Siyaset ve şiir

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, Azerbaycan'da düzenlenen zafer töreninde, Bahtiyar Vahapzade'nin (ö. 2009) "Topraktan Pay Olmaz" şiirinden aşağıdaki mısraları okuyunca İran'la aramızda kısa süreli bir kriz yaşandı:

"Aras'ı ayırdılar//Kum ile doldurdular//Men senden ayrılmazdım//Zor ile ayırdılar//Ay Lâçin, can Lâçin//Men sene kurban Lâçin"

İran'ın gösterdiği tepkiye karşı çıkan Devlet Bahçeli, aynı şiiri tekrarlayarak "Bu şiirin nesi yanlış?" diye sordu, müteakiben de Arif Nihat Asya'nın "Ağıt…" şiirinden şu dörtlükleri okudu:

"Ağlayın, parmakları nûr//Sularından kınalı kızlarım//Ağlasın Meraga göklerinden//Meraga'ya bakıp yıldızlarım//Şu yakın suların//Kolu neden bükülmez//Fırat niçin, Dicle niçin, Aras niçin//Benden doğar, bana dökülmez?"

Bu hamasî çıkışlar bana 22 yıl önce yazdığım "Siyaset ve Şiir" başlıklı yazımı hatırlattı. Erdoğan ve Bahçeli'nin "şiir şöleni"ni tamamlayıcı tarihî bir vesika niteliği taşıyan söz konusu yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum:

 

Siyaset ve şiir

Son yıllarda siyasetin şiire yöneldiğini görüyoruz. Birçok politikacımız konuşmalarını, şairlerden okudukları şiirlerle renklendirmeye çalışıyor. Peki, siyasileri bu yola iten sebep ne olabilir? Durup dururken niye böyle bir yola girdiler dersiniz? Yoksa şiiri çok mu seviyorlar?..

Bana sorarsanız, politikacılar ya hislerini ifade etmekte zorlanıyorlar, dolayısıyla şairlerden faydalanmaya çalışıyorlar; ya da fikirlerini açıkça söyleyemedikleri için onu her hangi bir şairin ağzından dillendirmeye çalışıyorlar. Her iki durum da siyasetçilerimiz açısından bir eksikliktir. Okunan şiirlerin "zamana ve zemine" uygun düşmemesi veya şiirlerin eksik ve yanlış okunması politikacıların samimiyetleri konusunda şüphe uyandırıyor.

Hatırladığım kadarıyla ANAP'tan TBMM'ye giren, sonra istifa ederek DYP'ye geçen daha sonra DYP'den ayrılarak tekrar ANAP'a dönen Erkan Kemaloğlu, yuvaya dönüş merasiminde kürsüden şu şiiri okumuştu:

"Nefreti yapraklara yazardım//Sonbahar gelince kuruyup dökülsün diye//Kini karların üzerine yazardım//Güneş çıkınca erisin diye//Öfkeyi bulutlara yazardım//Rüzgâr esince dağılsın diye//Sevgiyi çocukların yüreklerine yazardım//Onlarla birlikte büyüsün diye."

Bu güzel şiir, o gün, o makamda hiç de müspet çağrışım yapmamıştı. Bence, E. Kemaloğlu o kürsüde böyle bir şiir okuyacağına: "Efendim, bu gidiş gelişleri iyi niyetli bir arkadaşımızın doğruyu bulabilmek için çıktığı yolda çizdiği zikzaklar olarak kabul etmenizi istirham eder saygılar sunarım" deyip kürsüden inseydi çok daha inandırıcı olurdu.

Konuşmalarında şairlerden çokça faydalanan politikacılarımızın başında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı R. Tayyip Erdoğan gelir şüphesiz. T. Erdoğan, sağ olsun Nazım Hikmet'ten tutun da Necip Fazıl'a, Ziya Gökalp'e kadar geniş bir yelpazeden şiirler okuyor. Ancak bu tarz siyaset maalesef ona yaramadı. Aslında, başkalarının ağzı ile konuşmaya hiç de gerek yok. Kurda "niçin boynun kalın" diye sormuşlar. "Kendi işimi kendim yaparım" cevabını vermiş. Bizce doğru olan da budur.

Geçenlerde Tansu Çiller'in bir televizyon kanalında -şairin ruhunu incitecek bir telaffuzla- Akif'ten şu mısraları okuduğuna şâhit olduk:

"Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem//Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem//Üç buçuk soysuzum ardında zağarlık yapamam//Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam"

Aynı tarihlerde Recai Kutan da, Arif Nihat Asya'nın şu rubâîsini okuyordu:

"Sessizce düşünsek, duyacaklar bir gün;// Olmazları olmuş sayacaklar bir gün.// Onlar, bu vehimle, ellerinden gelse,// Rüyalara sansür koyacaklar bir gün."

Her şiirin bir yazılış sebebi vardır. Zaman ve zemin dikkate alınmadan onları hislerimizin dillendirilmesinde kullanmaya kalkarsak yanlış anlamalara yol açabiliriz. Buna mahal vermemek lazım. Şayet şiir okumak mecburiyeti doğarsa behemehâl şairi zikredilmelidir.

Uzun lâfın kısası; politikacılarımız halkın huzuruna şiirle değil, icraatla çıksalar daha iyi ederler. Yani herkes kendi işine bakmalı. Şair şiirle, politikacı siyasetle uğraşırsa sanırım bu olaylar yaşanmaz... (16 Mayıs 1998)

ACZİMİN GİRYESİ:

KEŞKE

Keşke  d e v l e t   r i c a l i  oturup kendi işine baksa,

Ş i i r i   ş a i r l e r   o k u s a,  a ğ ı t ı  âşıklar yaksa.

A y r ı l ı k  gayrılık  olmasa, birlikte ağlasak, gülsek,

Halkımız mutlu olsa, karnı tok yatıp sırtı pek kalksa…

                                                           (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları