'Kanal' müdafiileri! Mütareke yapalım!

1915'te, Çanakkale Boğazı Müdafaası'nda destan yazdık.

Yıl 2019/2020. "Kanal İstanbul" müdafaa ediliyor. İkili müdafaa: Bir taraf, "Açtırmam!" diyor, bir taraf "Açacağım! Sana mı soracağım lan!" diyor. Tabiî, öyle bir kızgınlıkla söylüyor ki Kanal müdafii, "lan!" dememek için kendisini zor tutuyor. Ama yüz ifadesi, ses tonu "'Lan'ı söyledim sayın." diyor. Hatta "ulan" dediğini bile düşünebilirsiniz.

"Ulan"; "lan"ın bir ileriki adımı. "Dünya liderimiz" Kasımpaşalı dediysek, kopukların kullandığı kelimeyi kullanacak değil herhâlde!

"Ulan" ve "lan" aynı kökten gelir. "Oğul"dan türemedir. Prof. Dr. Hasan Eren, Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü'nde, "Oğlan" maddesinde, "Orta Türkçede oğlan olarak geçer... / Türkçe oğul'a -(a)n eki getirilerek türetildiği açıktır. Bu ekin Uygurcadan başlayarak çokluk eki olarak kullanıldığını biliyoruz." izahında bulunur.

Ortada kalan dar sesliler zaman içinde erir. "Oğulân" demeyiz; "oğlan" deriz.

Türkçenin bir güzelliği hafif dokunuşlarla aynı kelimeden yeni manalar çıkarmaktır. Biz "Oğlan"dan, "ulan"ı, "ulan"dan, "lan"ı, "lan"dan ise "la" çıkarmışız. Balkanlarda çoklukla kullanılan "ülen"i de ekleyebiliriz. Yalnız "ülen"de anlam biraz farklı, daha hafif. Diğer kelimeler arkadaşlar arasında yarenlik için kullanılsa bile, bir anda itici hitap oluverir.  

Çok önce yazdım. "Oğul" geçmişte kız ve erkek çocukların hepsi için kullanılırdı. Giderek erkek çocuk ifade edilir oldu. Belki "evlat" (evlâd) kelimesi dilimizde yaygınlaşınca, "er-dişi" ifadesi bu kelimeye geçti, "oğul" er kişiye kaldı. Aslında "evlat" "velet"in çokluğudur. Türkçemizde teklik anlamda kullanılır. "Velet" deyince... Bir başka manaya evrilmiştir, biliyorsunuz!

Türkçede erlik ve dişiliği ayrılmaz. Hepsi birdir. Bizim bakmayın Arapçadan giren kelimelerle, "müdür, müdire; hâkim, hâkime" ayrımına gittiğimize. Karşınızdaki zaten kadın, görüyorsunuz, müdire hanım, hâkime hanım demenin bir mantığı yok. Gıyabında da konuşsanız, sıfatını belirttikten sonra aynı neticeye varırsınız. Şu zamanda "dişi"yi içine kattıklarını sanarak "iş insanı", "bilim insanı..." çıkardılar; Türkçeyi karıştırdılar.

Ömer Seyfettin, biliyorsunuz, 1911'de, Ziya Gökalp ve Ali Canip (Yöntem)'le kafa kafaya verdi, daha 27 yaşında, "Yeni Lisan" manifestosunu yazdı. "... Bu dişilik erkekliğe bizim dimağımız, bizim dimağımızın telâkkîsi de yabancıdır." der. Bu cümleye kadar birçok izahı vardır.

"Lan"dan yola çıktık, nereye geldik...

Yeni bir destan yazılıyor. İki taraflı... Kazanan da destan yazdık, diyecek, kaybeden de...

Kılıçlar çekildi, top-tüfek dizildi. Herkes mevzide. Bir o gülle fırlatıyor, bir o. İki tarafın gülleleri de kayda değer netice vermedi.

Tarafların arasına gireceğim. Gelin, mütareke görüşmelerine başlayın, şimdilik silahları bırakın.

Türkiye'nin bu karışık zamanında İstanbul'a yeni bir kanal açmak akıl kârı değil. Dört taraftan çevriliyiz. Paramız bitti, bitiyor. 4 milyon mülteci barındırıyoruz. Rusların katliamından kaçan kaçana. Sınırlarımızda insanlar aç biilaç yığılı. Libya derseniz diken üstünde. Orada bile savaşa girdik gireceğiz. ABD-AB üzerimize abandıkça abanıyor. İktidar partisi, istemeden gebe kaldı, ikiz yavru doğurdu, hâliyle reddetti. Parti de sallantıda yani...

Demem o ki, yeni bir seçimle kendimizi yuyup paklayalım. Halkımız, Kanal müdafiilerinin hangisine meylederse o kazanmış olsun. Böylece yapılıp yapılmayacağına sandıkta karar verilsin.

Var mısınız?!

Yazarın Diğer Yazıları