Siyasi istikrar

Atanmışlar mı seçilmişler mi? Ya da bir ara seçilmiş olmalarına rağmen sonradan atanmışlar mı? Ya da o atanmışların hangisi mesela? Neticede atanmışların da bir kısmı önceden ya da sonradan seçilmiş olabiliyor artık.

İsimler önemli değil ama bu atanmış ve-veya seçilmiş olma durumu yeni sistemde bambaşka seviyelere ulaşıyor. Öyle ki coğrafyanın geldiği noktanın farklı algılanış biçimleri nedeni ile daha düne kadar birlikte hareket edip, birlikte siyaset yapanlar bile birbirlerine had bildirme noktasına geldi.

Elbette bu durumun temel kaynağı hep bir elden oluşturdukları ve sonuna kadar savundukları sitemin içindeki yeni vazifelerinden aldıkları güç. Bir kısmı bu yeni sistemin zannettiği kadar içinde kalamadı. Elbette bir çoğu sistemin dışında da kalsa önemli yerler işgal etmeye devam ediyorlar ama, isimleri bekledikleri ve düşündükleri kadar önemli değil artık.

Süreçler üzerinden yaşanan ayrılıklar üzerine konuşma ya da fikir beyan etme yetkileri de parsellenmiş gibi, bir tarafta yeniden başlayan ve hâlâ adı konulamayan bir süreç, diğer taraftan da Orta Doğu’da yaşananlar. Bu yaşananların en ağır tablosunun müsebbibi olan İsrail’e karşı alınan ve alınacak olan tavırlar adına elbette hak edildiği şekilde yapılması umulan protestolar.

Hep iddia ile söylüyorum, benim okumalarıma göre bu iki mesele birbirinden ayrı değil, ama karar vericileri kim, mantıklı olanla hamasi olan arasında nasıl bir denge oluşturulacak, bunu bize zaman gösterecek.

Ancak anlıyoruz ki, her ne kadar sicillerinde bir sürü soru işareti olanlar bile yaşananların toplumla doğru şekilde paylaşılması konusunda itirazlarını dile getirmek zorunda kalıyorlar. Ama elbette yeni sistemin çok daha yetkili isimleri onlara hadlerini bildirmekte beis görmüyorlar. Belki de danışıklıdır ama öyle bile olsa artık durum ilk paragrafta bahsettiğim şekilde bir yetki devri ya da karmaşası içeriyor.

Somut olay üzerinden yazmamaya dikkat ediyorum, ama zaten ortada bir sürü somut örnek dolaşıyor. Zaten somut olaylar ve isimler üzerinden yapılacak değerlendirmelerin hükmü somut olayda adı geçecek olanların siyasi ya da bürokratik ömrü ile sınırlı oluyor ve olacak.

Kahramanlarla hainlerin çok sık ve çabuk yer değiştirebildiği bir sistem bu, ama sistemden bağımsız da bizim böyle bir hasletimiz olduğunu kabul etmek gerekiyor. Zaten kendi kahramanlarımızı seçiyor ve karşılarına hainleri koyarak ilerliyoruz çok uzun zamandır.

Ama şu an asıl önemli olan seçilmişlerle, seçilememiş ya da seçilmemiş olanlar arasındaki dengenin tamamen bozulmuş olması. Çünkü resmen tam olarak oluşturulmuş olmasa da fiili olarak görev yetki ve sorumluluklar da zamanın ruhuna göre belirleniyor.

Bu durum neyin ne zaman nasıl bir siyasetin, konusuna karar verme yetkisini kullananların yanında olanlarla diğerleri diye bir ayrım oluşmasına neden oluyor.

Kendisini pek yetkili zanneden ve çok kısa süre öncesine kadar da bugün yaşadığımız şeylere giden yolun taşlarını döşeyenler bu gün ben ne yaptım diyerek ellerini başlarının arasına almış görünebilirler. Onlara ‘Biz ne yaptığınızı biliyoruz, yaparken siz de biliyordunuz diye düşünüyorduk, hâlâ da öyle düşünüyoruz, ama eğer gerçekten bilmiyorduysanız çok saf ve cahilmişsiniz; Yok biliyorduysanız o yetkileri hiç kaybetmeyeceğinizi mi sandınız’ demek istiyorum şu anda.

Karşılarına çıkanların da her an kendileri gibi bir akıbete uğramaları da elbette mümkün ama onlara da bu durumu daha sonra anlatmak gerekebilir. Bilmece gibi oldu farkındayım. Ama son birkaç ayın önemli haberlerine biraz bakanlar onlarca örnek göreceklerdir. Yazının konusunu o örneklerden birinin üzerine pazıl parçası gibi yerleştirseler meseleyi zaten çözeler.

Şimdi dönelim ilk cümleye, atanmışlar, seçilmişler, atanamamışlar ve dahi tamamen dışarda kalmışlar. Bu ifadeler çok uzun bir zamana yayılmış oldukça fazla ismin varlığına işaret ediyor. Ama bazı isimler var ki yerleri değişse de hep bir yerlerde karşımıza çıkıyor.

Buna da biz siyasi istikrar diyoruz sanırım, öyle mi?

Yazarın Diğer Yazıları