Kuvvetler ayrılığının ikinci boyutu

Kuvvetler ayrılığının ikinci boyutu

Milletvekilliği seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri bitti bitmesine fakat muhalefet uğradığı yenilginin şokunu halen üzerinden atamadı.

Bugün itibariyle ilk turun üzerinden 5, ikinci turun üzerinden ise 3 hafta geçmiş vaziyette.

O halde artık silkelenmenin, dağılmışlığı bırakıp toparlanmanın vakti geldi.

Zira önümüzde, bir yıldan kısa sürede karşılaşacağımız oldukça önemli yerel seçimler var.

Kuvvetler ayrılığı

Kuvvetler ayrılığı denildiğinde akla ilk olarak yasama, yürütme ve yargının birbirinden ayrılması gelir. Elbet doğrudur da… Ancak bu, kuvvetler ayrılığının yatay boyutudur.

Kuvvetler ayrılığının bir de dikey boyutu bulunur.

Bu dikey boyut, Türkiye’deki sistemde adem-i merkeziyet olarak adlandırılan, merkezden yönetimin sakıncalarını gidermeyi ve daha demokratik bir yönetim sağlamayı amaçlayarak yerel yönetim kuruluşlarına merkezden ayrı karar alma yetkisi ve devlet tüzel kişiliğinden ayrı kamu düzel kişiliği tanıyan yapılanmadır.

Bu açıdan yerel yönetimlerin, yani belediyelerin kuvvetler ayrılığının sağlanmasında önemli rolleri bulunmaktadır.

Türkiye’nin yatay boyutunu yitirdiği kuvvetler ayrılığı ilkesinin dikey boyutunun korunabilmesi demokrasi açısından oldukça önemlidir.

Öte yandan, gücü tek elde toplamayı hedefleyen iktidar için de yerel seçimler büyük önem taşımaktadır. Bu yüzden, Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim sonrası yaptığı ilk konuşmada doğrudan bu seçimleri işaret etmiş ve hedefinin İstanbul’u yeniden kazanmak olduğunu açıkça söylemiştir.

Muhalefetin ikna etmesi gereken seçmen

Muhalefetin vakit kaybetmeksizin genel seçimlerde yaptığı hatalarla hesaplaşmasını bitirmesi ve yerel seçimlerde kendisine oy vermesi için halkı ikna çalışmalarına başlaması gerekmektedir.

9 aydan kısa bir süre sonra seçmen yine sandığa gidecek ve yerel yönetimler için yönetici seçerken iradesini oyuna yansıtacak.

Yerel seçimlere kadar olan bu süreçte, dikey kuvvetler ayrılığı meselesinin ehemmiyeti üzerine daha çok duracağız.

Ancak bu yazıyı, muhalefetin iyi analiz etmesi gereken ikna edemediği seçmenin nedenleri ile bu minvalde yerel seçimlerin bir sonraki genel seçimler açısından da önemiyle ilişkilendirebileceğimiz İbn Haldun’un şu sözleriyle bitirmek istiyorum:

“Ne zaman ki yöneticiler egemenliği tekeline alır, egemenliği toplumdakilerle paylaşmak istemez, herkesin dizginini çeker, mali olanaklarla diğerleri üzerinde etkin olma yoluna gider. İşte o zaman insanlar 'gaza ve ganimetlere' koşmak istemezler, tembelleşirler, güçlerini yitirirler, köleleşmeyi kabullenirler, onlardan sonra gelen kuşaklar da aynı yolda gider. Egemenin bekçiliğini, koruyuculuğunu ve destekçiliğini yaparak aldıkları ücretten başka bir şey düşünmez olurlar, o zaman devlet gücünü yitirir, devlet ihtiyarlık, güçsüzlük dönemine girer.”

Yazarın Diğer Yazıları