ABD’nde Seçim Münazaraları/ Ayşe Göktürk Tunceroğlu

ABD’nde Seçim Münazaraları/ Ayşe Göktürk Tunceroğlu

Amerika’da her seçim döneminin en önemli faaliyeti adayların televizyonda yaptığı münazaralardır. İngilizce’de “Debate” diyorlar buna ve halkın sandığa gitmeden önce kararını vermesinde büyük rol oynuyor.

Adaylar öyle her Allah’ın günü onbinlerin, yüzbinlerin toplandığı meydan mitingleri yapmaz, ahali oralara yığılmaz, milletin işi gücü var, ve televizyon diye de bir alet var! Herkes ilân edilen gün, akşam saatinde televizyonun karşısına geçer, kahvesini yudumlarken canlı yayınlanan debate’te adayları seyreder, oyunu kime atacağını belirlemeye çalışır.

Önce, her iki partinin (Cumhuriyetçi ve Demokratik) kendi içinde, başkanlığa adaylığını koyanlar arasında münazaralar yapılır. Her münazarada kamuoyunun ve parti organlarının fikirleri biraz daha netleşir. Sonunda yazın (temmuz ayında) her iki parti kurultayını toplar, o aday adayları arasından bir ismi “başkan adayı” olarak ilân eder. Ardından başkan adayları arasında münazaralar başlar. Esas olarak seçimler Cumhuriyetçi Parti ve Demokratik Parti arasında geçtiği için, gözler bu iki adaya çevrilir. ABD’nde erken seçim kavramı yoktur, seçim günü her yılın takvimlerinde baştan işaretlidir: Kasım’ın ilk salı günü. Genel, mahallî, kim seçilecekse o gün seçilir.

Başkan adayları kasım ayındaki seçimlere kadar televizyonda canlı yayında üç münazara yaparlar. Hele son münazara büyük bir merakla beklenir, adaylar seçimden önce son kozlarını orada oynar. Kararsız seçmenler bu son oyunda kararlarını verir!

Ayrıca başkan yardımcılığına aday olan isimler de kendi aralarında, aynı usûl dairesinde canlı yayında farklı günlerde debate yaparlar.

Ekrandaki manzara şöyledir: Münazara mekânı olarak ABD’nin herhangi bir eyaletinde bir üniversitenin, bir kongre merkezinin büyük bir salonu seçilir. Seyirciler gelir, koltuklarına yerleşir. Soru soracak olan ekip masada yerini alır. (Bazen tek kişi olur, tek bir moderatör). Münazaraya çıkan adaylar alkışlarla salona girer, karşıda sahnede sıralanır. Önlerinde birer kürsü vardır. Ayaktadırlar! Asla oturmazlar. Adayların ayakta durması önemlidir. Halka hizmet diye yola çıkılıyor ya, hizmet edecek olanlar ayakta, hizmet bekleyenler oturmakta! Böyle bir mecazî mânâ vardır. Ayrıca ayakta konuşmak konuşmacının beden dilini kullanmasına fırsat verir, bu da Amerika’da üzerinde durulan bir husustur. Soru ekibinin arasından biri moderatördür, kuralları açıklar. Önce her aday açış konuşması yapar, süre birkaç dakikadır. Ardından sorular başlar. Süre yine birkaç dakikadır. Sürenin bittiğini duyuran bir gong sesi vardır. Süresi biten konuşmacı cümlesini tamamlayıp susar. Adayların birbirleri ile diyalogları sınırlıdır. Arada sataşmalar, lâf atmalar, iğnelemeler olsa da esas olarak her aday moderatörü muhatap alır. Salondaki seyirciler arasından önceden belirlenmiş birileri de soru sorabilir. Son seçim döneminde sosyal medyadan da görüntülü olarak birkaç soru alındı. (Kim olduğu belli olmaksızın tweet göndermek değil!) Program belirlenen saatinde biter. Ardından adayların performansları medyada günlerce yorumlanır, kamuoyu yoklamalarına, anketlere yansımaları incelenir. Soruların önceden adaylara verildiği gibi bir dedikodu dolaşır bazen ama Münazara Komisyonu asla böyle birşeyin olmadığını, soruları sadece soru ekibinin bildiğini açıklar.

Bu harika bir sistemdir. Demokrasiye yakışan bir usûldür. Tam bir hodri meydandır! Bir adayın kendi yandaşlarının toplandığı meydanlarda esip gürlemesine yahut kendine yakın televizyonların ekranlarında, kendine yakın gazetecilerle oturup, önceden tesbit edilmiş “uygun” sorulara cevap vermesine benzemez.

Seçimlere girecek parti başkanlarımızı yıllardır aynı ekranda, beraber göremiyoruz. Hep birbirlerinin arkasından konuşuyorlar. Gıyaplarında konuşuyorlar. Bu meydandan o meydana, bu salondan o salona lâf yetiştiriyorlar. Aynı mekânda, yüzyüze, yanyana ve milletin önünde sorulara cevap vermekten kaçınıyorlar. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adaylarının yapacağı ortak program, yıllar önce bizde de olan, sonra terkedilen bu usulün yeniden ihdasına kapı açar umudundayım.

Amerika’daki formatı da yabana atmayın! Yani oy isteyen siyasetçiler, halka hizmete soyunanlar yanyana ayakta dizili, soru soranlar sandalyelerinde, salonda seyirciler ve televizyonları başında halk…