İhanet suçlaması ve sürekli minnet beklentisi

İhanet suçlaması ve sürekli minnet beklentisi

Hayat pahalılığı, hukuksuzluk, düzensizlik derken ülkedeki olumsuz gidişata bakıp "Nasıl bu noktaya geldik?" diye çevrenize yakınıyorsanız; aslında cevabı bizzat Cumhurbaşkanı bu hafta açıkladı.

Bu zamana kadar pek çok konuşmadan, eylemden de bu çıkarımı yapmak mümkündü elbet ancak, madem bu kadar net ve açık bir şekilde dile getirildi, o halde bu meseleyi bir değerlendirmek gerek.

Neyden mi bahsediyorum? Cumhurbaşkanının Babacan ve Davutoğlu''na ihanet suçlamasında bulunduğu konuşmasından bahsediyorum.

Duymuşsunuzdur belki ama tam cümleleri yeniden hatırlayalım ve tek tek inceleyelim. Ne diyor Cumhurbaşkanı?

İhanet ve liyakat meseleleri

"Onlar nasıl bir ihanet içerisinde olduklarını kendilerinin düşünmesi lazım."

Aslen, partiden ayrılıp başka bir parti kurmanın veya bir başka mevcut parti içerisinde yer almanın ihanet sayılması halinde, Cumhurbaşkanının bizzat kendisinin de zan altında kalacağını daha önce konuşmuş, bu köşede de yazmıştık. Dileyen 30 Temmuz 2019 tarihli yazıma bakabilir.

Cumhurbaşkanının konuşmasına devam edelim…

"Onlar o makamlara kendileri layık oldukları için gelmediler, o makamlara getirildiler. Eğer onlara bakanlık, başbakanlık verildiyse, onlara bir irade o makamları verdi."

Liyakatin esas alınmadığının beyanı olan bu cümle, hedef aldığı kişilerin itibarını zedelemekten ziyade, atamaları yapan Cumhurbaşkanının itibarını zedelemiş olmuyor mu?

Zira bu cümleden "liyakat sahibi olmadıkları halde, olmamaları gereken yerlere getirildikleri" sonucu çıkmıyor mu? Hem de bizzat cumhurbaşkanı tarafından… O halde, bu kişiler ne sebeple böylesine önemli mevkilere getirildiler?

Minnet duygusunun vazife bilincinin önüne geçmesi

Gelelim yazının başında bahsettiğimiz, "Nasıl bu noktaya geldik?" sorusunun tam yanıtına…

"Ama onlar bunun kadir kıymetini bilemedi."

Nedir kadir kıymet bilmek? Kıymet biliyor olmak için gereken göreve odaklanmak mı yoksa onlara o makamı veren "irade"ye karşı boyun eğmek mi?

Bugün, yargıcından bakanına, çeşitli kurum ve kuruluş başkanlarına kadar pek çok mevkide yer alan ismin, o mevkide olması nedeniyle kendisini borçlu ve minnettar hissetmesi, bu hisleri vazifesinin gerekliliklerinin önünde tutması ve o iradenin maşası haline dönmesinden bu duruma geldik.

Nitekim, liyakatsizlik, tek kişinin iradesi ile ülkenin yönetilmesi, fanatizm seviyesinde particilik gibi sorunlar olmaksızın, ehil biri de bir pozisyona getirilse, görevinin gerektirdiği şekilde değil, kendisini o makama getirene minnet duygusuyla hareket ettiği sürece, layıkıyla görevini yapamayacaktır.

Mevcut durumda, hükümet, görevinin gereği, o makama gelinmesini sağlayan iradeyle ters düşen kişiden liyakate değil sadakate uygun davranmasını beklemektedir.

O halde soruyu şöyle soralım: Nedir kadir kıymet bilmek, yanlışa "yanlış" diyemeyecek kadar, onu makam sahibi yapan iradenin altında ezilmek midir?

Yazarın Diğer Yazıları