Şimdi de “Alayı burada” anayasası mı? / Kerim Yılmaz

Şimdi de “Alayı burada” anayasası mı? / Kerim Yılmaz
Ülkenin en acil ihtiyacı anayasa değil, devlete daha çok hasar, halka daha fazla zarar vermeden çekip gitmenizdir...

Baştan söyleyeyim, Devleti A4 kağıdına yazdıkları kararnameler ve kanuni dayanaktan yoksun genelgelerle idare edenlerin yeni anayasa yapma hevesleri yetkisiz temsil ve vekaletsiz iş görme kabilinden işlerdir. Hukuken karşılıksız, siyaseten sonuca etkisiz top çevirmelerdir. Mevcut anayasaya uymayanların yenisini yapmaları ve uyacakları halk nazarında iyiniyetli ve samimi bir beklenti olmadığı için ciddiye alınmamıştır. Ancak biz gündemi gereksiz işgalinin önünü alma düşüncesiyle konuyu kısaca arz ve izaha çalışalım.

***

Anayasa; devletin siyasal sistemi, yönetim biçimi, yönetme erkinin kaynağı ve niteliği, yöneticilerin yetki -sorumluluk çerçevesi ve süresi, yönetim aracına esas kurumları, yönetilenlerin temel hak ve özgürlükleri ile devlete, yönetime karşı ödevleri başta olmak üzere sonraki hukukî düzenlemelerin kapsamını belirleyen temel yasadır.

Üstün norm olan anayasa, siyasal sistemin ana omurgası, yönetme yetkisinin hem sebebi hem de meşruiyet kaynağıdır. Toplum bireylerinin aralarında yaptığı bir sosyal sözleşme-temel mutabakat belgesidir. Uluslararası hukuk bakımından devletin dış dünyaya açıklanan kimlik belgesidir. O yüzden kanun numarasıyla değil Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olarak adlandırılır ve ifade edilir.

Anayasa tarihçemiz..

Teşkilat-ı Esasi adlı ilk anayasamız 1876 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu halkın talebinden çok o dönem elitlerinin çabası ve hatta zorlamasıyla oldu. Siyaseten yönetimin (Padişahın) değiştirilmesiyle sonuçlandığı için ilk askeri darbe sayılabilecek olayda; Sultan Abdülaziz 30 Mayıs 1876’da hal edilip yerine tahta geçirilen 5. Murat delirince Veliaht Abdülhamit, Sadrazam Mithat Paşaya Teşkilat-ı Esasiyi ilân edeceği konusunda söz verince bu kez de (31 Ağustos 1876) 5. Murat hal edildi ve tahta 2.Abdülhamit geçti. Sultan Abdülaziz ile Murat''ın hal'' edilmesiyle sonuçlanan bir dizi saray içi darbelerin akabinde tahta çıkan 2. Abdülhamit anayasayı gönülsüz kabul etti. Zaten bir yıl sonra patlak veren Osmanlı -Rus Harbi bahanesiyle askıya aldı. Akabinde mutlakiyetçi, baskıcı bir rejim kurunca istibdata karşı çıkan İttihat ve Terakki öncülüğünde hareketler hızlandı. Temmuz 1908''de Resne''li Niyazi ve arkadaşları Manastır’da hürriyet ilân edince 2.Abdülhamit Teşkilat-ı Esasiyi yeniden yürürlüğe koymak zorunda kaldı, böylece 2. Meşrutîyet dönemi başladı. İttihatçılar başta nazırları değiştiren Abdülhamit’in tahtta kalmasına rıza gösterdi. Bir yıl sonra da Abdülhamit tahttan indirildi. Fakat dışarıda patlayan savaşlar (1910 Trablus-İtalyan ve 1912 Balkan Savaşı) ve içerideki karışıklıklar nedeniyle Teşkilatı Esasi''nin hiç bir zaman etkili biçimde uygulanması mümkün olamadı.

-İkinci anayasamız henüz Kurtuluş Savaşı devam ederken 20/1/1921'' de Ankara''da toplanan ilk Meclisimiz tarafından hazırlanıp yürürlüğe konan 1921 anayasasıdır. Teknik bakımdan bugünkülere benzemeyen dönemin şartları ve işin aciliyeti gereği yazılmış ve yürürlüğe girmiş 23 maddeden ibaret kısa bir metindir. İlkin; Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu öngörmüştür. Yönetim şekli, halkın mukadderatını bizzat ve fiili olarak yönetmesi ilkesine dayanır. Yürütme kuvveti ve yasama yetkisi, milletin tek ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi’ndedir. Türkiye Devleti, bu Meclis tarafından idare edilir, hükûmet Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti adını taşır. Yasama ve yürütme erkleri Meclisin uhdesindedir. O dönem için bugünkü manada bir yargı teşkilatı öngörmemiştir. En önemli özelliği Kurtuluş Savaşını sevk ve idare eden yeni Türk Devletini kuran Meclis hükumetinin meşruiyet kaynağı olmasıdır.

-Üçüncü anayasamız 10-Nisan 1924 de yürürlüğe giren Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anayasasıdır. Hukuk tekniği bakımından yeterli sayılabilir. Ancak bunda da kuvvetler ayrılığı yoktur. Egemenlik milletindir ilkesi esas, devletin yönetim şekli Cumhuriyettir, dini İslam, başkenti Ankara ve dili Türkçe’dir. Yasama ve Yürütme yetkileri meclise aittir. Yargı, bağımsız mahkemelerce yürütülür. Meclis; yürütme yetkisini seçtiği Cumhurbaşkanı ve onun atadığı Bakanlar eliyle kullanır. Meclis hükumeti her zaman denetler. Üst üste aynı kişi Cumhurbaşkanı seçilebilir. Seçimler dört yılda bir yapılır. Seçmen yaşı 18 olan bu anayasanın kadınlara seçme seçilme hakkı veren 1934 ve laikliği esas alan 1937 değişiklikleri önemlidir.

-Dördüncü anayasamız 1960 askeri darbesinden sonra Milli Birlik Komitesi tarafından yapılmış ve 9-Temmuz-1961 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Teknik olarak modern ve dönemine göre özgürlükçü bir anayasadır. Kuvvetler ayrılığı, idarenin yargısal denetimi, temel hak ve özgürlüklerin teminat altına alınması bu anayasa ile olmuştur. Referandumla yürürlüğe giren ilk Türk anayasasıdır.

-Beşinci anayasamız halen yürürlükte olan 1982 anayasasıdır. 1980 askeri darbesiyle 1961 anayasası ilga edilmiş, Milli Güvenlik Konseyince yaptırılmış, 6-Kasım 1982 de halkoyuyla yürürlüğe girmiştir. Hukukçular tarafından tepki anayasası olmakla ''''sert'''' kabul edilen bu anayasa ilki 1986 da olmak üzere, karşılıksız sevdamız Avrupa Birliği uyum yasaları kapsamında bugüne dek 3/4'' üne denk gelen 134 maddesi kısmen ya da tamamen değiştirilmiştir.

***

Buna rağmen hep darbe anayasası olarak anılmakta ve günah keçisi yapılmaktadır. Bu anayasa ilk kez seçmen olduğum ve hayır oyu verdiğim sandıktan %91 oranında kabul oyu almıştır. Sonraki tüm referandumlar en fazla % 60 larla kabul görmüştür. Başlangıçtaki hali ve bir cunta ürünü olmasıyla karşı çıktığım bu anayasanın yüksek oranlı kabulü ve sonraki yıllarda büyük oranda değişikliğine rağmen hala günah keçisi sayılması benim açımdan hakkaniyetli bir tavır değildir. Kaldı ki bu savı ileri sürenlerin yaptığı ve oy verme devam ederken açık yasa ihlaliyle ''geçerli'' sayılan oylar nedeniyle şaibeli biçimde kabulü ancak kıl payı olabilmiştir. Sonraki tatbikatıyla da hukuk devletini temellerinden sarsan bir hale bürünmüştür.

***

Anayasa tarihçemizde de açıkça görüleceği üzere genel olarak bir ülkede tümüyle yeni bir anayasa ancak; Saray darbesi, savaş, askeri darbe, köklü sistem yani rejim değişikliğinden sonra yapılmaktadır. Hükümleri büyük ölçüde değişen mevcut anayasamızın tümüyle değişikliğine taraftar biri değildim. Lakin son Nisan-2017 değişiklikleri hem sistematiğini bozduğu hem de demokratik hukuk devleti ilkesini zayıflattığı nedeniyle yeni bir anayasanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Kuvvetler ayrılığını yok ederek, demokratik işleyişi denetimsiz bırakan bu yeni hükumet sisteminde, yönetimin tek elde toplanmasıyla çoğulculuk vasfını da yitirmiştir. Çoğunlukçu bir anlayışla ''''seçildim öyleyse istediğim her şeyi yaparım'''' mantığıyla yürüyen yönetimin otoriterleşmesi, sistemin sigortası olan yargının bağımsızlığını kaybedip siyasallaşmasıyla birlikte birey ve toplumun hukuki güvenliği yok edilmiştir. Anayasanın ve yasaların rafa kaldırılıp genelgelerle idare aşamasına geçilmiş olmasıyla bu sistem hukukiliğini tümden yitirmiş adeta bir ''fiili durum'' idaresine dönüşmüştür.

Şüphesiz bir hukuk devletinde anayasa her şeydir. Ancak bir anayasanızın olması anayasal devlet olmanıza yetmez. Yasalarınızın varlığı da sizi hukuk devleti yapmaz. Yeni anayasa tartışmaları demokratik hukuk devleti özleminden çok antidemokratik işleyen tek adam sistemini tahkim olarak ifade edildiğine göre yapılmasından çok yapılmamasında hayır vardır.

***

Ülkenin 19 yıllık kesintisiz idaresinde yetkili ve sorumlu iktidara ve herkese soralım. Saray içi ya da askeri darbe veya savaş hali olmadığına göre yeni anayasa ihtiyacı nereden kaynaklanıyor?

Bugün yapmak isteyip de yapamadığı ne var? Hazine ve Merkez Bankası rezervlerini anayasa mı tüketti? Devleti ve hane halkını borca batıran anayasa mı? Halkı yoksullaştıran, gençleri işsiz bırakan, esnafı intihara sürükleyen anayasa mı? Ülkenin fabrikalarını satan, doğasını talan eden, tüm kaynaklarını 5 müteahhit eliyle birkaç aile ve avanesine peşkeş çeken/çektiren de anayasa mı? Ya da genelgelerle yönettiğiniz ülkede neden şimdi yeni bir anayasa? Üzgünüm ama buna ne takatiniz ne de iyi niyetiniz artık yok. Ekonomik krizden bunalan ahaliyi oyalama amaçlı gündem tezgahınıza ne siyasi muhalefet gelir ne de halkımız ciddiye alır. Ülkenin en acil ihtiyacı anayasa değil, devlete daha çok hasar, halka daha fazla zarar vermeden çekip gitmenizdir.