Millî birlik ve beraberlik aşkına bayram sofrası / Dr. Mehmet ALKANALKA

Millî birlik ve beraberlik aşkına bayram sofrası / Dr. Mehmet ALKANALKA

Türk Milletinin vizyonu; tarihî ve kültürel olarak cihan şümuldür. Türk Milleti millî bütünleşmesini sağladığı zamanlarda cihan şümul bir vizyonla dönemlerinin lider devleti olmayı başarmıştır. Komşuları ve dış güçler olarak diğer devletler gerek aldatarak gerek kardeş kavgaları gerekse kirli savaş yöntemleri ile öncelikle Türklerin iç cephesini zayıflatmış ve bu zayıflık sonucunda Türk devletlerinin varlıklarına son vermişlerdir. Türk Milletinin millet olarak bütünlüğüne önem vermesi gerçek bir beka meselesidir.

Türk dünyasında sosyal bütünleşmenin ve millî dayanışmanın kültürel kodlarına rastlayabiliriz, örneğin bayram sofrası herkesi aynı masada bir araya getiren anlamlı bir gelenektir. Bayram sofrası geleneği yöneticiler ile toplumun farklılıklarının dışarıda bırakılarak her bir bireyin eşit haklarla sofraya oturması ve masadaki yemekten hakkını gülerek alması ve mutluluğu oldukça değerlidir. Bu durum aynı zamanda Türk Milletinin bazı fertlerindeki korku iklimini de yok ederek, yapay sosyal ve politik suni parçalanmışlığı da ortadan kaldırmaktadır. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı''nın internet sayfasında da paylaşılan Atatürk''ün devlet idaresi başlığı altındaki "Memleket mütesanit bir vahdete muhtaçtır. Alelâde politikacılıkla milleti parçalamak hıyanettir." ifadesinde demokrasi adına dahi bazı konuların oldukça olumsuz sonuçlara yol açabileceği en sert şekilde ikaz edilmiştir. İstikrarlı bir demokrasi için sosyal bütünleşme şarttır ve sosyal bütünleşme toplumdaki sosyo-ekonomik parçalanmışlığın ve eşitsizliğin azaltılması ile çoğulcu yurttaşlığın güçlendirilmesiyle sağlanabilir.

Demokrasiler halkın yönetime seçimler vasıtasıyla katılması ve egemenliğin millete ait olduğu temelindeki yönetim şekli olmasına rağmen, zamanla özünden uzaklaştırılarak seçimler sonucu halkın yaklaşık yarısının bir sonraki seçime kadar dışlandığı veya ihmal edildiği yapılara da bürünebilmektedir. Bunu önlemek maksadıyla kritik konularda değişik yasama mevzuatlarına göre farklı ülkelerde sağlıklı, katılımcı, demokratik bir uygulama olan referandum bir araç olarak kullanılmaktadır. Ancak, KKTC''nin Rumlara bağlanması amacıyla başvurulan 2004 yılında uygulanan Annan Planı referandumunda olduğu gibi, referandum öncesinde oy kullanacak halkın oyunun değiştirilmesi için AB ve ABD fonlarıyla desteklenen birtakım medyanın ve sivil toplum örgütlerinin kullanılması ve hayır oyu kullanacak seçmenlerin önceden tespit edilerek seçim kayıtlarının silinmesi suretiyle bazen referandumlara hile karıştırıldığı ve buna rağmen istenen sonuç çıkmayınca referandum önerisinde bulunan emperyalist devletlerin referandumu tekrarlatmaya kalktıkları görülmektedir. Dolayısıyla hileli referandumların her zaman halkın görüşünü yansıtmayacağı gerçeğinin de gözden uzak tutulmaması gerekmektedir. Örneğin; İsviçre''de vatandaşlığa geçmek isteyen her birey için dar bölgelerde halka mektupla referandum uygulaması mevcuttur. Göçmenler ve mülteciler sorunu, radikal ekonomik kararların alınması gibi hayati konularda halka referandum imkânının sağlanması da en demokratik ve doğrudan bir araç olarak düşünülmelidir.

Orhun Yazıtları

Türk tarihinin en eski yazılı belgeleri olan Bilge Kağan ve Kül Tigin Abideleri, Orhun Nehri yakınlarında bulunduğu için Orhun Yazıtları olarak isimlendirilir ve bunlardan Kül Tigin Anıtı 732 yılında, Bilge Kağan Anıtı ise 735 yılında dikilmiştir. Orhun Anıtlarında yani Türk Milletinin kültürel kodlarında önemli bir eser olan Bilge Kağan Yazıtları''ndaki şu ifadelerde liderliğin önemi yüz yıllar öncesinden belirtilmiştir;

"Bilgili kağan imiş, cesur kağan imiş. Buyruğu bilgili imiş tabiî. Cesur imiş tabiî. Beyleri de milleti de doğru imiş… Bilgisiz kağan oturmuştur, kötü kağan oturmuştur. Buyruğu da bilgisizmiş tabiî. Kötü imiş tabiî. Beyleri, milleti ahenksiz olduğu için, aldatıcı olduğu için, Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirttiği için, Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış."

Diğer önemli bir eser olan Kül Tigin Yazıtları''nın doğu yüzünde;

"Beyleri milleti ahenksiz olduğu için, Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, aldatıcı olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi ise birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirdiği için, Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış", güney yüzünde ise "İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa, kabilesi, milleti, akrabasına kadar barındırmazmış", Kül Tigin güney yüzündeki "Kağan oturup aç, fakir milleti hep toplattım. Fakir milleti zengin kıldım" ifadeleri de günümüz Türkiye Cumhuriyeti için de güzel temel çözüm önerileri sunmaktadır.

Tonyukuk Yazıtlarında da millî birlik ve beraberlik ile sosyal bütünleşme çok berrak şekilde açıklanmıştır; "Kendi içi dıştan tutulmuş gibiyiz. Yufka olanın delinmesi kolay imiş, ince olanı kırmak kolay. Yufka kalın olsa delinmesi zor imiş. İnce yoğun olsa kırmak zor imiş."

Ülkeyi yöneten insanlar ve kurumlar, toplumun tamamı ile karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı bir etkileşim içine girmezse, hassasiyetler zamanla zafiyetlere ve telafisi imkânsız zararlara yol açabilir. Kanın vücuttaki dolaşımı gibi, bütün hücrelere temiz kanı götürmek ve kirli kanı temizlemek liderin görevidir. Hücreler ve uzuvlar olmazsa, kan da olmaz, canlılık da olmaz. Yöneticilerin topluma karşı sorumlulukları olduğu kadar, toplumun da birbirlerine karşı ortak sorumlulukları bulunmaktadır. Ancak, bu konuda yöneticilere daha büyük sorumluluklar düşmektedir.

Türkiye olarak bizim de en önemli önceliğimizin siyasi ayrışmanın bir an önce sonlandırılması olduğunu algılamamız ve buna göre davranmamız gerekir. Hâl böyleyken Türkiye Cumhuriyeti Devletinin özellikle hassas dönemlerde ve daha az güçlü iken bu konuda daha dikkatli ve uyanık olması büyük önem arz etmektedir. Bunun için de öncelikle "gaflet uykusu"ndan uyanması ve millî iradenin tezahürüne daha iyi imkân sağlayacak şekilde siyasi partiler kanununda ve seçim sisteminde gerekli düzenlemelerin yapılmasının ve bunların anayasal güvence altına alınmasının gerekli olduğuna inanıyorum.

Toplumun bir ve bütünlük içinde olması dış güçler açısından da caydırıcı bir etki yaratarak aynı zamanda millî güvenliğin de güçlenmesini sağlayacaktır. Toplumsal dayanışmanın gelişmesi için zengin ve fakir ayrımındaki makasın daralması da büyük önem arz etmektedir. Bir fikrin, bir partinin, bir şahsın, bir zümrenin körü körüne takipçisi iken, aslında doğruluğuna inandığınızı zannettiğiniz inanç ve fikirlerin diğerlerinin aleyhine bir yapıya dönmesinde sorumluluğunu ve vebalini de yüklenirsiniz. Türkiye''nin içine girmiş olduğu yapay sarmaldan bir an önce çıkarak Türk Milletinin tarihteki en önemli eserlerinden biri olan Orhun Yazıtları''ndaki iyi insanların yöneticisi ve toplumun bütünüyle birlikte ortak bir vizyona sahip olduğu ayarlarına dönmesi aslında varoluş mücadelesinde önemli dönüm noktalarından biri olacaktır. Bunun için kişilerin takım tutar gibi parti tutma ve desteklediği partinin hatalarını görmezden gelme alışkanlığını terk ederek siyasi partileri ve liderleri iyi işler yaptıklarında takdir etmek ve hatalı gördükleri konularda ikaz etmek alışkanlığına sahip olmaları gerekmektedir. Bu durum siyasi partilerin ve liderlerin kendilerine çekidüzen vermelerine imkân sağladığı gibi bireylerin yönetime katılma oranlarını da artıracaktır.

Türk Milletinin nitelikli her bir ferdinin kendi ülkesinde çalışmayı tercih etmesi siyasi partilerin ve ülkenin insan kaynaklarının ve ekonomik seviyesinin artırılmasında da büyük katkı sağlayacaktır. Türk Milleti olarak tarihî veriler analiz edildiğinde; tarihin belirli dönemlerinde rütbeleri ve insanları hafife alma ve liyakatten ziyade sadakate verilen aşırı önemin daha büyük zararlara yol açtığı ve tekrar güçlü olmak için millî bütünlük sağlanarak bir süreç içerisinde zararlarını telafi etmek için harekete geçtiği ifade edilebilir. Orhun Yazıtları''nda belirtildiği üzere yönetici iyi olduğu takdirde millet huzur, barış ve özgürlük içinde yaşarken, aksi durumlarda bu kavramlardan mahrum kaldığı ve bunların tekrar edilmesinin oldukça zor ve uzun bir mücadele gerektirdiği acı tecrübelerle sabittir. İyi, bilgili ve cesur insanların yönetici kademelere gelmesi ise liyakatin önemine ve toplumsal barışa faydalı olması açısından stratejik yükseklik ve kuvvet çarpanı olacaktır.