‘Özgürlük Felsefesi ve Din Devrimi’
Prof. Dr. Yümni Sezen Hocamız, kalıplarla değil; yorumlarla yazıyor. Gerçeği arıyor, buluyor ve altını çiziyor.
Hocamız Müslümanlığı çıkışında bırakmıyor; bugüne taşıyor. “Müslümanlık asıl nedir?” sorusunun cevabını arıyor.
Ufkumuzu açacak bir kitabı daha yeni çıktı: “Özgürlük Felsefesi ve Din Devrimi” (Töre-Devlet Yayınları, 146 s.)
İslâmın ilk emri “ikra=oku”dur. Öğreti “ikra” ile başlar. Yumni Sezen Hocamız “oku” emrini Müslümanların ne kadar anladıkları üzerinde duruyor:
“İslam’ın ilk emri olan “Oku!” bile doğru dürüst anlaşılmamıştır... Okumada, algılamaktan sonra, anlamak gelir. ‘Tabiatı, olayları, toplumu, olan biteni oku’ demektir. ‘Sebepler-sonuçlar arasında ilgi kur, alaktan bir insan nasıl ortaya çıkıyor, düşün.’ demektir.” diyor ve Müslümanların “oku!” emrini ne kadar anladıkları üzerinde durururken “İslam devriminin ilke ve amaçları anlamaz cahillerce, önce Arap kavimcilerinin hırslarıyla, sonra onlara uyan diğer kültür mensuplarının marifetleriyle tarumar edilmiş, bir kısım kitap sayfalarında ve pek az basiret sahibinin sözlerinde kalmıştır.” gerçeğini ortaya koyuyor. (s. 80)
Yümni Sezen Hoca, İslamın Arap kültürü demek olmadığının altını kalın kalın çiziyor:
“Sadece ilk örneklerin bulunduğu, tebliğ edenin aralarında olduğu ilk sosyal laboratuvara bakılması gerektiği hâlde din, Arap kültürünün hâkimiyeti altına sokulmuş, bu yüzden hemen kısa sürede, çok şeyde eskiye dönülmüş, ilkeler ve hedefler budanmış, yalnız kültürün değil siyaset ve iktidarın sultasına verilmiş, din siyasileşmiş din hâline getirilmiştir.”
Hoca, burada Emevîlerin tavrına dikkati çekiyor:
“Bu zulmü yapan, Emevî sülalesi yani İslam’ın kaldırmaya çalıştığı aile asabiyetinin özlemini taşıyan sülale olmuştur. Başlattıkları iç kavga, mücadele ve savaşlarla, iktidarını egemen kılmış, dini de bu iktidarın yorumu ve vasıtası hâline getirmişlerdir. Devrim, genel olarak taşıyıcı kültüre, ayrıca hırslı bir siyasî otoriteye mahkûm olmuş, devrimlikten çıkmıştır.”
Yumni Sezen Hoca “Bu durum, sadece o kültürde kalmamış, dine yeni giren milletleri de etkilemiş, çok şey eskiye rücu etmiştir.” dedikten sonra dinin giderek nelere âlet edildiğinin üzerinde duruyor:
“Köleliğin, cariyeliğin, kadına haksızlıkların devam etmesi bunlardandır. Bunları ortadan kaldırma programı, Emevî’de, Abbasî’de, Selçuklu’da, Osmanlı’da, görünmez olmuştur. Bunlar üzerine çökmüş olan cahillik, basiretsizlik, iktidar hırsı ve menfaatler, devrim ruhuna hiç yanaşmamış, düşünceyi başka alanlara çekmiştir.”
Hoca “İnsafsız bir insan ticaretinin, kadının eşya gibi kullanılmasının, iktidarın babadan oğula geçmesi sisteminin İslam’la ne ilgisi var diye hiç düşünülmemiştir.” dedikten sonra bir dehşeti hatırlatıyor:
“Öyle ki sisteme zarar gelmesin diye hanedanın fazla erkek çocukları öldürülmüştür. Öldürülen oğul ve kardeş sayısı, bir gecede on dokuza, yaklaşık iki yüz elli yıl içinde toplam yüz üç kişiye çıkmıştır. İşin vahim yanı, kölelik, cariyelik, kadına hor bakmak, İslam’ın kendisinde zaten varmış gibi algılanmış ve algılatılmıştır. Bunlar, İslam’la ilgili pek çok hususun görülmesine engel olmuştur. Toplum, ahlakın, adaletin, faziletin, iman kaynağının elinden alınıp zorbaların emrine uyanlar hâline getirilmiştir. ‘Zorbaların emrine uyanlar’ tabiri Kur’an’ındır (Hûd, 59)” (s. 80-81)
Prof. Dr. Yümni Sezen “Özgürlük Felsefesi ve Din Devrimi” kitabında, keyfî din anlayışının nasıl yaygınlaştırıldığını, delillerle ortaya koyuyor ve Müslümanlığı hakikî manada anlayan insanların yüreğini sızlatıyor:
“Gerçekte vergi olan zekât, yoksula verilen bir sadaka şekline çevrilmiştir. Kadın hakları, istenen hedefe ulaşamamış, aksine eskiye dönüş başlamıştır. Evlenme, boşanma gibi önemli meseleler, Kur’an’ın ufkuna yaklaşmamış, keyfiliğe ve erkek egemenliğine bağlanmış, en önemli amaç olan adalet, içler acısı hâle gelmiştir.
Din-siyaset-iktidar karmaşası, din ve Arap kültürü meselesi, hepsini kapsayan anlama sorunu, zannedildiğinin çok ötesinde tahribat yapmıştır. Zorla Müslümanlaştırılan hatta Araplaştırılarak Müslümanlaştırılan kişi ve grupların din anlayışları, devrimi anlamak kapasitesinden uzak kalmıştır. Özden uzak, alabildiğine şekilci, aşırı kuralcı, hurafeyle karışık çok yerde yanlış olmuştur. Din, taassuba gömülüp kalmış, bu sebeple din karşıtlarına bol malzeme verilmiştir. Sonraki zamanlarda din-bilim çalışmasına yol açılacak, bilimin din yerine geçirilmesine, bilim varken dinin gereksizliğine inanılmaya başlamıştır.” (s. 81)
***
Yümni Sezen Hocanın tespitlerine itiraz edilebilir mi? Edilemediğine göre, Müslümanlığın “Oku!” emrinden hareketle, asıl Müslümanlık bütün dünya sathında gerçeğiyle anlatılmalıdır. Yoksa “günah’ı sevap görmekte yürür, dünyamızı da ahiretimiz de karatırız.
Biz Türkler, biz Yahudiler!
Vuruşa vuruşa neyi halledecekler?
Asıl tehlike İsrail için mi İslâm ülkeleri için mi?
HAMAS’ın vebali, Netanyahu’nun vebali
‘Amerika katil katil’
‘Ermeni Kilisesi ve Türkler’
İç tenkit ‘düşmanlık’ mı?!
‘Bildiriler’le nereye varılır?
İllâ Anayasa değişsin diye oyalanmayalım
Devlet Bahçeli asıl ne demek istedi?









