3 Temmuz 2025 sabahı Türkiye ekonomisinde gözler yine TÜİK’e çevrilecek. Aylık enflasyon oranı açıklanacak ve memur maaş zamları, emekli aylıkları, kira artış tavanları, vergi dilimleri, sosyal yardımlar gibi birçok kalem bu orana göre belirlenecek. Ancak son yıllarda artan biçimde kamuoyunda tartışılan bir konu var: Açıklanan resmi enflasyon verileri ile vatandaşın hissettiği, yaşadığı enflasyon arasındaki makas.

Bu makasın temsili örneklerinden biri, her ay İstanbul Ticaret Odası (İTO) tarafından açıklanan İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi’dir. Haziran 2025’e ilişkin İTO verilerine göre;

  • Konut kalemi: %2,70 arttı.
  • Gıda fiyatları: %1,93 oranında yükseldi.
  • Ulaştırma: %1,67 artış gösterdi.
  • Haberleşme: %0,71 oranında zamlandı.

Bu dört kalem birlikte değerlendirildiğinde, ortalama artış %7,01 gibi yüksek bir rakama ulaşıyor. Bu oran, nüfusun yaklaşık %85’ini doğrudan etkileyen kalemlerden oluşuyor. Barınma, beslenme, ulaşım ve iletişim… Yani yaşamak için elzem olan başlıklar.

İTO Gerçekliği, TÜİK Resmiyeti

İTO verileri İstanbul özelini yansıtsa da, Türkiye geneli için ciddi bir öncü gösterge niteliği taşıyor. İstanbul, Türkiye ekonomisinin yaklaşık üçte birini oluşturan, fiyat hareketlerinin çoğunlukla ilk hissedildiği şehir. Bu nedenle İTO’nun gıda, kira, ulaşım gibi kalemlerdeki ölçümleri, sahadaki reel fiyat hareketlerinin bir yansıması olarak değerlendiriliyor.

Ancak TÜİK’in enflasyon sepetindeki ağırlıklandırmalar ve fiyat derleme yöntemi sıklıkla eleştiriliyor. Özellikle konut kalemi, TÜFE sepetinde “kira” üzerinden izleniyor ve yeni kira kontratlarına gelen zamlar değil, mevcut kiracıların ödediği rakamlar esas alınıyor. Bu da özellikle kiralık ev fiyatlarının hızla arttığı dönemlerde, TÜFE’nin konut enflasyonunu olduğundan düşük yansıtmasına neden oluyor.

Haziran’da Ne Bekleniyor?

Ekonomistler, Haziran 2025 için TÜFE’de %1,5 ila %2,2 arasında bir artış bekliyor. Ancak İTO’nun %7’yi bulan bu dört kalemlik artışı dikkate alındığında, kamuoyunda bu beklentinin altında bir TÜİK oranı açıklanması halinde yeniden ciddi tartışmalar doğacağı kesin.

Zira gıdaya %2’ye yakın zam gelmişken, doğalgaz ve elektrik zammı gibi ek yüklerin etkileri Temmuz’a yansıyacak olsa da, ulaştırmadaki %1,6’lık artış ve konuttaki %2,7’lik yükseliş, hanelerin aylık harcama sepetini doğrudan etkiliyor. TÜİK’in açıklayacağı sepetin bu gerçeklikle ne derece örtüşeceği, güvenilirlik tartışmalarını yeniden alevlendirebilir.

Yüzde 85’in Enflasyonu

Toplumun geniş kesimi için barınma, gıda, ulaşım ve haberleşme kalemleri harcamalarının en az %80’ini oluşturuyor. Dolayısıyla bu dört kalemin ağırlıklı ortalaması olan %7,01, aslında “sahici” enflasyonun bir özeti sayılabilir. Özellikle sabit gelirli kesimler, maaşlarının büyük bölümünü bu başlıklara ayırıyor. Dolayısıyla bu alandaki fiyat artışları doğrudan yaşam kalitesini etkiliyor.

Ancak TÜİK, sepetine teknoloji ürünleri, eğlence, turizm, dayanıklı tüketim gibi kalemleri de dahil ettiğinden, toplam TÜFE’yi düşürebiliyor. Oysa bu ürünler, asgari ücretle geçinen ya da dar gelirli bireylerin harcama listesinde ya hiç yok ya da çok sınırlı yer kaplıyor.

Toplum Ne Bekliyor?

Vatandaşın temel beklentisi, açıklanan enflasyonun gerçek hayatla uyumlu olması. Çünkü bu oranla birlikte;

  • Memur ve emekli maaş artışları
  • Ev kiralarına uygulanacak tavan zam oranı
  • Vergi dilimlerinin yeniden belirlenmesi
  • Asgari ücret artışı ve sosyal yardımlar

gibi birçok kalem şekilleniyor. Eğer TÜİK’in açıklayacağı oran, İTO verilerinin ve vatandaş deneyiminin çok altında kalırsa, toplumda adalet duygusu yara alıyor. Güven sorunu büyüyor. Bu da sadece ekonomik değil, sosyal istikrar açısından da ciddi bir sorun.

3 Temmuz sabahı açıklanacak enflasyon verisi, sadece rakamsal bir gösterge değil; devletin toplumla olan güven ilişkisinin bir testi olacak. Enflasyon, sadece fiyatların artışı değil; aynı zamanda ekonomik yönetimin topluma karşı ne kadar şeffaf ve dürüst olduğunu gösteren bir aynadır.

Eğer açıklanacak TÜFE oranı ile İstanbul gibi bir metropolde yaşanan gıda, kira, ulaşım ve iletişim maliyetleri arasında dramatik bir fark oluşursa, bu fark artık sadece teknik bir mesele değil, toplumsal bir güven meselesine dönüşecektir.