Madımak-Başbağlar... İki katliam... Biri var biri yok!

Madımak-Başbağlar... İki katliam... Biri var biri yok!

Sola açılan yelpazede kim varsa, 2 Temmuz 1993 Madımak Oteli faciasını anarken aynı cümleleri kurar, “linç”ten bahseder, ilk Türkiye Komünist Partisi’nin kurucusu Mustafa Suphi ve yoldaşlarının 28 Ocak 1921’de Karadeniz’de sandalda öldürülüp denize gömülmelerini başlangıç sayar, mutlaka Alevî-Sünnî ayırımına girer, etnikçiliği öne çıkarır...

Madımak Oteli faciasından üç gün sonra 5 Temmuz 1993’te, Erzincan-Kemaliye’ye bağlı Başbağlar köyünde PKK’lı militanların baskınıyla, 33 insanımız katledildi, köy yakıldı. Üstelik bu katl, Madımak’ın intikamı gösterildi. Sol cenahta bir anma göremezsiniz. Görseniz bile dudak ucuyla... Neden? Çünkü PKK sol içinde, Marxist bir militanların grubu. Üstelik, Başbağlar katliamını iktidardakilerin pek muhterem gösterdikleri PKK’nın başı Abdullah Öcalan da örgütünün köyü basıp insanları öldürdüğünü kabul etti. Suçu “Dr. Baran” dedikleri, örgütün “Dersim” sorumlusunun üstüne yıktı. (O sözlerini İmralı duruşmalarında kulaklarımla duydum, ey sol cenah! İsveç Başbakanı Olof Palme’nin 1986’da öldürülmesini de kendisine rakip gördüğü, baş düşmanı eski karısı Kesire Yıldırım’ın ve akrabalarının içinde olduğu PKK-Vejin’e yüklemişti.)

Madımak Oteli’nde veya Başbağlar’da... katledilenler, bizim insanlarımız. Ama ilki, dün bahsettim, kitlenin önlenemeyen şuursuz, diğeri ülkeye kastı olanların şuurlu hareketiyle işlenen cinayetlerdir.

İki toplu cinayette birini var sayıp diğerini yok sayamayız.

Ya kışkırtıcılara ne diyeceğiz? Sivas’ta 10 binlerin Pir Sultan Abdal şenlikleri için toplananları tel’in etmesinin bir dayanağı yok mu? İşte o dayanağa geleceğim.

***

Prof. Dr. Baran Dural, o dönemde gazeteci kimliğiyle hâdiseleri yakından takip etti. Akademik hayata geçince çalışmalarında değerlendirdi. “Milliyetçiliğin Yakın Tarihi” (Cumartezleri Yayınları, 2014, 662 s.) kitabında şahitlere dayanarak Sivas Olayları’ını ele aldı.

Madımak Oteli yakıldığında, otelin hemen yanında olan Muhsin Yazıcıoğlu’nun başında olduğu Büyük Birlik Partisi’nin Sivas il başkanlığına geçişler kolaydı. İçlerinde eski CHP milletvekili Arif Sağ’ın da olduğu oteldeki 35 kişi, böyle kurtarılmıştı. Zamanında merhum Muhsin Yazıcıoğlu’yla konuşmuş, gelişmelerin detaylarını almış ve yazmıştım. (“Alevî derneklerinin yapışkanları!”, 31 Mart 2021)

Baran Dural, o dönemde BBP’nin çıkardığı haftalık YeniHafta gazetesinin de İstanbul temsilcisiydi. Derginin genel yayın yönetmeni tanıdık bir isim: Prof. Dr. Nabi Avcı. Eski Kültür ve Turizm ve Millî Eğitim Bakanı. O sıra Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi’nde “Doç. Dr.” sıfatıyla ders veriyordu. Sık sık Ankara’ya geçiyor ve dergiyi idare ediyor, “Oflu Hoca” imzasıyla mizahî yazılar yazıyordu.

Zamanında sıcağı sıcağına alınmış bilgileri Prof. Dr. A. Baran Dural’ın “Milliyetçiliğin Yakın Tarihi” kitabından takip edeceğiz:

“Sivas olayları, YeniHafta’nın Türkiye gündeminin önüne geçtiği ikinci ciddi hadisedir. Daha önce Bosna hususunda gündemi belirleyen gazete, Sivas olaylarının “görünmeyen yüzünü” belgeleri, isimleri, kanıtlarıyla ortaya koyarak, bir ilke imza atmıştır. 19 Temmuz nüshasında Sivas olaylarının yaşandığı akşam, sokağa dökülen polis birimlerinin şehirde, “İslamcı avı”na giriştiğini kaydeden gazete, İslami görüşleriyle tanınan kişilerin sivil-üniformalı güvenlik güçlerinin kurşunlarına hedef olduklarını, çok sayıda Sivaslının yaşamını Madımak’ın dışında yitirdiğini bildiriyordu. Bazı şehir sakinlerinin yaralandıklarını kaydeden gazete, yaralıların arasında kısmi felç geçirenlerin bulunduğunu ileri sürüyordu. Bu yayında isim veremeyen YeniHafta, “Sivas bombası”nı, 2 Ağustos’ta, aşağıdaki gibi patlatacaktı: / “Saraybosna Parkı’nda Yargısız İnfaz!” / “Sivas’ın yaşanan ve resmi rakamlara göre 37, gayr resmi rakamlara göre 45-50 civarında vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan acı olayın üzerinden oldukça uzun bir süre geçti. Konuyla ilgili çoğu yüzeysellik çizgisini aşamayan sayısız yorum yapıldı. Kimi Müslüman kesimi suçladı, kimi siyasi rekabeti kimiyse Aziz Nesin ve Vali’yi olayların temel sorumlusu olarak gösterdi. Ne basın ne de diğer iletişim araçları Sivas olaylarını sosyolojik ve psikolojik bir tahlile tabi tutma zahmetine girmedi. İki hafta önce Sivas olaylarının sosyolojik sebeplerini gün yüzüne çıkarmaya çalışan YeniHafta bu sayısında dakika dakika açıklayarak kamuoyunun yanlışlarını, kimlerin Sivas olaylarını nasıl kullanmak istediklerini ve her iki kesimde de provokasyonu gerçekleştiren unsurlarını gözler önüne seriyor. Sivas olaylarını saniyesi saniyesine izleyen arkadaşımız Cengiz Güney, 2 Temmuz saat 23:00’ten 4 Temmuz akşamına kadar olan biten her şeyi sizler için kaleme aldı.

...30 Haziran 1993 tarihinde 4. Pir Sultan Şenliği Buruciye medresesinde başlıyordu. Kitap reyonunda sohbetler düzenleniyor, halaylar çekiliyordu. Biz de bu reyonları gezip, sohbet ettik. Aleviler ezan okunurken müzik çalan teypleri kapatıp saygılarını belirtiyorlardı. Sivas halkının içinden en ufak bir düşmanlık duygusu dahi hissedilmiyordu.

... 1 Temmuz gününde ilk tahrikler hissediliyor, daha birkaç gün önce ezana saygı gösteren Alevilerin yanında biten ve Sivas halkıyla yakından uzaktan bir ilgisi olmayan tipler çevreyi huzursuz ediyorlardı. Aynı günün akşamı Sivas 4 Eylül Kapalı Spor Salonu’nda düzenlenen müzikli geceye Sivas Valisi, İl Kültür Müdürü, eski milletvekili Arif Sağ ve birçok yazar, sanatçı iştirak ediyordu. Gecenin açılış konuşmasından sonra sunucu aynen şu duyuruyu yapıyordu: ‘1980 öncesi davaları uğruna hayatlarını yitiren devrim şehitleri için bir dakikalık saygı duruşu yapacağız.’ Saygı duruşuna yukarıda ismi geçen bürokratların hepsi de katılıyordu. Bu kişiler ülke meseleleri ve yerel problemlerle ilgili olarak düzenlenen pek çok seminer ve panele katılmadıkları halde burada ne amaçla hazır bulunuyorlardı?

Aynı gecenin başmimarı ise Aziz Nesin’di. TGRT muhabiri Ünsal Karabulut, Aziz Nesin’e röportaj teklifinde bulunuyor ve Nesin teklifi olumlu karşılıyordu. Önce normal bir düzeyde devam eden röportaj TGRT muhabirinin meseleyi İslamiyet’e getirmesiyle birdenbire çığırından çıkıyordu. Aziz Nesin, Kur’an-ı Kerim’in 1400 yıl evvel yazıldığını, bu suretle hükmünü yitirdiğini, öyle ki kendisinin Kur’an-ı Kerim’i tuvalette okuyup, kafası kızınca ayaklarının altına alıp çiğnediğini, yine de hiçbir şey olmadığını belirterek: ‘Allah sizin Allah’ınız. Muhammed de sizin peygamberiniz. Benim bunlara inanmam için aptal olmam lazım’ deyince ok yaydan fırlıyordu. Mahalli basın konuyu alelacele haberleştiriyor, Nesin’in sözleri halk arasında hızla yayılıyor ve yığınlar rahatsız oluyordu. (...)

... Kalabalık yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı ki provokatörler cihat çağrısına geçtiler. İşte bu andan itibaren iş çığırından çıktı ve halk dengesini tamamıyla yitirdi. Halk yaklaşık bir buçuk saat başka bir bölgede eylem yaparken, şenliklere katılan sanatçılar otelde kendi aralarında konser veriyorlarmış. Olayların başladığını ve işin çığırından çıkma noktasına geldiğini bilen emniyet kuvvetleri bu grubu otelden uzaklaştırmayı ve emniyete almayı acaba niçin düşünmediler? Yoksa bu kişilerin otelde kalmaları ve halkla yüz yüze gelmeleri birileri tarafından planlanmış mıydı? (...) Kendilerini ‘İrancı’ olarak tanımlayan bir grup marjinal ile PKK ve Dev-Sol’un tahrikleri sonucu her şey kontrolden çıkmıştı. Polis hiçbir müdahalede bulunmuyor, olayları film gibi seyrediyordu. Derken Arif Sağ’a ait 06 plakalı araç ters çevrildi. Aracı benzin dökerek yaktılar ve büyüyen alevler otele sıçradı, yangın patlak verdi. Otelin en üst katında, köşe tarafında iki şahıs gözüktü. Halk ısrarla o yanı gösterip, ‘Polisi kurtarın’ diye bağırdı. Ancak itfaiye merdivenlerinden inen şahsın polis değil, Aziz Nesin olduğu öğrenilince halk yeniden galeyana geldi. Bu sırada o zamana kadar olaylara müdahale etmeyen polis halkın üzerine ateş açtı. Kanunlara göre havaya ateş açılması gerekirken polis doğrudan halkı hedef alarak ateş açtı ve en az 50 vatandaşın yaralanmasına neden oldu. Aynı sırada 34 kişi önceki 3 kişinin yaptığı gibi bölmeden geçerek BBP’ye sığınıyordu...” (s. 198 vd.)

Kitapta daha ayrıntı var sıcağı sıcağına alınmış bu kadar bilgiler bize meselenin özünü ortaya koyuyor.

Yazarın Diğer Yazıları