Taktak: Fotoğrafa bağlı kalarak resim yapılmaz

Taktak: Fotoğrafa bağlı kalarak resim yapılmaz
Değerli okurlarım çağdaş dünya resim sanatının büyük ustası, devrimci-yenilikçi ekolün temsilcisi ressam Yusuf Taktak ile Yeniçağ için bir söyleşi gerçekleştirdik.

Keyifli bir sohbet oldu. 1951''de Bolvadin''de doğan Yusuf Taktak 1974''te İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi''nden mezun oldu. Eğitimini Avusturya Salzburg Yaz Akademisi''nde sürdürdü. İstanbul''da yaşamakta ve çalışmalarını atölyesinde sürdürmekte. Yusuf Taktak’ın Defne adında bir kızı vardır. Şimdi size yaptığımız söyleşiyi aktarıyorum... 

Yeniçağ: Çağdaş dünya resim sanatının çok önemli fırça sahiplerinden biri olarak sanatın mevcut durumuna bakışını öğrenebilir miyiz?

Taktak: Günümüz Türk sanatı, çok farklı eğilimlerin içinde olduğu bir duruma evrildi. Bunun nedeni; "kitlesel iletişim araçları"nın yaygınlaşması. Dolayısıyla genç sanatçılar olanak buldukça yurt dışında sergilere katılıp önemli etkinlikleri yakalama fırsatı yaratıyor ya da internet dünyası aracılığıyla olup bitenlerle bağ kuruyorlar. Bu sanatsal ortama ulaşıncaya dek geçen yılları hatırlamaya çalışırsak; sanatçılarımız kendilerinden 50-100 yıl önceki sanatsal akımları anlamaya ve uygulamaya çalışıyorlardı.

Yeniçağ: Türk resim sanatında devrimci-yenilikçi ekolün mühim bir temsilcisi olarak Türkiye''nin aydınlanmasına sanatın yaptığı katkıya ilişkin görüşleriniz peki? Aydınlanma mücadelesinin prensip ve ilkelerine çok sadık bir sanatçı olduğunuzu biliyoruz.

Taktak: İstanbul Resim ve Heykel Müzesi''nde çalıştığım yıllar, müze yerleştirmesi dışında onlarca sergi düzenledim. Hatta buna yurt dışından gelen sanatçı ve sergiler dahil... Ne yazık ki, broşür, kitap, katalog benzeri yayınlar olmadığı için, sergiler belleklerden uçup gitti. Hiç kuşkusuz, bu etkinliklerin sanatçı ve sanatseverlere katkısı olmuştur Sanatın tanımında: "yaratıcı, özgün, çağdaş olma gibi özellikler aranmalıdır" ilkesiyle sanat ortamında eksik olduğuna inandığım bazı sergiler yaptım örneğin; Günümüz Sanatçıları Sergileri (hâlâ devam etmektedir) , Öncü Sanat Sergileri (5 kez açılmıştır), Modern Türk Sergileri (2 kez açılmıştır) Ayrıca; Hocam Adnan Çoker ile sanatçılarımızın retrospektif sergileri ve sanatımızın bazı dönemlerinin günyüzüne çıkarılması bağlamında çalışmalar yaptım. Sözün kısası; kendi sanatımı boyutlandırırken öğretim görevliliği ve sanatımızın bilinmeyenlerini toplumumuza anlatmaya çabaladım. Akademi sonrası - Görsel Sanatçılar Derneği yönetiminde ve kültür komisyonu başkanlığında, - Plastik Sanatçılar Derneğinde (daha sonra "uluslararası" unvanı alacaktır) kurucu olarak etkin oldum, sanatçı arkadaşlarla "Görsel Sanatçılar Platformu" oluşturduk. Amacımız müzenin açılması ve alanımızdaki haksızlıklara göğüs germekti. Şu anda etkin değil.

Yeniçağ: Sanat camiası sizin bir vefa örneği olmanıza çok yüksek değer veriyor. Hocalarınızın ve meslektaşlarınızın tabutunu omuzlamanızdan tutun da onlara karşı yapılan yanlışlıklara asla sessiz kalmayıp pozisyon belirtmenizin sayısız örneklerinden birkaçını son aylarda gördük. Örneğin Komet''in vefatından sonra Utku Varlık''ın yazısına tepkiniz çok sert olmuştu. Bunlarla ilgili ne söylemek isterdiniz?

Taktak: Dostluk arkadaşlık yaşarken olduğu gibi, belki daha çok hastalık ve ölümde de yanlarında olmayı gerektirir. Mezarlarının yapımında da aktifim. Komet''e mezar tasarımım da beğenildi. Sırada hocam Adnan Çoker''e iyi bir mezar yapma var. Bu ilgi, fazladan değil olması gereken uğraşlar, yani benim dünya görüşüme uygun... Çevrede "kötü" insanlar var. Hocayı kaybettiğimizde sosyal medyada çok uygunsuz kelimelerle aleyhte yazılar okudum. Tıpkı Komet''e yazılan gibi... Bunlara tepkisiz kalmak için çok frenledim kendimi. Bilhassa hocaya yapılan çok saygısızca! Sadece eserleri için değil, öğretmenliği ve sanatımıza araştırmalar yaparak katkıda bulunduğu için saygı duymak zorundalar.

Yeniçağ: Eğitim kurumlarındaki çalışmalardan uzak durarak hep kendi sanatınıza odaklanmayı tercih etmenizin yanı sıra kendi kurduğunuz eğitim atölyelerinde ders verdiğiniz öğrencilerin size saygı ve sevgisinin senelerden bu yana tanığıyım. Bu alandaki çalışmalarınızla ilgili bilgiler vermenizi rica etsem.

Taktak: Eğitim kurumlarından uzak durmadım, tersine... Güzel Sanatlar Akademisi (sonra Mimar Sinan oldu), bir yandan da İstanbul Resim ve Heykel Müzesi''nde görevliydim, Yeditepe Üniversitesi ve son olarak da Yıldız Teknik Üniversitesi''nde çalıştım. Resmi eğitim kurumlarında çalışırken kurduğum "Atölye Üçgen" ve "Karagöz Atölyesi"nde yüzlerce resim meraklısına atölye çalışmaları ve sanat tarihi dersleri verdim. Eğitim gören öğrencilerimin açtıkları sergiler, kurdukları atölyeler beni çok mutlu ediyor. Üniversitelerde öğrencim olmuş kişileri Prof. dekan gibi görevlerde görmek de öyle.

Yeniçağ: Eserlerinizin koleksiyonculara ulaşması için hangi yolu tercih ediyorsunuz. Sergiler üzerinden mi, koleksiyoncularla birebir temasla mı?

Taktak: Ülkemizde ressam ve heykelcilerin düzenli olarak galeri benzeri mekânlar bulmaları çok sorunlu... İşlerin yapısına elverişli mekânların bulunması dışında, satılan resim fiyatının yarısını galericiye vermek gerekiyor. Bu nedenlerle, sürekli bir galeriyle çalışmıyorum. Bir yandan da; sergi için resim yapmıyorum. Çalışmanın sürekliliği esas kanımca İşlerimi görmek isteyenler sergilerin yanı sıra atölyemde de görebiliyorlar.

Yeniçağ: Siz söz sanatıyla arası en iyi olan fırça ustalarından birisiniz. Bu durum sanatınızda en iyi şekilde ifadesini buluyor. Nazım''ı ne kadar sevdiğinizi çok iyi biliyorum. Sanatınızın üzerinde daha kimlerin etkileri vardır? Örneğin bir şiir veya öyküyü okuduktan sonra hemen fırçanıza sarıldığınız oluyor mu?

Taktak: Resim sanatının heykel gibi yakın akrabaları dışında edebiyat da ilham verici kaynaklarından biridir. Lisedeyken edebiyat kolu başkanıydım ve duvar gazetesi çıkarıyordum. Yazıya uzak değilim şimdi de öyle. Şiir, sanat üzerine deneme türünde yazmaktayım fırsat buldukça. Sırası gelmişken; Hayat mecmuası, günlük gazeteler, dergilerde yazılarım çıktı. 8 sayı süren "Plato" dergisi macerası da oldu. Epey ses getirdi ancak maddi zorluklar nedeniyle son vermek zorunda kaldım.

Yeniçağ: Siz Türk resim sanatında kendi simgesini yaratmış ve tablolarınızda o simgeyi kullanmayı sürdüren bir sanatçımızsınız. Okurlarımıza o simgeyi ve anlamını kendinizin açıklamasını rica edebilir miyiz?

Taktak: Bana ait bir simge olsun diye çabalamadım. Yaşadıklarım zincirleme kendime ait formlara sahip olmamı sağladı. ''80 öncesi yaptığım "foto-gerçekçi" resimlerden vazgeçmekle iyi yaptığımı düşünüyorum. Fotoğrafa bağlı kalarak resim yapmak özgün olmadığı gibi benim kişiliğimi de yansıtmıyordu. Toplumsal Gerçekçi resimler ve duvar resimlerinden elde kalan en önemli biçim mekânı iade eden ÇADIR oldu. Geliştirerek kendime ait bir ÜÇGEN elde ettim BİSİKLET ise doğaya saygı duymak, insanın kendini hissetmesi, zaman kavramlarını sorgulaması açısında tercih ettim Sultanahmet meydanını çok severim. Büyük bir ilgi ve sevgiyle meydana gider saatlerce bakarım. Üçgenin evrilerek DİKİLİTAŞ''a dönüşmesi de, meydanda oturduğumda hayal ederek kendi dikilitaşımı ortaya koydum. Üstelik hiyeroglifler işime yaradı çünkü resimlerimde yazı biçimlerini kullanmayı çok severim. Üstelik zaman kavramını irdelemesi yönüyle bisiklet ile uyum sağladı. Üçgen bazen dikilitaş kimi, zaman da ev biçimine dönüştü. Aslında bisiklet ile insanı üçgen kaynaklı diğer formları da mekân karşılığı kullanmaktayım, sanatın da özü burada, doğrudan değil dolaylı anlatım...

Yeniçağ: Sizi tanıyan tüm sanatseverleri etkileyen iki husus daha vardır: İlki her akşam güneşin guruba indiği sıralarda evinizin camından çekip paylaştığınız Haliç manzaraları, ikincisi kızınız Defne''yle olan derin arkadaşlığınız. Sözü size bırakalım Hocam.

Taktak: Penceremden ve terastan Haliç''e doğru bakarken karar verdim. Günce tutar gibi basit bir telefonla fotoğraf çekmeliyim, dedim. Konunun getirdiği dikkatle gökyüzünü bir ressam gözüyle irdeliyorum. Kimi zaman çok güzel kareler denk geldi. Hatta çok beğenilmesinden rahatsız olan "profesyonel fotoğrafçı"lar bile oldu... Belki de kitaba dönüşür. Defne ile çok iyi bir iletişimimiz var. Onun çok iyi bir gözü var. Sergilere gittiğimizde hiç dolambaçlı yollara sapmayıp doğrudan eleştirisini yapıyor. Bu durum kendim için de geçerli. Biten bir işimi ona gönderiyorum fikrini almak için. Umarım gelecek yıllar, onu sanattan ayırmaz.

Yeniçağ: Türkiye''de eserlerinin daha fazla eve girmesi için duayen sanatçı olarak düşüncenizi öğrenebilir miyiz?

Taktak: Ucuza resim gibi bir aptallıkla eser satılmamalı. Resim ve heykeli seçmek, beğenmek elbette bir kültürdür. Oluşmadığında isterseniz bedava verin resminizi çöpte bulursunuz. Bireysel değil, toplumca eğitimden başlayıp sanat kültürünü içselleştirmek gereklidir. Yani; sanatsal kültür kurumları olan müze, galeri gibi kavramları anlatmak gereklidir...