İlk okuduğum kitaplar

Bugünlerde "57. Kütüphane Haftası"nı (29 Mart-4 Nisan) kutluyoruz. Bu vesile ile yıllar öncesine kanatlanarak sizlere ilk okuduğum kitaplardan bahsetmek istiyorum.
Kitapla ilk tanışmam biraz problemli oldu diyebilirim. İlk aşklar kavgayla başlar derler ya. Bizimkisi de ona benzer bir şey…
Malum, Toroslarda köylüler yazları yaylalara çıkar. Güzün yayladan sahile geç inmiş olmalıyız ki ilkokul birinci sınıfa bir ay geç başladım. Okuldaki ilk günümü dün gibi hatırlıyorum. Köye biraz uzak olan mahallemizden ağabeyimle birlikte sabah erkenden köye gelerek okula yazıldım. Ders zili çaldı, andımız okundu, sınıfa girip oturduk. Sonra öğretmenin içeri girmesiyle birlikte ayağa kalktık. "Günaydın!", "Sağool!" faslını müteakip tekrar oturduk. Ben olup bitenleri anlamaya çalışırken öğretmen sıraların öbür tarafından çocukları okutmaya başladı. Dikkat ettim herkes "Uyu uyu, yat uyu" diyordu. Derken sıra bana geldi. Daha alfabem olmadığı için öğretmen yanımdaki arkadaşın alfabesini önüme çekerek "Oku bakalım" dedi. Ben de kendimden gayet emin bir şekilde "Uyu uyu, yat uyu" dedim. Öğretmen bana bir tokat vurdu ve hiçbir şey söylemeden öbür sıraya geçti. Herkes gibi ben de "Uyu uyu, yat uyu" dediğim halde öğretmenin bana niye tokat vurduğunu anlayamamıştım. Şimdi düşünüyorum, herhalde diğer öğrenciler heceleyerek okuyorlardı, bense harfleri bile tanımadığım halde, ukalâca "Uyu uyu, yat uyu" deyivermiş olmam yüzünden öğretmen bana kızmıştı. Ama ne olursa olsun "kitap" ve "öğretmen" gibi hayatın iki temel unsuruyla ilk tanışmam hiç de hoş olmamıştı. (Keşke, 1960'larda ilkokul birinci sınıflarda okutulan bu alfabenin "Uyu uyu, yat uyu" sayfasını bana [mail adresime] ulaştıracak bir okuyucum çıksa, ne kadar sevinirim.)
İlkokulu bitirdikten sonra klâsik usulde Arapça eğitimi aldım. Hocalar bize "Emsile, Bina, Avâmil, Maksud, Izhâr, Kâfiye" okuttular. Eskiden Arapça, adlarını zikrettiğim bu kitapların takriri yoluyla öğretilirdi. Hoca metni okur, anlam verir, talebeler de Arapça kelimelerin anlamlarını hocanın ağzından zapt edebildikleri ölçüde öğrenirlerdi. Ben, sözlü anlatımlara pek güvenememe huyumdan dolayı Arapça metinlerde geçen kelimelerin anlamlarını bir yerlerden bulsam isterdim. Yani farkında olmadan "sözlük"e ihtiyaç duyardım. Ama o sistemde "sözlük" kavramı yoktu. Eminim hocalarımız bile "lügat"ten, söz gelimi "Ahterî-i Kebir", "Lügat-i Nâcî" yahut "Kâmûs-ı Türkî"den haberdar değillerdi.
Bir gün evimizin tavanındaki direklere, duvara dayalı şekilde çakılan bir tahtanın üzerinde eski kitaplar olduğunu fark ettim. İndirip baktığımda bunların:
"1-Kur'ân-ı Kerim,
2-Mızraklı İlm-i Hâl,
3-Kenzü'l-irfân" olduğunu gördüm.
Bu kitaplardan "Kenzü'l-irfân", Erbilî Mehmet Esat Efendi'nin "İslâm, iman, ihlas, güzel ahlâk" vb. konularda 993 hadis ve Türkçe tercümelerini ihtiva eden 1327/1911'de İstanbul'da eski harflerle basılmış bir eserdi.
Yukarıda işaret ettiğim "sözlük"e duyduğum ihtiyacı gidermek için olsa gerek "Kenzü'l-irfân"da yer alan Arapça kelimeleri çıkarıp hadis tercümelerinden Türkçe karşılıklarını bularak defterime yazıyordum. Bir çeşit "sözlük" çalışması olarak değerlendirilebilecek bu çabalarım bir taraftan kelime hazinemi zenginleştiriyor, diğer taraftan da Osmanlıca öğrenmemi sağlıyordu.
1306/1890'da Matbaa-i Osmaniye'de basılan ve o dönemlerde çok meşhur olan harekeli "Mızraklı İlm-i Hâl" kitabı da ilk dinî temel bilgileri öğrenmeme vesile olduğu için kitaplığımın başköşesinde (Kur'ân-ı Kerim ve Kenzü'l-irfân'la birlikte) yerini muhafaza etmektedir.

"Uyu uyu, yat uyu" ile başlasak da, nasipmiş okuduk, üniversite hocası olup milletimize karınca kararınca hizmet etme bahtiyarlığına erdik. Bu şerefli yolda tabii ki en büyük dayanağımız kitaplar oldu. "Kitap devri bitti, her şey internette var" diyenlere inat "57. Kütüphane Haftası"nı kutluyoruz.
*** 
ACZİMİN GİRYESİ:

FİKİR ÜRETMEK
İnsanoğlu geceyi gündüze katsa,
Hatta   nehirleri   tersine   akıtsa,
Bence yine de düşünce üretemez,
Kelime  dağarcığı  eğer  ki  kıtsa.
                             (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları