böyle bir sanayi gereğini anlıyorum da, Müslüman ülkelerde yenilik olarak sunulması, doğrusu beni çok ürkütüyor. Yoksa... Yoksa Türkiye’de bugüne kadar yediğimiz, içtiğimiz gıdalar, yıkandığımız sabunlar haram mıydı?
Bazı yiyeceklerde katkı maddesi olarak kullanılan ve domuzdan elde edilen jelatin olmayacakmış “helal” gıdalarda. İyi, güzel.
Ama 2006’da çıkarılan yasayla, artık Türk çiftçisine yerli tohum ekmek yasak; çokuluslu, fakat nedense hepsi gayrımüslim ve Amerikan ağırlıklı şirketlerden satın aldıkları GDO’lu tohumlar ekmek zorunda.
Monsanto’nun, Cargill’in GDO’lu ürünleri mi  “helal”  yoksa? Ya aynı firmaların ürettikleri kimyasal gübreler, hayvan ve bitki hormonları, böcek ilaçları falan, onlar da mı?
Araştırdım:
“Helal”  sertifikasında ölçü, ürünün İslami kurallara göre hazırlanmış olması. Organik olması şart değil. Zaten üründe,  “Organik Tarım” sertifikası için gerekli koşullar da aranmıyor. Peki, bu durumda, ağır çeksin diye etlere basılan kimyasal sular, hazır her yiyeceğe  “bozulmasın”  diye katılan nitratlar, fosfatlar, benzoatlar, stabilizatörler, renklendiriciler, tatlandırıcılar, aromalarla nasıl helalleşiliyor acaba?
Domuz günah, zehir sevap deseler, daha dürüst olmaz mı?
Cehaletten kazanç sağlamak, Türkiye’nin zaten en eski mesleği. Helal ve Tayyip pazarı, adına yakışıyor!
Mine Kırıkkanat Cumhuriyet

 

+++

 

Bittin sen Beşar!

Cip’ler askere çağırıldı.
Savaşa hazırız gari.

 


***

 


Patronların jetleri, F16 filosu
gibi.
Yatlar desen, muhripten uzun.
Sırf Tayyip Erdoğan’ın
oğlunda Suriye donanmasından fazla gemi var.

 


***

 


Bittin sen Beşar!

 


***

 


Seferberlik kapsamında... Genelkurmay lağvedilecek, necdet bey’in yerine siyo atanacak. Yüksek Askeri Şûra, insan kaynakları müdürlüğüne bağlanacak. Askeri ataşelikler feshedilecek, firençayzing’e geçilecek, bayilikler verilecek. Sponsorluk teşvik edilecek; Medikal Park Kara Kuvvetleri, Türk Telekom Hava Kuvvetleri, Vodafone Deniz Kuvvetleri olacak. Jandarma Genel Komutanlığı Turkcell’in katkılarıyla hazırlanmıştır
filan...

 


***

 


Komuta kademesi Rixos’ta toplanacak. NATO müteahhitleri sırayla kurmay başkanı olacak. Piyade, levazım, istihkam, hep aynı... Orduya ürün çeşitliliği getirilecek; golfçü, yelkenci sınıfları oluşturulacak. Malum, ne demiş Atatürk? “İstikbal golflerdedir” demiş. Hatta, Fevzi Çakmak’a “ben sana mareşal olamazsın demedim, Tiger Woods olamazsın dedim” diye, laf çaktığı bile rivayet edilir.

 


***

 


Neyse... Parola sorulmayacak, pin kodu sorulacak. Asker tıraşı yapılmayacak, bütün birlikler bonus kafa olacak. Cephede loca satılacak, 2 al 1 öde’yle 2 siper alana 1 siper bedavaya gelecek. Tiko para ödeyene, şeref madalyası takdim edilecek. Çarşı izninde gold kartla harcama yapan onbaşılar, limit arttırarak platin çavuş olabilecek. İsteyen, uçuş millerini koğuş nöbeti yerine kullanacak. Mıntıka temizliği feysbuk’ta yapılacak. İçtima, tivitır’da toplanacak.

 


***

 


Bedelli’ler devreye sokulacak.
Babam sağ olsun tümeni
Sadrazamın sol kaşığı tugayı
Popomda boncuk var alayı
Mekanize Porşe taburu
Reina bölüğü...
Bittin sen Beşar!
Yılmaz Özdil/Hürriyet

 

+++

 

Keşke Erbakan Hayatta Olsaydı

28 Şubat davası, Milli Güvenlik Kurulu’nda ve Meclis’te çözüme bağlanmış bir siyasal krizin, bir adli mahkemede dava konusu edilmesinin taşıdığı bütün sakıncaları da birlikte getiriyor:
Yargılanan Meclis midir, Milli Güvenlik Kurulu mudur, ikisi birden midir?
Bunların kararları, Anayasa Mahkemesi veya Yüce Divan dışında yargıya konu olabilir mi?
Milli Güvenlik Kurulu’nda veya Meclis’te iktidara karşı çıkmak, iktidarı eleştirmek, iktidarın değişmesini istemek suç mudur?
İktidarı Meclis’te düşürmek, değiştirmek suç mudur?
Bağlı oldukları kurumların kararlarını uygulayanlar bunlardan ne denli sorumlu tutulabilirler?
Böyle bir davada, o Meclis’in ve o Milli Güvenlik Kurulu’nun tüm mensuplarını ve kararları uygulayan tüm sivil ve asker bürokratları da yargılamak gerekmez mi?
Bu dava, iktidar değiştikten sonraki uygulamalar için nasıl bir kötü örnek oluşturur, hangi tartışmalı kapıları açar?

 


***

 


Keşke, dönemin Başbakanı rahmetli Erbakan hayatta olsaydı da bu dava hakkındaki görüşlerini belirtseydi...
Keşke, davanın açılması için onun vefatı beklenmeseydi.
Keşke, darbeler ve darbecilerle hesaplaşıyoruz diye, hukuku otoriterleşmeye kurban etmesek!
Emre Kongar/Cumhuriyet