Devlet kurdular, Başbakan hâlâ çözümden söz ediyor

Devlet kurdular, Başbakan hâlâ çözümden söz ediyor
Devlet kurdular, Başbakan hâlâ çözümden söz ediyor

Güneydoğu’da 'Bu kadarı da olmaz!' dedirten olaylar yaşanıyor.

Sevgili okurlarım,
Güneydoğu’da “Bu kadarı da olmaz!”  dedirten olaylar yaşanıyor.
(...)
Kanınızı donduracak,  “bu kadarı da olmaz”  dedirtecek bir olayı da ben anlatayım.
Batı’da yaşayan Kürt kökenli bir işadamı, Doğu Anadolu’nun büyük kentlerinden birinde bir baraj ihalesi alıyor.
Bir süre sonra PKK haber gönderip  “Kazancının yüzde 10’unu bize vereceksin!”  diyor.
İşadamı kârının büyük olmadığını ve istenilen parayı veremeyeceğini söylüyor.
Bunun üzerine PKK, maliyenin yöntemini kullanıyor ve hesapları incelemek için defter kayıtlarını istiyor.
İş adamı ne yapsın?
Hemen defterleri hazırlıyor ve 3 kişilik bir ekiple yola çıkarıyor.
Nereye?
Kandil’e!..
Yanlış okumadınız heyet doğruca Kandil’e gidiyor.
Bir ağacın gölgesine pazarlık masası kuruluyor.
Masanın bir tarafına PKK’lı maliyeciler (!) diğer tarafına da işadamının görevlendirdiği hesap kitap uzmanı kişiler oturuyor.
Pazarlığın Türkçe yapılmasında anlaşmaya varılıyor!
Al takke, ver külah tartışılıyor, tüm rakamlara en ince ayrıntısına kadar bakılıyor.
Sonuçta PKK’lılar yüzde 10’da karar kılıyor.
Liderleri, bu para verilmediği takdirde işi yaptırmama tehdidini savuruyor.
Kandil’e giden heyet kös kös dönüp durumu işadamına anlatıyor.
İşadamı ne yapacağını düşünürken aklına, vaktiyle bir iyiliğinin dokunduğu Avrupa’daki PKK yöneticilerinden biri geliyor.
Uçağa atladığı gibi o ülkeye gidiyor.
Durumu izah ediyor.
“İstenilen rakamı verirsem, ben bu işin altından kalkamam”  diyor.
Yöneticinin Kandil’dekilere müdahalesiyle vergi (!) yüzde 1’e iniyor.

***

Durun daha bitmedi...
Bu olayın anlatıldığı masada bir başka ünlü işadamı bizi gülerek dinliyor.
“Neden gülüyorsunuz?” diye sorduğumda,  “Benzer bir durum benim başıma geldi de, o nedenle gülüyorum!”  diyor.
İşadamı sahibi olduğu tekstil mağazaları zincirini Güneydoğu Anadolu’daki bir kentte inşa edilen yeni AVM’ye de taşımak istemiş.
PKK durur mu, hemen adamın başına damlamış!
Gelenler “Belediyeye şu kadar vereceksin!” demiş.
İşadamı  “O kadar değil de şu kadar versem olmaz mı?”  diyecek olmuş.
Öyle bir bakmışlar ki, hemen kabul etmek zorunda kalmış.
Belediyeye ödemeyi yapmış, işi bağlamış!
Benim şaşkınlık içinde dinlediğimi görünce de  “Şaşıracak bir durum yok! Oranın gerçeği bu! Sıkıysan kabul etme!” diyor.

***

PKK uyuşturucu, insan ve sigara kaçakçılığının yanı sıra, vergi adı altında haraç alıyor, gümrük kapılarından gelir sağlıyor.
Bu yetmiyormuş gibi kendi güvenlik gücünü kuruyor, hatta yargılama bile yapıyor!
Yani bölgede fiilen özerklik uyguluyor, devlet içinde devlet kuruyor!
Başbakan da kalkmış, sanki Oslo’da, İmralı’da imzalar atılmamış gibi,  “çözüm paketi” açıklıyor.
Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş, hâlâ çözümden söz ediliyor!
Ne diyelim?
Hayırlı çözümler, pardon çözülümler!
Uğur Dündar / Sözcü

 

+++

 

“Cemevi” polemiği yandaşları karşı karşıya getirdi

Hayrettin Karaman da
“Alevi sorununun
çözümsüzlüğünden” mi besleniyor?

Mümtaz’er Türköne dünkü Zaman’da  “Cami-cemevi projesi” ne karşı çıkanların “Varlıklarını Alevi sorununun çözümsüzlüğüne bağlayanlar”  olduğu söyledi ve  “Sünni kesim” den projeye bir tek itiraz gelmediğini iddia etti.
Trajiktir ki aynı gün  “Sünni kesim” içinde azımsanmayacak bir kitle tarafından neredeyse  “din alimi” olarak konumlandırılan Hayrettin Karaman projeye üstelik de çok sert bir üslupla karşı geldi:
“Asıl ipe sapa gelmez, bilgiye dayanmaz ve birlik amacına aykırı olan talep ve uygulama, gruplara mahsus özel mekanları, mabed diyerek caiminin yerine koymak, grupları ortak mabed olan camiden uzaklaştırmaktır. (...) Kimsenin niyetini okumak durumunda değilim, ama kesin kanaatim şudur ki, müminlerin mabedlerini ikilemek birleştirmeye değil, bölmeye hizmet edecektir.”

 

+++

 

Suriye’de Türkiyeli olmak zor
Suriye’nin başkentine 1.5 yıl kadar önce geldiğimde, yani ayaklanmanın birinci yılında, ilk tezahürlerini görmüştüm. Sokakta gazeteci olarak konuşmaya çabaladığım pek çok Suriyeli nereden geldiğimi öğrendiklerinde, yüzüme kötü kötü bakmış, elleriyle ‘git işine’ işareti yapanlar olmuştu. Şaşırtıcıydı, zira beş sene önce ne kadar farklıydı! Hayatımda hiç bir ülkede bu kadar el üstünde tutulmamıştım. Köprülerin altından çok sular akmış. Rastladığım üç beş istisna dışında diyebilirim ki kadim Şam’ın kalbi ‘Türkiye’ye kapanmış’, ‘Şam’daki Türkiye yarası büyük’.
En çok sorulan soru, ’Erdoğan neden böyle yapıyor?’
(...)
Hamidiye Çarşısı’ndan çıktığınızda karşınıza Emevi Cami’ni alıp sağ taraftan yolu tutturdunuz mu, sıra sıra turistik dükkanlar vardır. (...) 36 yaşındaki Ahmed de bu dükkanlardan birisinin sahibi. Sünni kökenli. Yolu sık sık Türkiye’ye düşmüş. Türkçe’yi çat pat anlıyor. “Erdoğan’a hayret ediyorum” diye söze başlıyor, “Bizim iktisadi, siyasi ve diplomatik ilişkilerimiz çok üst düzeydeydi. Sonra Türkiye sınırlarını sonuna kadar açtı. Ha birileri para mı ödedi ya da kendisi bizim göremediğimiz bir şey mi gördü, onu anlamıyorum” diyor.
(...)
Sert tepkisi karşısında ‘Suriye yönetiminin işlerin bu noktaya gelmesinde hiç mi suçu yok’ diye soruyorum (...)  “Yönetim bir tek hata yaptı. İlk gün demir yumrukla bastırmadı, zayıf kaldı. Zayıf kalınca dışarıdan silah yardımı alıp güçlendiler.”
(...)
Ebu Nadir, devlet memuru. Türkiye ile Suriye ilişkilerinin düzelmesini mümkün görmüyor,  “Ancak AKP hükümeti değişirse düzelir” diyor. Suudi Arabistan ve Katar’ın rolünün büyük olduğunu söylüyor ama en çok Türkiye’ye kızgın. Sebebini, “Çünkü Türkiye doğrudan müdahale etti. Çeteler Türkiye’de, silahlar oradan giriyor. Lübnan öyle değil. Orada sadece bir parti bunu yapıyor. Ürdün’de Müslüman Kardeşler yapıyor. Ama Türkiye’de hükümet yapıyor.”
(...)
Ceyda Karan / Taraf

 

+++

 

O gözyaşı eğer timsahınki değilse
şunlar da lazım
- Dışarıda, göğsünü gere gere  “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” diyebilmek için, içeride  “yaşatmayı iyi bilmek”  gerekir.
- Mısır’daki darbeciye göğsünü gere gere  “Darbeci”  diyebilmek için, Sudan’daki  “darbeciye de” ,  “Darbeci”  diyebilmek lazım.
- Mısır’da ölen kız çocuğuna dökülen gözyaşının  “timsah gözyaşı”  olmaması için, içeride ölen çocuktan da,  “timsahınki gibi”  bile olsa, iki damla gözyaşını esirgememek lazım.
- Suriye’de 100 bin kişinin ölümünden sorumlu tuttuğuna  “Zalim”  ve  “Kasap”  diyebilmek için, Sudan’da 200 bin kişinin kanına girene de  “Zalim” ve  “Kasap”  demek lazım.
- Adeviye Meydanı’nda haklıların rahatlığı ile yürümek istiyorsan, Tahrir Meydanı’nda da en azından volta atmak, kulak vermek lazım.
- Kendi ülkende barış istiyorsan, komşuda barış ihtimali doğduğunda bir tek sen batırmak isteyenin sen olmaması lazım.
- Geçmişte yapılanlara iç rahatlığı ile “Zulüm” demek istiyorsan, kendin  “zalim” olmaman lazım.
- Kendi hayat tarzını özgürce yaşamak istiyorsan, başkasının hayat tarzlarını kurcalamaman lazım.
Ertuğrul Özkök / Hürriyet

 

+++

 

Demokratikleşme
Paketin adı  “demokratikleşme paketi” !
RTE’nin ileri demokrasiye geldik falan gibi uyduruk övünmelerine karşın... Hâlâ demokratikleşmeden söz ediliyorsa demokrat bir Türkiye olmadığı ve...
... ortada olmayan demokrasi de RTE kafasına göre inşa ediliyor, demektir.
Cüneyt Arcayürek / Cumhuriyet

 

+++

 

MISIR
Mısır’dan dönen CHP heyeti:
- 500’e yakın Türk firması Mısır’da faaliyet gösteriyor. 2 milyar dolar yatırım var. Aileleriyle birlikte 200 - 300 bin kişiye ekmek sağlayan bir Türk iş varlığı mevcut, dedi...
Bizim hükümet ise bu varlığı değil Mursi’yi kurtarmanın peşinde...
Melih Aşık / Milliyet