İktidar, bu krizi de fırsata çevirebilecek mi?

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, geçen yıl Giresun'da meydana gelen sel afetinin bilançosunu açıkladı. Kent genelinde 2.2 milyar liralık hasar olduğunu belirten Soylu, "Afetler, afet neticesinde alınan hasarlar, bir yanıyla zarardır, bir yanıyla da siz de biz de gördük ki değişim için büyük fırsattır" dedi.
Soylu, "Afetler, afet neticesinde alınan hasarlar, bir yanıyla zarardır, bir yanıyla da siz de biz de gördük ki değişim için büyük fırsattır. Dünyadaki pek çok ülke, afetler sonrasında zarara yol açan yapılaşma sorunlarını, ihmallerini; afet sonrası iyileştirme çalışmalarında hallettiler. İlgili kanunları çıkardılar, tedbirlerini aldılar. Yaşanan afet olayı dolayısıyla birtakım dirençler de kırıldığı için bir nevi, afeti, geleceğe ait bir fırsat haline dönüştürmüş oldular." şeklinde konuştu.
***
Bu konuşmaya bir itirazım yok. Soylu'nun değerlendirmesi doğrudur. Yalnız şu var ki, dünya çapında da küresel bir afet oluşturuldu. Yaşanan salgın ve sokağa çıkma yasağı, "hayat eve sığar" saçmalığı gibi sebeplerle insanların direnci de kırıldı. Sesini çıkarana komplo teorisyeni veya aşı karşıtı dediler. Ve dünya çapında oluşturulan bu krizi fırsata dönüştürmeyi planladıklarını, Time dergisinden en yetkili ağızlardan "Büyük Sıfırlama" kapağı ile açıkladılar. Üstelik en büyük sıfırlamanın Akdeniz havzasında yapılacağını ilan ettiler. Buna rağmen, insanlar, bütün bunlar doğal sürecin eseriymiş gibi konuşanlara inanmayı tercih ediyor. Çünkü gerçeklere inanmak canlarını acıtıyor… Time dergisinin o sayısında yazısı yayınlanan Sompo Holding yöneticisi Kengo Sakurada, "COVID-19 bir hesaplaşmadır. Dijitalleşme ve küreselleşmenin genişlemesiyle kapitalizm daha büyük eşitsizlikler ve bölünmeler üretti. Mevcut haliyle kapitalizm, insanlığın refahına gerçek anlamda katkıda bulunmuyor. Sosyal sürdürülebilirliği ve insanların refahını birleştirmek için kapitalizmi yeniden hayal etmemiz gerekiyor" diyordu ama sürecin bir hesaplaşma olduğunu biz söyleyince insanlar şüpheyle bakıyor.
***
Bu durum, İzmir işgal edildiğinde de yaşanmıştı.
İzmir'in işgal edildiği gün, dönemin Harbiye Nazırı Şakir Paşa, basına yaptığı açıklamada "Bu gibi söylentilere önem vermeyin" diyordu.

Hulki Cevizoğlu, "İşgal ve Direniş; 1919 ve Bugün" adlı kitabına bu sözlerle başlamıştı.
Çünkü bugünkü Türkiye'de yaşanan vahim olaylar da bir süre İzmir'in işgalinin saklandığı gibi halkın bilgisinden kaçırılıyor.
Ekonomik kararlar, Türkiye'yi ipotek altına sokarken, bir taraftan da "Andımız" kararında olduğu gibi Türk kimliğiyle uğraşmaya devam ediyorlar.
Halbuki Türk kimliğine yönelik operasyon, Bernard Lewis'in 1996 yılında İstanbul'da verdiği konferansla başlamıştı. Adam, Orta Doğu'da Türk, Arap, Fars gibi kimliklerin yerini Orta Doğu kimliğinin alabileceğini söylemişti. The Wall Street Journal gazetesinin 28 Kasım 2006 tarihli sayısında, Hugh Pope düğmeye basmış ve Türk kimliğinin Anadolu'daki eski nüfusa katkısının yüzde 10 oranında olduğunu iddia etmişti..
Bu uydurmaları sözde bilimsel verilerle desteklemek için Boğaziçi Üniversitesi'nde bir anket yaptırılmış, bazı yazarlara, "Türk diye bir ırk yoktur" diye yazılar yazdırılmıştı!
Tarih Vakfı da Rockefeller Vakfı'nın parasıyla yerel tarih grupları kurarak Türkiye'deki eski azınlıkların tarihini araştırmıştı.
***
Yine de yolun sonuna gelindi. Hiçbir ülke Merkez Bankası'nın nasıl boşaltıldığını anlatamayan bir iktidara daha fazla dayanamaz. Dünyanın bütün güçleri desteklese de artık zamanı gelmişse, ülkenin aleyhine kararlar almaya çalıştığı anlaşılan bir iktidar ayakta duramaz.
Patates, soğan da dağıtsalar, her öğün sıcak yemek de verseler, gerçekler halk tarafından anlaşılmaya başlandı.

Yazarın Diğer Yazıları