Özdemir İnce'nin Büyük Çelişkisi

Özdemir İnce'nin Büyük Çelişkisi
"Cumhuriyet ideolojisi İslamcılık ve Türkçülük hayallerine son verdi" ifadelerini kullanan Özdemir İnce aslında kendi yazdığı kitapla çelişiyordu.

EMRE KOŞAK / e.kosak@gmail.com

Özdemir İnce, şiirlerini okurken en çok keyif aldığım çağdaş şairler arasındadır. Aynı zamanda Özdemir İnce, cumhuriyet, ulus devlet ve laiklik savunusu içeren nitelikli metinler olan köşe yazılarını, yazdığı gazetelerde düzenli olarak takip ettiğim ve bu metinlerden oluşan kitaplarını alıp kitaplığımda bulundurduğum, onlara dönüp dönüp baktığım önemli bir yazardır. Özellikle İnce, Türkiye’de “laiklik” ile “sekülerlik” arasındaki anlam ayrımını da en iyi ortaya koyabilen bir-iki düşünce insanı arasındadır. 

Yıllardır “büyük yazar” olarak bellediğim, yazın ve düşünce alanında ürettiği ürünlere büyük değer verdiğim bu kişi, 28 Ekim 2018 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşesinde yer alan söylemleri ne yazık ki gerçeklerle bağdaşmışyır.

“Düzenbaz sağın muhteşem sefaleti” başlıklı yazısında yine sert eleştirel tarzını konuştururken Türkçülük düşüncesine yönelik yorumlarında da çarpıtmada bulunmuştur. “Çarpıtma” diyorum çünkü sahip olduğu birikimle söz konusu yorumların İnce’nin kaleminden “bilmeden” çıkması mümkün değil!

Atatürk döneminde en etkili konumlarda bulunan üç büyük Türkçü devlet adamını, Reşit Galip, Mahmut Esat ve Şükrü Saracoğlu’nu “Cumhuriyetin Üç Fedaisi” olarak tanımlayan ve bu adla onları anlatan bir kitabın da yazarı olan, o kitabında yıllar yılı hakları ve değerleri görmezden gelinen bu üç anıt kişiliğin haklarını teslim eden, 21. yüzyıl Türkiyesi’ne onları tanıtmaya çalışan Özdemir İnce, ne yazık ki büyük bir çelişkiye imza atarak Türkçülük’le ilgili şu yorumlarda bulunabilmiştir;

“Osmanlıcılık hayali 1912-1918 yılları arasında sona ermişti. “Çağdaşlaşma ve çağının çağdaşı olma ilkesi”ne dayanan Cumhuriyet İdeolojisi “devrimci ulus devlet”ini kurarak, İslamcılık ve Türkçülük hayallerine de son verdi. Bu iki hayal Cumhuriyetin devlet ideolojisinin dışında kaldı ama toplumun belli çevrelerinde bir muhalefet virüsü olarak yaşadı; ilk meclisten itibaren Büyük Millet Meclisi ile TBMM’de kendisine yer buldu ve Cumhuriyeti kuran CHP içinde yuvalandı.”

***

Özdemir İnce’nin yukarıdaki yorumlarında İslamcılık ile Türkçülüğü yan yana getirmesi, ikisini kendince aynı kefeye koyması da ayrıca büyük çelişkidir!

Türkçülük bir “hayal” mi idi? Bu “hayal” devlet ideolojisinin dışında kalıp toplumun belli çevrelerinde bir muhalefet virüsü olarak mı yaşadı? Toplumun belli çevrelerinde bir muhalefet virüsü olarak yaşadı ise ilk meclisten itibaren Cumhuriyet’i kuran CHP içinde nasıl yuvalandı?(Özellikle son soruyla açık bir tutarsızlığa işaret ediyoruz)

***

Özdemir İnce’ye “Cumhuriyet’in Üç Fedaisi” yanıt versin;

- Atatürk’ün Milli Eğitim Bakanı Doktor Reşit Galip, 1. Türk Dil Kurultayı’nda yaptığı konuşmada şöyle der:

“Türkiye Cumhuriyeti’nin şanlı Reis’i, Türk irfan aleminin dahi Başbuğ’u Gazi Mustafa Kemal Hazretleri’ni Türk Dil Kurultayı’nın mümtaz ve muhterem azalarını derin saygılarla selamlarım…

…Son asrın muhtelif zamanlarında yapılmış süreksiz veya mahdut tesirli tecrübelerden sonra, son yirmi iki yıllık Türkçülük cereyanının gittikçe artan ve genişleyen saflaştırma gayretlerine rağmen bu dil hâlâ Türkçeleşmedi…”(Cumhuriyet Gazetesi, 27 Eylül 1932)

- Atatürk döneminde bir çok önemli sorumluluklar üstlenmiş, özellikle de Adalet Bakanlığı görevindeyken yaptıklarıyla tanınan Mahmut Esat Bozkurt, 23 Aralık 1943 tarihli Yeni Sabah Gazetesi’ndeki yazısında şöyle der:

“İsterim ki, bizde de (topyekün Türkçülük) bir inan olsun. Mutlaka bir inan haline gelsin.

Frenkçe bir mesele vardır: (Söyle, iz bırakır.) derler. Birine kırk gün deli denirse, delirir.) der. Bunun gibi, bence, birine kırk gün iyidir denirse, iyi olmasa bile, heralde iyiliğe yüz tutar. Biz de durmadan yerli yersiz (topyekün Türkçülük)ten bahsetmeliyiz ki bu olsun olmuş bilinsin. Başka türlü düşünülmesin.”

- İsmet İnönü döneminin Başbakanı Şükrü Saracoğlu, 5 Ağustos 1942'de, TBMM’de Hükümet Programı’nı okurken şöyle der;

“Arkadaşlar,

Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakal o kadar vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan ve azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz. Ve her vakit bu istikamette çalışacağız.

Dünkü Türk gençleri müstakil ve hür bir vatana malik olmak şuurlu ve mütecanis bir millete mensup olmak, memleketi müspet ilimlerle idare etmek ve vatanın hayat ve servet membalarının memleketin elinde görmek istiyorlardı. Bugün bütün bu idealler birer birer tahakkuk etti. Vaktiyle İzmir'in atlarla çekilen tenekeden tramvayları bile yabancı bir şirketin imtiyaz mevzuu sayılmıştı. Bugün vatanın dört bucağında muntazam işleyen trenler, yer yer kurulan fabrikalar sadece Türk bilgisi tarafından yaratılmıştır.”

(Saracoğlu’nun bu söylemlerinin yer aldığı konuşması, Zeki Velidi Togan’ın, Nihal Atsız’ın ve İnönü dönemi uygulamalarına karşıt söylemlerde ve çalışmalarda bulunan diğer Türkçü aydın zümrenin yargılandığı “3 Mayıs Türkçülük-Turancılık Davası”na giden sürecin de başlangıcı olarak kabul edilmiştir)

***

Şimdi şu soruları sormak gerekmez mi;

Cumhuriyet İdeolojisi “devrimci ulus devlet”ini kurarak, (İslamcılık bir yana) Türkçülük hayaline son verdi ise “Cumhuriyetin Üç Fedaisi” bu yukardaki söylemleri ve -Özdemir İnce’nin de çok iyi bildiği- bunlar gibi nicelerini nasıl ve kimden güç alarak ya da hangi cüretle yazıyla ve sözle haykırmışlardır?

Yukarda söylemleri bulunan Reşit Galip, -Kaynak Yayınları’ndan basılan “Toplu Yazıları”na yine Özdemir İnce’nin “sunuş” yazdığı- Mahmut Esat, Şükrü Saracoğlu ve daha nicelerinin durumlarını ve konumlarını çok iyi bilirken -İslamcılık bir yana- “Türkçülük, Cumhuriyetin devlet ideolojisinin dışında kalmış ve toplumun belli çevrelerinde bir muhalefet virüsü olarak yaşamış” demek aydın namusuna yakışmayacak bir çarpıtma değil midir? “Cumhuriyetin Üç Fedaisi” denilenler aynı zamanda bu virüs(!)ün taşıyıcıları(!) olmuş olmuyorlar mıdır?

Son söz;

İslamcılık bir yana Türkçülük ilk meclisten itibaren Büyük Millet Meclisi ile TBMM’de kendisine yer buldu. Ancak Türkçülük, Cumhuriyeti kuran CHP içinde -söz konusu yazarın kendince alçaltıcı söylemi ile- yuvalanmadı! Cumhuriyeti kuran CHP’nin ve Cumhuriyet’in özünü, kurucu iradesini oluşturdu!