Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Murat Sururi ÖZBÜLBÜL
Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

Hayal edilen; APO dışarı Hoca içeri mi?

Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın sudan sabundan sebepler ile gözaltına alınıp tutuklandığını gördük!

Gözaltı kararının Cumhurbaşkanına hakaretten verildiği söyleniyor. Bahse konu bu konuşma Antalya’da yapılan bir konuşma. Hem kendi evi barkı ve hem de hakaret etti denilen kişi Ankara’da olmasına rağmen her nedense İstanbul Başsavcılığı işlem başlatmış ve Ümit Özdağ apar topar göz altına alınarak İstanbul’a götürülmüş ve tutuklanmıştı.

Sonra bu Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasından beraat verildi ama bazı X paylaşımları gerekçe gösterilerek bu sefer halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmekten tutuklandı.

Bahse konu suç Türk Ceza Kanununun 216. Maddesi ile düzenlenmiştir.

Bu madde Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama başlığı altında yazılıdır ve şöyledir:

Madde 216 - Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Ümit Özdağ bu tutuklamaya sebep olarak gösterilen paylaşımları çok önce yapmış ama bu tutuklamaya kadar kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlike ortaya çıkmamış değil mi?

Peki, kanunda net bir şekilde yazılmış bulunan açık ve yakın bir tehlike ortaya çıkmamışsa Ümit Hocayı bu suçlama ile nasıl ve neden tutukluyorsunuz?

Şimdi gelelim bebek katilinin bu madde karşısındaki durumuna; eğer Ümit Özdağ bu suçtan tutuklanabiliyorsa bu suç gerekçesi ile PKK elebaşı Abdullah Öcalan’a ölen kişi başına 1 yıl hapis cezası verilse adamın 40 bin yıl ceza alması gerekmez mi?

Bebek katilinin asli suçu halkı sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek ve tahrik etmek ile de kalmayıp silahlı terör örgütü kurup yaptığı ya da yaptırdığı eylemlerde 40 bin kişinin ölümüne neden olmak değil mi?

Böyle bir çifte standardı kabul etmek ve makul görmek mantıklı ve vicdani bir iş mi?

Bakın sevgili okurlarım Türkiye Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin grup toplantısında yapmış olduğu “Şayet teröristbaşının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, Umut Hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil, ne de Edirne; adres İmralı’dan DEM’e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın.” Çağrısı ile beraber yeni, anlaşılması zor ve tuhaf bir döneme girmiş bulunmaktadır!

Bugüne kadar azılı PKK’lılar ve radikal bölücüler dışında hiç kimse Öcalan affedilsin, serbest bırakılsın diye bir talepte bulunmamışken Türk Milliyetçilerinin temsilcisi olduğunu, terör örgütü PKK’ya düşman olduğunu iddia eden bir politikacının bu kadar radikal bir söylemle ortaya çıkması sizce de çok anormal bir şey değil mi?

Bir terörist ve terör örgütü ile pazarlık edilerek sonuç almak mümkün olabilir mi?

Açıkça bilinenen gerçek şudur: Teröristler ile müzakere edilmez mücadele edilir.

Bir terörist ile müzakereye oturup pazarlık etmenin amacı ne olabilir?

Asıl hedef “ver Öcalan ve Suriye’yi al anayasa değişikliğini” çerçevesinde bir tür “sen benim sırtımı kaşı bende senin sırtını kaşıyayım” pazarlığı olabilir mi?

Hatırlatayım Özdağ bir çok konuşmasında Öcalan’a af getirilmesine son derecede net bir şekilde karşı çıkmıştı. Sizde bu yapılan onu korkutup, bu sert tutumundan taviz vermeye zorlamak için yapılmış olabilir mi diye düşünmüyor musunuz?

Son olarak gazeteci İsmail Küçükkaya’nın, ismini açıklamadığı aktif görevde olan bir milletvekilinden aktardığına göre, DEM Parti heyetinin İmralı’da ikinci kez ziyaret ettiği PKK lideri Öcalan “30 yıl boyunca elimde silahla yaşadım, artık silahsız barışa hizmet etmek istiyorum" demiş.

Kırk yıl teröre hizmet etmiş birinin izin verin çıkıp barışa hizmet edeyim demesine kim, neden inanır?

Bu söylem bana Red Kit çizgi romanlarında yer alan Daltonların bir hikayesini hatırlattı gülümsememe neden oldu. Bu hikayede 40 yıl banka soyan Dalton kardeşler hakime “bizi affedin bundan sonra banka soymayalım banka kurup işletelim” demişti? Öcalan’ın bu söylemi de Daltonların söylemi kadar tuhaf ve komik değil midir?

Yazarın Diğer Yazıları