Bir sabah açıyoruz, haberleri Dışişleri Bakanı diyor ki: KAAN’ın motorları ABD Kongresi’nde bekletiliyor. Savunma Sanayii cephesinden ise “aksama yok, proje takvimine uygun ilerliyor” diye düzeltmeler geliyor. CHP’den Fidan’a destek veren açıklamalar gelirken, AKP içinden de “iletişim kazası” yorumları yükseliyor. Bu karmaşık tablo bize yalnızca motor sorunu mu gösteriyor, yoksa iktidar içi senkron kopması mı?
KAAN, Türkiye’nin kendi savaş uçağını geliştirme hamlesinin en göz önündeki simgesi. Bu yüzden motor konusundaki en küçük gecikme bile, “bağımsız savunma” söylemi açısından büyük bir kırılma olarak algılanıyor.
Hakan Fidan’ın New York’ta “ABD Kongresi motor lisanslarını bekletiyor” açıklaması aslında olağan bir diplomatik uyarı gibi görünebilir. Ancak savunma projelerinde dışa bağımlılık konusunu bu denli açık konuşmak Türkiye’de bugüne kadar pek tercih edilmedi. Fidan’ın çıkışı bu anlamda hem şeffaflık hem de risk uyarısı olarak okunabilir.
Buna karşılık Savunma Sanayii Başkanlığı’nın “gecikme yok, alternatif planlarımız var” mesajları da kamuoyuna “kriz yok” demek içindi. İki açıklama birbiriyle çelişiyor gibi görünse de aslında farklı amaçlara hizmet ediyor: Dışişleri’nin “uluslararası baskı unsuru” olarak kullandığı söylem, Savunma Sanayii’nin “içeride güven tazeleme” ihtiyacıyla örtüşmeyebiliyor.
Erdoğan sonrası kulisleri ve Fidan
AKP içinde “Erdoğan sonrası” tartışması artık sadece kulislerde değil, medyanın çeşitli kanallarında da dillendiriliyor. Bu senaryolarda adı geçenlerden biri de Hakan Fidan. Uzun yıllar MİT Başkanlığı, ardından Dışişleri Bakanlığı… Bu kariyer çizgisi, onu partide ve devlet mekanizmasında doğal bir “ağır sıklet” haline getirdi.
Ancak Fidan’ın kamuoyuna yansıyan açıklamalarında ve özellikle KAAN örneğinde olduğu gibi sert tespitlerinde “bürokratik hassasiyetle siyasi hesap” arasındaki ince çizgiyi gözettiği görülüyor. Kulislere yansıyan bazı iddialar -Fidan’ın adının Erdoğan sonrası senaryolarla anılmasından rahatsız olduğu, parti içi güç dengelerinin henüz netleşmediği-bu çerçeveyi güçlendiriyor.
Meselenin iki boyutu: Teknik risk ve siyasi risk
Bu tartışmayı dengeli okumak için iki boyutu ayırmak gerekiyor:
Teknik risk: Eğer motor lisanslarındaki gecikme ciddi ise, Türkiye’nin yerli savaş uçağı takvimi gerçekten sarkabilir. Bu risk ne inkâr edilebilir ne de abartılabilir; sadece yönetilebilir.
Siyasi risk: Hakan Fidan’ın açıklaması, farkında olarak veya olmayarak Erdoğan sonrası dengelere dair bir “güç testi” anlamı taşıyabilir. Çünkü bu kadar sembolik bir projede “açık konuşmak” iktidar içinde “pozisyon almak” şeklinde de algılanır.
Bu nedenle Fidan’ın açıklaması bir yandan Türkiye’nin ABD’ye mesajı olabilirken, öte yandan AKP içindeki hizalanmaların da ipuçlarını taşıyor.
Türkiye’de savunma sanayii projeleri büyük ölçüde “güven sermayesi” üzerine yürür. Fidan’ın açıklaması bu sermayeyi test eden bir hamle gibi de okunabilir: “Bakın konuyu açıkça dile getiriyorum; hem projeye inanıyoruz hem riskleri görüyoruz” mesajı.
Bu yaklaşım, AKP’nin bugüne kadar savunma projelerini tamamen “başarı hikâyesi” şeklinde sunma geleneğinden daha farklı bir çizgiye işaret ediyor. Belki de yeni dönemde daha gerçekçi bir dil, hem kamuoyunda hem de uluslararası alanda Türkiye’ye alan açabilir.
KAAN’ın motoru teknik bir mesele olabilir - ama bu mesele, aynı zamanda Hakan Fidan’ın siyaset sahnesindeki yerini ve Erdoğan sonrası dengelerini test eden bir işaret fişeği niteliği taşıyor.
Ne Fidan’ı otomatik olarak “muhalif” ya da “lider adayı” gibi görmek doğru, ne de bu açıklamayı “iletişim kazası” diye basite indirgemek. Daha makul bir okuma şöyle olabilir: Türkiye büyük bir savunma projesini yürütüyor, dışa bağımlılık sorunlarını minimize etmeye çalışıyor, ama aynı zamanda iktidar içi dengeler ve geleceğe dair planlar da bu projelerin gölgesinde şekilleniyor.
Sonuç olarak, KAAN tartışması bize sadece bir uçağın motorunu değil, Türkiye’nin savunma vizyonunun ve siyasi geleceğinin de nereye doğru yol aldığını gösteren bir turnusol kâğıdı sunuyor.
Fidan’ın bu serzenişinin bir bilgisizlikten kaynaklandığını varsayabiliriz belki ama bu bile durumun enteresanlığını değiştirmiyor. Dil sürçmesi ise nedense bana pek enteresan gelmiyor, yine de umarım sadece öyledir.