Türkiye nereye sürükleniyor?

Türkiye nereye sürükleniyor?

İBB Başkanı İmamoğlu, göreve gelmesinin dördüncü yıl dönümünde Haliç Kongre Merkezi’nde yaptığı konuşmasının sonlarında “Çaresizlik ve ümitsizlik Türkiye’yi giderek muhalefetsiz bir otoriterliğe doğru sürüklüyor” diye bir açıklama yaptı. Sanırım konuşma metninin en can alıcı noktası bu cümle oldu.

Peki, İmamoğlu’nun konuşmasına taşıdığı bu tehlike ne ve nasıl doğdu?

Ümitsizlik ve çaresizlik

Vatandaşın içine düştüğü ümitsizlik, seçimlere bağladığı ümitlerinin boşa çıkmasıyla perçinlendi.

Zaten kötü giden ekonomi ve sosyal şartların ardından tek çıkış kapısı bu seçim” olarak sunulunca, bu seçim en büyük seçim” algısı yerleştirilip, kazandık kazandık, kazanamadık Türkiye batacak” inancı oluşturularak seçmen konsolide edilince ve neticede bu en önemli kritik seçimin iki ayağı da kaybedilince, seçmenin ümidi de soldu.

Seçimlerin ardından ilk etapta hissedilen yorgunluk, zamanla öfkeye döndü. Öyle ki, genel seçimin öne çıkan isimlerinin sesini duymaya dahi tahammülü kalmayan bir muhalif seçmen var.

İktidara oy veren seçmen de önünü göremiyor, onlarda da ümitsiz, gelecekten endişeli kesim azımsanmayacak kadar fazla sayıda.

Bu ümitsizlik, geleceği görememenin artırdığı kaygılarla da çaresizlik hissi had safhaya ulaşıyor.

Vatandaş mutsuz, vatandaş umutsuz, vatandaş endişeli, uzun vadede değil, kısa vadede bile kendisini, çocuğunu gelecekte neler bekliyor, kestiremiyor. Derdine derman bulamıyor. Vatandaş çaresiz…

Kurumsal muhalefet

Tüm bu çaresizlik ve ümitsizlik içerisinde, kurumsal muhalefete çok daha büyük görev düşüyor.

Nitekim, liberal demokrasinin olmazsa olmazı olan çoğulculuk ilkesinin hayat bulması ancak siyasi partilerin eliyle mümkündür.

Bu açıdan, yönetime talip ve ilkeli muhalif partilerin varlığı, demokrasinin sigortasıdır.

Bugün Türkiye’nin hâlâ bir demokrasi olarak geçmesinin nedeni, elbette ki bu siyasi partilerin çeşitliliğidir.

Ancak bugün, muhalefet partilerinin iç kargaşası, dağılmışlığa sebep olma tehlikesini ve seçmeni de umutsuzluğa düşürme ihtimalini barındırmaktadır.

Tez vakitte silkelenme, değişimse değişim, devamsa devam diyerek, netlik ve kararlılıkla siyaset yapmayı sürdürmelilerdir.

Yazıyı, iktidar ve muhalefet fark etmeksizin tüm partilerin kulağına küpe olacak şu alıntıyla sonlandırmak isterim:

“Şayet memlekette partiler, kamu yararını ve toplum sorunlarının çözümünü ön planda tutacak yerde, sadece kendi çıkarları peşinde koşarlar, iktidarın ele geçirilmesini tek gaye ve her türlü vasıtayı bu gaye uğrunda meşru sayarlar, bu arada demagoji oyunlarıyla halkı aldatmak yoluna giderek, birbirleriyle kıyasıya bir boğuşma ve didişme çukuruna düşerlerse, o memlekette demokrasinin geleceğine endişe ile bakmak gerekir. Zira partiler, bu olumsuz tutumlarıyla, demokrasinin en kuvvetli dayanağı demek olan halkın güvenini eritmiş ve yok etmiş olacaklardır”(Münci Kapani, Kamu Hürriyetleri, AÜHF Yayınları, Ankara, 1970, s. 246).

Yazarın Diğer Yazıları