'İstibdat' mı dediniz?!

Hüseyin Çelik'in çok yerinde tespitleri var. Kendi partisi için, diyorum. Düşünen söyleyecek sözü olan bir insan. Ak Parti'nin kurucularından. Eski Kültür ve Millî Eğitim Bakanı, Partisinin eski sözcüsü. Yani partinin her köşesinde o var(dı).

Neden dışarıda ve neden ona bir şey sorulmuyor?

Dün dediğim gibi, "aşiret" içinden biri, aşiret liderinin hoşuna gitmeyecek söz etmişse, kendi dairesinin dışına atılıveriyor.

Muhalled bir eseri var: Ali Suavî ve Dönemi (800 s.). 1994'te çıktı. Yeni baskısı yok. (Neden acaba? Yanlış yerde yayınlandığı için mi?! Hüseyin Çelik Bey, herhâlde bir açıklama getirir.)

Haliyle Abdülhamit'i en bilecek isimlerden biri de Doç. Dr. Hüseyin Çelik'tir.  Abdülhamit'e yekten "Müstebittir!" diyor! Ve onun nezdinde sözü zamanımıza getiriyor.

Hüseyin Çelik, "Sultan II. Abdülhamit İngilizlere niçin sığındı?" başlığı altında, kendi sitesinde seri makale yazmıştır. Serinin ikincisinde "halifenin" günahsız kabul edilemeyeceğini belirtiyor:

"İdeolojik muhalif ve muarızlarımız, genel olarak Osmanlı padişahlarından nefret mi ediyor, o zaman biz onlara âdeta 'ismet sıfatı'nı layık görüyoruz. Halbuki ismet sıfatı, yani günahsızlık peygamberlere hastır. Peygamberlerin dışındaki şahıslar Halife de olsalar onlara bu sıfatı veremeyiz. Unutmayalım ki başta, Yezid olmak üzere, Emevi ve Abbasiler'in hilafeti acımasız bir saltanata dönüştüren bütün halifeleri, Osmanlıların, görünüşte devletin bekası için, kundaktaki kardeşlerini katleden padişahları da 'İslam Halifesi' unvanlarını taşıyorlardı."

Hüseyin Çelik aslında, kendi partisini ikaz ediyor. Makalesinin 3. bölümünde şu ifadeleri kullanıyor:

"Malum, baskıcı rejimler, maskeli insanlardan oluşan münafık bir toplumun oluşmasına yol açarlar. Siz, insanların kendi ülkelerinde, hür zeminlerde, kendilerini ifade etmelerine veya itirazlarını dillendirmelerine müsaade etmezseniz iki şey olur: Bu insanlar, ya yurt dışına çıkarlar veya faaliyetlerini yer altına indirirler. Her iki durumda da kontrolünüzün dışına çıkıyorlar demektir. Konuşan toplumlarda patlamalar olmaz. Ancak susturulan toplumlarda âdeta gaz birikmesi gibi sıkışmalar meydana gelir. Böyle durumlarda çoğu zaman küçük bir kıvılcım âdeta grizu patlaması gibi sonuçlar doğurur."

Hüseyin Çelik, "Bize düşen övgü ve sövgü saplantısına düşmeden onu [Abdülhamit'i] gerçek yüzüyle tanımak ve tanıtmaktır." dedikten sonra sözü zamanımıza getiriyor:

"Onun sıkı idaresine, 'Devlet-i Ebed-müddet', 'Devletin Bekası', 'Hilafetin Bekası' gibi mazeretler üretenler bilsinler ki, yanılıyorlar. Çünkü bütün despot rejimler bu ve benzeri mazeretlere sığınıyorlar. Unutmayalım ki, yönetimde esas olan, insanların huzur ve mutluluğudur. Devlet bunu sağlıyorsa bir anlam ifade eder. Günümüz dünyasında da özgürlükleri, güvenlik kaygısına feda eden yönetimler de 'kamu düzeni ve güvenliği', 'devletin bekası', 'millî menfaatlerimiz', 'asayişin temini' gibi gerekçeler ileri sürüyorlar."

Hüseyin Çelik son noktayı koyuyor:

"Hiç şüphe yok ki, Sultan Abdülhamid dönemi, gerekçesi ister devletin bekası, ister saltanatın bekası, ister hilafetin bekası ve isterse de şahsının bekası olsun, gerekçe ne olursa olsun bir istibdat devridir. Devletin kurduğu hafiye sistemi terör estirmiş, jurnalcilik ve muhbirlik geçim kapısı haline gelmiştir."

Bu sözleri hangi dönemle örtüştürebilirsiniz?!

Yazarın Diğer Yazıları