Başbakan’da 'seçilmiş ilk başkan' olma hevesi var!

Başbakan’da 'seçilmiş ilk başkan' olma hevesi var!
Başbakan’da 'seçilmiş ilk başkan' olma hevesi var!

TBMM eski Başkanvekili Murat Sökmenoğlu, başkanlık sistemi tartışmaları, Kürt açılımı, Erdoğan ile Gül’ün çekişmesini yoru


Murat Sökmenoğlu İç Politika

TBMM eski Başkanvekili Sökmenoğlu, “Erdoğan, ilk seçilmiş başkan olmak için çok
hevesli. Ancak Türkiye’de birçok insan, başkanlık sisteminin diktatörlüğe dönüşeceği iddiasında. Türkiye bunu çok iyi tartışmalı. Parlamento kendi yetkilerini, milli iradeyi askıya aldırmamalı” dedi.
TBMM eski Başkanvekili Murat Sökmenoğlu, 2012 yılında siyasette yaşanan başkanlık sistemi tartışmalarından Kürt açılımına, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül arasındaki çekişmeye kadar geniş bir çerçevede yaşananları Yeniçağ Gazetesi’ne değerlendirdi. İşte Sökmenoğlu ile söyleşimiz...
* Türkiye, 2012 yılında en çok başkanlık sistemi konusunu tartıştı. Başkanlık sistemi Türkiye’nin idari yapısı açısından, siyasetin istikrarı açısından mı ele alınmalı. Genel olarak tartışmalara baktığınızda bu konuya ilişkin siz neler söylemek istersiniz? 
Mahalli İdareler Kanunu ile bunun alt yapısını hazırlıyor. Bizim dönemimizde Süleyman Demirel’in başkanlık sistemi tartışmasını ortaya attığı zaman tehlike gözüktü. İktidar Mahalli İdareler Kanunu’nu değiştirirken merkezi hükümetin yaptıklarının bir kısmını belediyelere veriyor. Bu alt yapılar hep hazırlıklı. Başbakan ilk seçilmiş başkan olmak için hevesli. Kendinizi  Amerika ile ya da yarı başkanlık sisteminin olduğu Fransa ile mukayese etmek başka. Her milletin kendisine özgü özellikleri var. Türkiye’de birçok insan başkanlık sisteminin diktatörlüğe dönüşeceği iddiasındalar.  Türkiye bunu tartışmalı enine boyuna. Parlamento kendi yetkilerini, milli iradeyi askıya aldırmamalı.

 

Dayatma demokrasiyi zedeler
* Başkanlık sistemi tartışması doğru bir içerik ve üslupla yapılıyor mu?
İnatlaşma var. ‘Ben istersem yaparım’derseniz olmaz. Yüzde 50 oy almanız ’Çoğunlukla her şeyi yaparım’anlayışı değil. Demokrasi böyle işlemez. Demokrasi muhalefetle beraber işler. Yüzde 50 oy alsanız diğer yüzde 50 sizinle aynı fikirde değil. Bu konuda dayatma demokrasiyi zedeler. Sivil demokrasi girişiminden bahsederken bunun dayatılması insanı ürkütüyor. ’Ben yaptım oldu’olmuyor.  Başkanlık sistemini tartışalım. Önce erken mi, değil mi onu bir tartışmak lazım. Başbakan Türk modeli derken Türk Cumhuriyetlerini mi kastediyor? Türk cumhuriyetlerinde de adı konmamış da olsa başkanlık sistemi var. Türk sistemi nedir ki? Türk Cumhuriyetleri aklıma oradan geldi. Devlet başkanları uzun müddet seçiliyor. ABD modelinde muhalefet ve iktidar partisi başkana vermiş olduğu yetkileri istedikleri zaman birbirileriyle anlaşıp kanunu geçirmiyorlar. Kur’an da gururun en büyük günah olduğunu yazar. ’Benim halkım’, ’Benim milletvekilim’söylemlerini kullanırsanız, başkan olduktan sonra demokrasiden uzaklaşacağınız gözüküyor. İnsanlar yaptıklarıyla gaip. Başbakan herkese kızıyor, başkanlık herkesi kucaklaması gereken bir sistem. Başkanı halk seçecek, kaçla seçilirse seçilsin, kendisine oy vermeyenlerin de başkanı olacak. Bunu kabul ederseniz başkanlık sitemini tartışırsınız, görüyoruz ki böyle bir sistem yok.
* Yeni anayasa çalışmaları doğru mu başladı?
Yeni anayasa şart. 1960 Anayasası Türkiye’ye bol gelmişti. 1980 Anayasası da dar geldi. Bir çok defada 1980 Anayasası’nın maddeleri değişti. Yeni maddeler oldu. Bu anayasa toptan değişmedi ama dörtte üçü değişmiş vaziyette. Sivil anayasa için danışma meclisi yerine seçilmiş insanların TBMM’nin milli iradenin bir anayasa yapması demokrasinin gelişmesine de çok büyük katkısı var. Ancak bu, uzun müddettir hep konuşuluyor. Başkanlık sistemi geldi anayasayı kilitledi. Bu kadar zaman içerisinde görüşülen ve anlaşılan çok az madde var. Biz bu sıkıntıyı Hüsamettin Cindoruk zamanında çektik, bir türlü uzlaşma olmadı.

 

İnatlaşmanın bir faydası olmaz
* 2013 yılında yeni bir anayasa çıkar mı?
2013 yılında bir anayasa çıkabilir. Partiler şöyle veya böyle asgari müştereklerde birleşip bu anayasayı kendilerinin yapması lazım. Herkes anayasanın değişmesini istiyor. TBMM’nin artık yapması lazım. Halkımız referandumda da zaten tavrını ortaya koydu. Millet, anayasanın değişmesini istiyor. Anayasa sürecinde başkanlık siteminin görüşmeleri tıkaması çok yazık olacak. İnatlaşmanın Türkiye’ye faydası yok. Anayasayı değiştirebilecek asgari bir müşterek aramaları gerek. Anayasayı değiştirmeye çalışıyorsunuz iddialaşma başlıyor. 2012 yılında havanda su dövdüler. Cemil Çiçek’in uzlaşmacı tavırları pratik tavırları olmasa çoktan dağılırdı. 
* Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan arasındaki çekişme 2012 yılında en çok ön plana çıkan konulardan oldu. Erdoğan ve Gül arasındaki çekişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu kayıkçı kavgası. İdealleri aynı, varmak istedikleri hedef aynı. Partilerini kurdukları zaman hedefleri aynı. O ideallere, o hedeflere giden yolun bozulmasını istemezler. Bu bir çekişme değil. Cumhurbaşkanı’nın konumu dolayısıyla bazı şeyleri uygunca ifade ediyor. Cumhurbaşkanı Gül, aynı zamanda Başbakan Erdoğan’ı da frenliyor. Birkaç kişi aynı idealle yola çıkıp, rahmetli Erbakan’dan da ayrıldılar. 10 senede de yavaş yavaş hedeflerine yürüyorlar. Nihai hedefleri 2023 yılı ama, kendi ideolojilerinin hedeflerinde yürüyorlar. Bunun bir çekişme olduğuna inanmıyorum. 
* İktidar süreci partileri ister istemez yıpratıyor. Önümüzdeki dönemde “AKP’de kırılma” olur düşencesine katılıyor musunuz?
Hayır beklemiyorum. Bundan önce Başbakan 160 milletvekilini seçimler öncesinde listeye koymadı. Bu kararından sonra 3 ay TBMM geceli gündüzlü çalıştı. Bir daha seçilme şansı olmayan milletvekilleri TBMM’de kanunların çıkmasına yardımcı oldu. Bu, hiçbir partide olmaz. Seçim yaklaşırken, kimseyi gece gündüz çalıştıramazsınız. Hele ki bir daha aday olamayacağını bilen milletvekili bugüne kadar gelip de hiç çalışmadı. Kırılma olacağına inanmıyorum. İdeal etrafında birleşmişler. Bu idealle başkanlık sistemini inşa ederek Güney Amerika sistemi diktatör yaratma aşamasında milletvekilleri ne düşünüyor onu bilemem. 

 

Silivri, kamu vicdanında yargılandı
* Diğer partilerde siyasal kırılma olur mu?
CHP’de hizipler hep var. Hizipler, kurultaylar bitmez, o nedenle tam bir şey söylemek zor. MHP çok demokratik bir kongre yaptı. Genel başkan seçildi. Yeterli oyu Bahçeli aldı ama almış olduğu oy iç açıcı değil, MHP gibi bir partide. Bu kavgayı askıya aldılar. Devletinin geleceği, bölünmez bütünlüğü MHP’de önemlidir. Bunu çok net görmek lazım. Birliğimizi ve dirliğimizi koruyabilecek tek parti MHP’dir. O kadar çelişkiler var ki. Şefik Çirkin’in ifadeleri var, ’Ben de işkence gördüm, dağa mı çıkmam lazım’diye. Başbakan Yardımcısı işkence gören insanın dağa çıkmasını normal karşıladı. İşkence görmek elbette kabul edilemez. Arada ise bir nüans farkı var, bunu görmek gerek. İşkencenin türlü çeşitleri var. Maddi ve manevi işkence var. Bugün Silivri’de olanlar manevi işkence içerisinde. Seçilmiş milletvekilleri, Başbakan ’Niye seçtiniz’dediği için hala içerdeler. Bunu izah etmeniz mümkün değil. 
* Silivri’deki davalar manevi işkence boyutuyla mı gündeme geliyor?
Bu mahkemenin en önemli tarafı kamu vicdanı. Kamu vicdanında aklanmış insanları siz içeride tutaraktan eziyet, işkence ediyorsunuz. Bunun ne tarafı tutarlı. Kamu vicdanı önemli. Rahmetli Menderes’in iade-i itibarını vermek için TBMM’de çalışma var. Kamu vicdanında Menderes suçsuz. İhtilal Mahkemesi’nin köpek, bebek davaları kamu vicdanında kesinlikle tasvip görmemiş. Bence Silivri kamu vicdanında yargılandı. Silivri mahkemelerinde her şey birbirine karışmış vaziyette. Suçlu gördüğünüz insanla hiç alakasız insanlar aynı potada eriyor. Tek taraflı düşünürseniz pek iç açıcı değil. 
* TBMM’de kurulan Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun çalışmasını nasıl buldunuz? Türkiye’de demokratik kültüre bir katkısı olur mu bu çalışmanın ya da ileriye dönük siyasal hayata bir katkı sağlar mı?
Demirel’in ifadesi var bu konuda. Allah vere ’Tahkikat Komisyonu’na çevirmeyin’diyor. Tahkikat Komisyonu DP zamanında çıkmış bir uygulama. Demirel’in tecrübesi bazı insanlara ikaz gibi geliyor. Komisyonla darbeleri önlemeniz mümkün mü? Asker başkaldırdığı zaman sivil iktidarın elinde her türlü istihbarat var bununla ne yapılacağını görmüyorsanız, darbeyi yapan suçlu ama o noktaya kadar getiren de suçlu. Tankların yürüyeceğini size söyleyen istihbaratınız yok mu? Rahmetli Özal kendi zamanında MİT’te reform yaptı, askerler haber vermiyor diye. Yakın siyasi tarihi incelerseniz çok büyük evrelerden geçtik biz. 1980- 2012 arasında büyük evrelerden geçtik. Bütün mesele nedir biliyor musunuz, milli iradeye candan inanacaksınız. Seçimden korkmayacaksınız. Eğer 1980 öncesinde Adalet Komisyonu’nda seçim kararı alınsaydı bunlar başımıza gelmezdi. Komisyonun çok yönlü araştırmasının rapor haline gelmesinin rafta kalmayacağını ümit ediyorum. Büyüklerimiz böyle bir şey var deyip dönüp okumaz. Önemli bir doktora tezi gibi bu çalışma.  
* İmralı ve Oslo görüşmeleri terörle birlikte nasıl değerlendiriyorsunuz? Sorunu çözer mi yoksa terörle mücadeleyi çıkmaza mı sokacak?
Siz adım attıkça karşı tarafta tatminsizlik var. Özerkliğe ve bölünmeye kadar gidecek istekler var. Devlet olarak, millet olarak yapabildiğinizin ötesinde arzuları var. Onun için çözümsüzlük var. Ben şahsen Arınç’ın ortaya attığı ’Öcalan namaz da kılıyordu, arkadaşlarımız var’ifadesinden sonra çok rahatsız oldum. Bizim bebek katili olarak bildiğimiz bir zat namaz kılsa ne olur kılmasa ne olur. Devletin önemli kademelerinden çıkan ifadeler bunlar. İleriye dönük de bir hamlenin belirleyicisi de olabilir. Mütedeyyin olmak, dini bütün olmak, yaptıklarınızla bağdaşmıyorsa onu o şekle getirmek mümkün değil. 

 

İnsanları hakir gösteremezsiniz
* AKP açılım politikaları ve son günlerde gündeme gelen Kürt- İslam sentezi merkezli Hürriyet ve Dava Partisi’nin siyasetteki yerini nasıl görüyorsunuz? 
Kürtçe adıyla söyleyeyim. Hüdey, Hüda yazıyorlar ama daha evvel ortaya çıkan bir grubun Kürt oyları üzerindeki hakları. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde önemli hazırlıkları var. Yani mesele Kürt vatandaşlarımızın verecekleri oyları bölmek için bir parti. Bölecek. Burada AKP daha muhafazakar olduğu için onun oylarını alacak gibi geliyor bana. Zerdüşt diye insanları hakir göstermeye çalışırsanız Kürt halkını rencide edersiniz. İster Marksist olsun, ister Kürt- İslam sentezini savuna olsun. Bazı lafların nereye gideceğini göremezseniz, neticesine katlanacaksınız. Müsaade edilmeyen bir grubun partileşmesi bu. Bu dernek önemli bir yer teşkil ediyor bölgede. 
* BDP Güneydoğu sorununun çözümüne katkı sağlayabildi mi?
Kucaklaşmayla bugüne kadar yaptıkları hamleleri bir anda silip attılar. Kucaklaşmaya kadar TBMM’de sert de olsa, acı da olsa bazı ifadeleriyle ikazları vardı. Kucaklaşmakla terör örgütüyle iç içe oluyorsunuz. Türkiye hep bu soruna sakil baktı maalesef. TBMM milletvekiliyken 1980’den sonra Kürt sözünü ilk defa Ahmet Türk ile beraber Cüneyt Canver, rahmetli o söyledi. Onlar ifade ettiler. O güne kadar Kürt lafını söylemiyorlardı. O günden bugüne başka aşamaya geldik. 2002 seçimlerinden sonra aksede tartışmaya girdi. Büyükanıt, Kürtçe yayınlar yapılmasının, devlet kanalıyla Kürtçe yayınlar yapılmasının önünü açmaya çalıştı. Bu iktidarda gelince TRT Şeş ile bir adım atmış oldu. Yetmiyor o adım. Kürt meselesini çözmek istediğiniz zaman insani boyutlarıyla hareket ettiğiniz zaman karşı taraftaki silahlı grup daha çok istiyor. Bunun için çözümsüzlüğe doğru gidiyoruz.

 

AKP’nin Suriye politikası iflas etti
* 2012’de liderlerin performanslarını nasıl gördünüz?
Başbakan’ın gündem değiştirmede ustalığına kimse su dökemez. 2012 yılının kapanışında erkler ayrılığına karşı çıkması dahi örnektir. Başbakan, “One Munite” den tutun Suriye meselesine kadar her şeyi yapabiliyor
* 2012 yılı içinde en çok konuştuğumuz konu elbette Suriye meselesi oldu. Türkiye’nin Suriye politikasının yanlış olduğu belirtilirken, hükümet politikasında ısrarlı kalmayı tercih etti. 2013 yılını da dikkate alırsanız nasıl bir değerlendirme yaparsınız?
2013 yılında Suriye politikasının revize edilmesi lazım. TBMM’de Suriye politikalarının tartışıldığını, dış politikanın tartışıldığını görmedim. Suriye lafıyla geçiştirdiler bunu. Bütün başımıza gelenler Esad’ı tanımamaktan kaynaklanıyor. 2012’deki Suriye politikası iflas etti. Hatay, Kilis, Gaziantepve Mardin’e kadar sınır ticareti sıfır oldu. 2013 yılında herkes ‘Savaş olur mu?’ korkusu içinde. İlk başta halkına kucak açan Esad yok. Acımasızca öldürüyor. 
* 2013’te siyasete ilişkin öngörüleriniz nelerdir?
2013, iki konuya kilitlenecek. Kürt açılımı ve anayasaya. 2013’te bunları tartışacağız. Son bütçe tartışmaları, bunların sert geçeceğini gösteriyor. Başbakan çok sert. Karşı tarafı saymıyor, küçümsüyor. Küçümsenen bir yerde uzlaşmayı nasıl sağlayacaksınız. Mümkün değil. Sabahtan akşama kadar herkese sert çıkıyor. Yani Oruç tuttuğunda bayram yapmıyor. Başbakan’ın tavrını gördüğümüz için önümüzdeki yıl sert ve hareketli geçecek. Allah’tan Bahçeli var. O yatıştırıyor. Üniversitelerde başlayan hareketler herkesi endişelendiriyor.

 

Adım attıkça fazlasını istiyorlar
TBMM eski Başkanvekili Murat Sökmenoğlu, İmralı ve Oslo görüşmeleri ile Habur’da çadır mahkemesiyle başlayan açılım sürecini değerlendirdi. Sökmenoğlu, “Siz adım attıkça karşı tarafta tatminsizlik var. Özerkliğe ve bölünmeye kadar gidecek istekler var. Devlet olarak, millet olarak yapabildiğinizin ötesinde arzuları var. Onun için çözümsüzlük var” dedi.



YARIN: DIŞ POLİTİKA  Onur Öymen