MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Söversin aldırmaz, parmak göster kaldırmaz

Baş parmağını, işaret parmağı ile orta parmağı arasına sokup elini yumruk yaparak aşağıda otobüsün içindekilere sallamış değil. Sadece orta parmağını dik tutarak kolunu yukarı gökyüzüne doğru havalandırınca 15 koruma birden genç kadının evini bastı.
Söversin aldırmaz.
Parmak göster         kaldırmaz.
Hepimiz eşit         vatandaşız.
Başbakan da bu milletin bir üyesi, kendisi söylüyor: Sizin parçanızım,     ayrılmaz kardeşinizim.
Bir adam çıktı.
Bana sövdü.
Sana sövdü.
Ona sövdü.
Adam,  “Millet’in....”  diye küfür savurduğunda Başbakan hariç demedi. Başbakan’a da sövdü. Bakanlar ile Müsteşarları da kalayladı. İktidarın valileri ile Belediye Başkan adaylarını da  “koyacaklarının dışında”  tutmadı. Başbakan küfre aldırmadı.
Bir genç kadın İzmir’de balkondan orta parmak gösterince;  “Sen milletin başbakanına nasıl bu hareketi çekersin yaa...” diyerek milletten biri olduğunu hatırladı.
Parmağı kaldıramadı.

***

Ağır küfür sövene güvercin.
Parmak havalandırana şahin.
Neden bu ikili ruh hali!
Niçin bu ayrım!
Parmak gösteren genç kadının üzerine devletin polisini, savcısını hışımla, öfkeyle, kızgınlıkla gönderir. Kendisinin de içinde yer aldığı millete sövene devlet sevgisi, kamu ihalesi, hazine desteği, TMSF köşkü yağdırır.
Durmuyor, yağdırıyor.
Dün yeni haber vardı.
Banka hortumcularının mülkiyetinden devlet kurumu TMSF’nin mülkiyetine geçen İstanbul’da Boğaz manzaralı 81 dönüm (81 bin 511 metrekare) 3 bin ağaçla kaplı koru arazisi bu küfürcü işadamının şirketi Cengiz İnşaat’a tapulandı.
Tapuda kayıt var:
“Satış bedeli 0 TL.” 
Arsa alıp satanlar bilirler;  “Satış Bedeli 0 TL”  yazabilmek için o arsanın TMSF’den küfürbazın şirketine hibe edilmesi gerekir. TMSF’nin bazı işadamlarının “milyar dolarlık vergi borçlarını sildiğini” duyuyorduk ancak Boğaz manzaralı içinde 3 bin ağacı ve tarihi köşkü olan Hüseyin Avni Paşa Korusu’nun, söven adama hibe edilebilmesi için çok yüksek yerlerden emirler, olurlar, onaylar gelmiş olması gerekir.
(...)
Necati Doğru/Sözcü

 

Alan için “Öcalan kararı” mı bekleniyor
Çanakkale Zaferi’nin 99’uncu yıldönümü. Bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi terörist başının yolunda önemli bir karar verdi; Şartlı     salıverme imkânının tanınmasını     istedi. Efsanevi Komutan Engin Alan’ın dosyası Anayasa Mahkemesi’nde, adil yargılanma başvurusu da Adalet Bakanlığı’nda.  
(...)  Ergenekon, Balyoz davalarının teröristbaşı ve PKK’lıların serbest bırakılıp, siyasallaşması için açıldığı söylendi hep. Çoğu kez terazinin bir kefesine Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ, diğer kefesine teröristbaşı kondu. Başbuğ çıktı. Terazinin kefesinde artık Engin Alan mı var?  O bir milletvekili. Tutuklu tüm milletvekilleri Anayasa Mahkemesi kararıyla dışarda. Cezası onanan, Engin Alan’la aynı durumda olan Sebahat Tuncel Meclis’te, seçim meydanlarında. (...) Sahi Engin Alan için ne beklendi, bekleniyor? AİHM’in teröristbaşı kararı mı? Ya da Engin Alan’ın dışarı çıkmasından kimler, neden korkuyor? Seçim meydanlarında otobüsün üzerinde göründüğü  anda MHP’nin oyunun artmasından mı? Yoksa Ergenekon davasında  yapılan PKK’nın iki numaralı ismi Şemdin Sakık’ın yakalanması, ama özellikle de teröristbaşının tesliminde bildiklerinden mi?      
Müyesser Yıldız/facebook.com

 

Kaçacak yeriniz varsa kaçın
(...) “İran’da eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejat’ın yardımcısı Rıza Rahimi hakkında yolsuzluk soruşturması açıldı...” 
(...) adını vermeyeceğim bazı kişilere de son bir kıyağım olsun.
Kaçacak yeriniz varsa durmayın hemen kaçın...
 (...)  İranlı yönetici hakkında neden açıldı bu     soruşturma...
Türkiye’den bizim de çok iyi tanıdığımız bir kişiyle ilişkisi nedeniyle.
17 Aralık operasyonunda gözaltına alınan İran asıllı Reza Zarrab’ın İranlı ortağı Babek Zencani ile olan ilişkileri nedeniyle...
Gelelim Türkiye’deki bazı kişilere kötü         haberimize...
Babek büyük bir ihtimalle konuşacak...
(...) işin boyutu öyle devasa bir noktaya gidiyor ki, ister istemez uluslararası kuruluşlar, hatta         mahkemeler bile devreye girebilir.
(...) bunu sıfırlamak o kadar kolay olmayacak...
Yüzde 40 küsur oy da bunu pek         temizleyemeyecek.
Zarrab’ın gümüş tepsilerde çikolataların altına özenle dizip gönderdiği o yeşil şeyler, onun deyişiyle  “hayırlara vesile olacak...” 
Ertuğrul Özkök/Hürriyet

 

Köşe yazarı avcısı
Başyakan aynı zamanda iyi bir köşe yazarı avcısı...
Son olarak önceki akşam internette başörtülü yazar Hidayet Şevkatli Tuksal ile Mehmet Altan’ı Star’dan nasıl kovdurduğunu sesli olarak izledik...
Meydanlarda “Benim Başörtülü bacılarımın önünü kestiler. Üniversitelerde okutmadılar, mağdur ettiler” diye nutuklar atan Başkakan, Star Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu’na bizzat telefon açıyor:    
- Mustafa, geçenlerde senle konuştuğum kadın vardı ya...
- Evet efendim
- Arkadaş yaa bunları siz neden hâlâ şey yapıyorsunuz...
- Haklısınız efendim
- Ne yaa hem bana haklısınız diyorsun hem bunları burada tutuyorsunuz...
- Uygun şekilde ilgileneceğim efendim...
Başörtülü yazar Hidayet Hanım uygun şekilde gazeteden atılıyor... Peki ne yazmış bu hanımfendi?
“Başbakan’ın her yaptığını alkışlamak, apaçık yanlışlara dahi konjonktürel, politik vs. gerekçeler üreterek destek olmak, sözümü hiç sakınmayacağım, bir tür yalakalıktır...” demiş ve eklemiş:
Mehmet Altan keza Baştakan’ın bir telefonuyla Karaalioğlu tarafından aforoz ediliyor.
O Mehmet Altan ki... Yıllarca Başçakan’ın ne kadar büyük bir reformcu ve demokrat olduğunu ispat için didindi durdu. “Erdoğan AB’ye başvuru yaptı demek ki demokrat” diye ispatlara girişti... Ergenekon ve Balyoz’da gönüllü muhbirlik icra etti... Ama eleştirmeye kalkınca ileri demokrasinin sillesini yiyiverdi...
Melih Aşık/Milliyet

 

Konjonktürel muhalefete kanmayın Türkiye’yi bu hale onlar düşürdü
On bir yıl önce bugünlerde, bir avuç dürüst gazeteci, daha düzmece darbe tutuklamaları başlamadan, gazeteciler yazmaktan ürkmeden, insanlar telefonda konuşmaktan korkmadan önce bile Türkiye Cumhuriyeti’nin başına örülen çorabı öngörüp umutsuzluğa kapılıyor, dayatılan “çoğunluk” masalından benim gibi bıkkınlık duyuyorlardı. 
Oysa o çoğunluk, o medya ve şimdilerde “yetmez ama evetçi” damgasıyla anılan güruh, AKP hükümetine alkış ve demokrasi geldi diye tempo tutuyor, Türkiye AB’ye girdi girecek sanıyorlardı. Medya patronları,  “hele paranın tadını alsınlar, bunları da burnuna halka takıp yönetiriz biz” modunda pek şendi. Kimi bu patronların kuryesi, kimi R.T. Erdoğan’ın  “abisi”  olarak köşklerde ve villalarda komisyon gazeteciliği yapan medya yöneticilerinin, köşe yazarlarının keyfine diyecek, AKP hükümetine düzdükleri övgülere sınır yoktu. TÜSİAD, ekonomi iyi gidiyor, küreselleşiyoruz diye çook, çok umutluydu, gelecekten...

***

AKP hükümetinden mutlu, çoğunluktan umutlu bunların hiçbiri 2007 seçimlerinde ve çoğu 2011’de bile ayılmadıkları gibi; sabah baskınlarına, müfteri tutuklamalara,düzmece davalara itiraz eden biz bir avuç dürüst gazeteciyi de faşist, darbeci vb. ilan ettiler. Ta ki içlerinden bazıları ihbar ettikleri darbecilerle aynı sanık sandalyesine oturtuluncaya kadar...
Bizler, çoktan işlerimizden     atılmış, büyük olmadığımız için rahatlıkla küçülmüş, başımızdik durmaya çalışıyorduk. Ama onlar  “abilik”ten, hatta yalakalıktan atılıp, maliye kırbacıyla terbiye edilen medya patronları da beslemelerine dair  “at o tetikçini bakiim...”  emirleri almaya başlayınca, feryadı bastılar. 
Şimdi hepsi muhalif. İlk günden beri Türkiye’nin üstüne kapanan kurşun kapağı öngörüp mücadele eden bizlerden daha çok bağırıyorlar. 
Bu yazıyı niçin yazdım? 
Gelecekte, Türkiye’yi bu hale düşürenlerin geçmiş vebalini unutmayacağımı ve bu vebalin takipçisi olacağımı, peşinen söylemek için.
Mine Kırıkkanat/Cumhuriyet