Turgut Özal’a yazdığı telgraf yeri yerinden oynatmıştı. Teğmen Murat Şeker Baba’dan telefon geldi

Turgut Özal’a yazdığı telgraf yeri yerinden oynatmıştı. Teğmen Murat Şeker Baba’dan telefon geldi
1990 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a yazdığı telgraf ile yeri yerinden oynatan Teğmen Murat Şeref Baba’dan telefon geldi. Özal’a çektiği telgraf sonrası ordudan atılan Baba, o zamandan günümüze neler yaptığını anlattı.

Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra diğer Cumhurbaşkanlarından farklı olarak teamüllerin dışında davranışları ile dikkat çekmiş, bu durumu eleştirenlere ise “Böyle Cumhurbaşkanına alışırsınız” diye karşılık vermişti. Teğmen Murat Şeref Baba ise, Cumhurbaşkanı Özal’a yazdığı “Alışamadığım ve hiçbir zaman da alışamayacağım bazı şeyler var” başlıklı telgrafla yeri yerinden oynatmıştı.

Odatv yazarı Muzaffer Ayhan Kara, bugünkü köşe yazısında Teğmen Murat Şeref Baba’dan kendisine telefon geldiğini ve ordudan atıldıktan sonraki süreci anlattığını yazdı. Ordudan atıldıktan sonra Urla Belediye Başkanı Bülent Baratalı’nın başkan yardımcılığı teklifini reddeden Baba, hukuk fakültesini bitirdi ve halen avukat olarak görev yapmakta.

İşte Muzaffer Ayhan Kara’nın ilgili yazısı şöyle:

Odatv’de dünkü yazımda otuz yıl önceki Teğmen Baba’nın telgrafı ve Astsubay Yüksel’in mektubu üzerinden 8. Cumhurbaşkanı Özal’ı anmıştım.

Bu sabah kim aradı dersiniz?.. 22 Şubat 1990’da “Sayın Turgut Özal/Cumhurbaşkanlığı Köşkü/Çankaya” başlıklı telgrafı çeken dönemin Topçu Teğmen unvanlı subayı Murat Şeref Baba!

SABAH ÇALAN TELEFON VE GELEN E-POSTA

Meğer, ortak bir dostumuz yazıyı kendisine iletmiş… Arayarak telefonumu vermek için izin istediğinde gecenin bugüne çoktan dönen saatleriydi. Murat Şeref Baba ile ortak dostumuz CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi CHP Grup Başkan Vekili, Avukat Doğan Subaşı.

Günün ilk telefonu çaldığında saat 10.00’a geliyordu ve kayıtsız bir numara arıyordu. Uzaktaki telefona yetişemedim ama çevirdiğimde keyifli, renkli bir ses “Ben Murat Şeref Baba,” dedi! Hakikaten hayat bazen bir “film” gibi oluyor. On dakika kadar sohbet ettik.

Silahlı Kuvvetler’le ilişkisi kesildikten sonra A. Ü. Hukuk Fakültesi’ne girmiş ve mezun olduktan sonra avukatlık stajı için geldiği İstanbul’da kalmış, yerleşmiş. O zamandan beri serbest avukatlık yapıyormuş.

Hatta, Teğmen Baba ordudan tard edildiğinde dönemin Urla Belediye Başkanı Bülent Baratalı kendisini Urla’ya davet etmiş. Bunu da yazıyı okuyup geri dönüş yapan ve kendisi de aynı zamanda hukukçu olan (Sonra CHP İzmir İl Başkanı, Milletvekili ve MYK Üyesi) Baratalı’nın e-postasından öğrendim. Tarihi öneriyi ve Teğmen’in yanıtını şöyle aktarıyor gelen e-posta:

“O yıllarda belediye başkanı idim. Kendisine Urla Belediye Başkan Yardımcılığı teklif ettim. Çok teşekkür ederek ve hukuk okuyacağını ifade ederek bu nedenle Ankara’da olması gerektiğini belirtti, kabul etmedi. Nitekim hukuk okudu. Teşekkür mektubu bende.”

Tabii Baratalı, Çankaya’daki zatın hışmına uğrar önerisi yüzünden! Yaşadıklarını biliyorum ama bende kalsın.

dxhnxx-wsaajgty.jpg

TEĞMEN’İN EKŞİ SÖZLÜK SATIRLARI

Çok değerli bir dostum, büyüğümden de bir e-posta aldım sabahleyin yazıyla ilgili ve o da Ekşi Sözlük’ten Teğmen Baba ile ilgili bir link göndermişti.  

6 Ağustos 2006 tarihli Ekşi Sözlük paylaşımı şöyle:

“(Teğmen) ‘Alışamadım’ yazılı tişörtlere, karikatürlere ve pek çok habere konu olmuştu. Bir dönem simgeleşmişti. Lüzumlu lüzumsuz binlerce kişi hakkında sayfalarca yazı ve yorumun bulunduğu sözlükte bugüne kadar hakkında hiçbir şey yazılmamış oluşu ilginçtir. Kendisi halen 20206 Barolar Birliği sicil numarasıyla İstanbul’da avukatlık yapmaktadır.”

Demek telgraftan 16 yıl sonra, dünkü yazımdan 14 yıl önce birisi Teğmen’i hatırlatmıştı.

Linkteki 8 Haziran 2016 tarihli bir Ekşi Sözlük paylaşımında ise Ahmet Hakan’ın köşesinden yapılan bir aktarım var. Demek Ahmet Hakan Teğmen’i bulup konuşmuş. Teğmen ile Fisunoğlu’nun diyalogunu içeren ve yeniden o günleri hatırlatan metin şöyle:

TELGRAFIN ÇEKİLME ÖYKÜSÜ VE TEĞMEN-FİSUNOĞLU DİYALOGU

“-Turgut Özal’a ‘alışamadım’ telgrafını nereden çektiniz?

-Ankara’dan... Bahçelievler Postanesi’nden...

- Telgraf çekme kararını tek başına mı aldınız?

-Evet. Müzakere edilip yapılacak bir hareket gibi gelmedi bana. Hatta ‘bu özel bir haberleşme, benden ve Cumhurbaşkanı Özal’dan başka kimsenin bunu bilmesine gerek yok’ dedim.

--Postaneye üniformalı mı gittiniz?

-Evet, üniformalı gittim. Kasten öyle yaptım. Polis gelirse bir itip kakma olmasın diye.

-Postanede görevli memura uzattınız telgrafı… Ne yaptı memur?

-Şaşırdı. Birkaç sefer saydı kelimeleri. Bana baktı. Sonra içeri girdi. Biriyle görüştü galiba. ‘Emniyet’e haber veriyor galiba’ dedim ama ilginçtir, ne gelen oldu ne de giden.

-Postaneden öyle çıkıp gittiniz.

-Evet.

-Sonra ne oldu?

-Sabah oldu. Ben atladım Gebze’ye görev yerine döndüm. Görevime başladım. Bir hafta, on gün geçti. Bir gün 1. Ordu Komutanlığı’ndan bir albay geldi, soruşturma yaptı. Bana;  ‘Kimliğinin ve imzanın taklit edildiğini söyle, bu işi kapatalım. Yoksa yazdığın bu siyasi metin nedeniyle ceza alırsın’ dedi.

-Ne cevap verdiniz bu teklife?

-‘İmzamı inkar edemem’ dedim. İfademi aldı, gitti. İki gün sonra bir albay beni çağırdı. ‘Hakkında herhangi bir yasal işlem yapılmayacak, postanelerden uzak dur’ dedi. Belli bir süre sonra Gebze’de görev yaptığım yere bir helikopter geldi. Arazideydim, üstümü değiştirmeme izin vermeden öylece alıp Selimiye’ye götürdüler beni. Orgeneral Muhittin Fisunoğlu’nun huzuruna çıkardılar. Odada iki komutanımız da vardı. Bir sandalyeye oturtuldum, Orgeneral Fisunoğlu da tam karşımda oturdu. Orada yazdığım her şeyi savundum. Ordu Komutanı Fisunoğlu ile baş başa konuşsam alabildiğim kadar alttan alırdım ama iki tanık varken bunu yapmadım. ‘Aynı şeyi bir daha yaparım, yaptığımın doğru olduğuna inanıyorum’ dedim.

-Ne dedi Fisunoğlu bunun üzerine?

-‘Çık dışarı,’ dedi; ‘şuna bak, yine yaparım diyor, saygısız!’ diye bağırdı, çağırdı.”

XXX

İşte böyle… Şu koronavirüs günleri geçsin iki sıkı tavla arkadaşı da olan Doğan Subaşı ve Murat Şeref Baba ile birlikte İstanbul’da buluşacağız. Baba tavla turnuvası önerdi ama bendeniz herhalde hakem olurum iki avukatın tavla karşılaşmasında; çünkü bilirim ama pek aram yoktur tavlayla.

İŞTE TEĞMEN MURAT ŞEREF BABA’NIN O TARİHİ TELGRAFI

Sn. Turgut Özal

Cumhurbaşkanlığı Köşkü

Çankaya-Ankara

Alışamadığım ve hiçbir zaman da alışamayacağım bazı şeyler var:

Eğitimde birlik ilkesinin çiğnenerek, eğitimin, imam hatip liseleri ve normal liselerde ayrı yapılıyor olmasına alışamadım.

Bazı özel yurtlarda, Kur’an kurslarında ve imam hatip liselerinde laik cumhuriyet yönetimine düşman gençler yetiştirilmeye çalışılmasına alışamadım.

Devleti dolandıranlardan, vurgunculardan hesap soran kamu görevlileri sürülürken, dolandırıcı ve vurguncuların kahkahalarıyla mahkeme koridorlarını çınlatıyor olmasına alışamadım.

“Konuşursam bazı bakanları düşürürüm” yollu tehditleri çok sık kullanıp da ne hikmetse bir türlü gereken cevabı almayan hayali ihracatçıların elleri cepleri ifade vererek, savcıların, hâkimlerin ve diğer tüm namuslu vatandaşların içinin sızlamasına sebep olmasına alışamadım.

Yolsuzluk söylentileri almış yürümüş, çalıp çırpan hovardaca saçıp savururken, hastane masraflarını ödeyemedi diye yoksul vatandaşların hastanelerde rehine tutulmasına alışamadım.

Atatürk’ün makamında oturan bir kimsenin, itibar deyince aklına bazı ülkelerin devlet başkanları ile fotoğraf çektirmek geliyor olmasına alışamadım.

Siz, “alışırlar” dediniz sayın Turgut Özal, ama ben sizin cumhurbaşkanı olmanıza da alışamadım...

Murat Şeref Baba

Topçu Teğmen

22 Şubat 1990