Medya Polemik

Medya Polemik
Medya Polemik

“Başörtüsü” gündemiyle toplanan TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmadan sonra AKP’li siyasetçiler ve medyadaki yandaşlarının saldırısına uğrayan CHP Milletvekili Şafak Pavey’e bir destek de Bekir Coşkun’dan:

“Adam” olmanın dersini verdi

Bir kadının sevdasına koşarak gideceği ayağını aldığında yazgı... Sevgilisinin başını koyacağı, bebeğini sallayacağı bacağı gittiğinde...
Ve sarılacak kolu elinden alındığında...
Ne yapar?..

 


*

 


Onu izlemiştim İstanbul’da o gece...
Uzakta oturuyordu, gözlerimizle
selamlaşmıştık...
Medyanın küçük kızıydı, salonda
hepimiz o kötü kazayı biliyorduk, ama sanki belli etmemeye çalışmıştık...
Ama en çok o yok sayıyordu...
Müzik bittiğinde, kalan elini masanın
tahtasına vurarak alkışladı...
En etkili alkış ondandı...

 


*

 


Yıllar geçti...
Siyaset onu çekip aldı...
Önceki gün Şafak Pavey Meclis
kürsüsünden konuşurken, Türkiye dönüp kendi kendine baktı aslında...
Erkekler topluluğunun ikiyüzlülüğü...
Kalitesizliği...
İlkelliği...
Düzenbazlığı...
Acımasızlığını gösterdi sol eliyle...

 


*

 


Olmayan bir kadın bacağının siyaset erkeğinin zihnindeki yeri ile, örtülmüş bir kadın başının getirisi birbirine karıştı...
Birincinin itirazı vardı...
İkinciler razıydı sadece...

 


*

 


Türkiye’nin başına gelenleri görüp sekiz sene önce meydanlara çıkan cumhuriyet kadınlarının, umudunu yitirmemiş birtemsilcisi son çığlığı atıyordu aslında...
Yine bir kadındı...
Birbirini satan asker erkekler...
Birbirini ihbar eden bürokrat erkekler...
Birbirini gammazlayan aydın, yazar,
çizer erkekler...
Birbirinden beter; sinen, tüyen, yanaşan, yamanan, dönek erkekler... Türkiye’nin başına kurşun sıkılmasını seyrederken, bir kadın “adam olmanın” dersini veriyordu oradan...
Ona sarılmak istedim...

 


*

 


Ve onu dinlerken düşündüm...
Evet; bin erkek dostum olacağına, bir
kadın dostum olsun...
Daha mert...
Daha yiğit...
Daha yüreklidir kadınlar...

 


*

 


Sırtını dayayacaksan bir kadına daya...
Elini tutarsa düşmezsin...
Bekir Coşkun Cumhuriyet

 

+++

 

Doğruları duymaya dayanamıyorlar

Şafak Pavey aslında, insani boyutları geniş, kadın haklarını savunan, güzel ve etkili bir konuşma yapmıştı. Fakat...
Doğruların telaffuz edilmesi bunları çıldırtıyor!
AKP’liler ona eleştiri okları yağdıracaklarına, ülkemizdeki kadınların acınacak haline baksınlar!
Türkiye, kadın haklarında geri, kadına şiddette ise en önde gelen ülkeler arasında yer alıyor maalesef! Hele korkunç kadın cinayetleri! Her gün öldürülen zavallı kadınların trajedisi, bizi insanlığımızdan utandırıyor!
Büyük şair Tevfik Fikret “Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer!” der. Şu anki durumumuz o...
Ancak yine de bir gün şafağın sökeceğini ve karanlık günlerin aydınlanacağını umuyoruz.
Rahmi Turan Sözcü

 

+++

 

Madem “müttefik” olacağız o zaman “Çin modeli”ne mercek tutalım

Aldım-verdim ben seni yendim!

Ortadoğu’da Çin’den ne vakit söz edilse akla ilkin Pakistan’ın nükleer silahlarının arkasındaki güç, İran’ın balistik füze teknolojisinin kaynağı gibi mevzular gelir. Son dönemde bizim füze savunma sistemi gündemde. Birkaç yıl önce Çin’le ortak tatbikat da akıllara düşünce, Batı ittifakını epey ‘kızdıracak’ biçimde... Çin bu ‘uzak’ coğrafyaya aslında ilişmez görünür, barış ve istikrar telkin eder, ‘liberal müdahalelerden’ hazzetmez ve uluslararası düzenin devamını diler. Fakat elbette ‘sessiz ve derinden’ çalışır. Afrika’nın doğusundan batısına artık iş ‘sessiz ve derin’ olmaktan çıktı, açık rekabet var. Peki, ya Ortadoğu’da?..

 


Suud’a ‘dokundurmuyorlar’
Çin, petrodolar monarşisi Suudi Arabistan’ın bir numaralı petrol ithalatçısı. Amerika’nın Suudi petrolüne ihtiyacı giderek azalırken, Çin’in artıyor. Riyad küresel üretiminin yüzde 10’una tekabül eden 90 milyon varil günlük petrol üretiminin en büyük kısmını Pekin’e yapıyor. Ve enerjiye aç, trilyonlarca doları bulunan Çin, Riyad’a arada sırada bile olsa ‘demokrasi’, ‘cinsiyet eşitliği’, ‘vicdan özgürlüğü’ gibi dokundurmalarda bulunmuyor.
Çin, İsrail’in sıkı ortağı, iki ülkenin milyonlarca dolarlık teknik üniversite projeleri var. Komünist Çin Halk Cumhuriyeti, kurulduğunda Ortadoğu’da ilk tanıyan ülke İsrail, ticari ve askerî ilişkileri 1990’lardan beri geliştiriyor. Peki, siyasi sürtüşme var mı? Yok, Çin diplomasisi ‘ticaretle siyaseti karıştırmıyor’. Binlerce yıllık tüccar geleneği olsa gerek...

 


‘Irak Çin petrolleri’
Çin’in Irak petrollerindeki payı artmakta. Irak’taki projelerin yüzde 21’ini elinde tutar oldu. Basra üsleri hâline geldi. PetroChina, ExxonMobil’in Batı Kurna1 petrol yataklarının yüzde 25’ini de alırsa, Irak petrol sektörünün en büyük yabancı yatırımcısı olacak. Irak, Çin pazarı için Suud’la rekabette.
Batı yaptırımlarından mustarip İran’da karşınıza yine Çin çıkmakta. Bir farkla ki derin ‘güvensizlik’ eşliğinde. Batılı enerji şirketlerinin boşluğunu dolduran Çin ile İran’ın ikili ticareti 45 milyar dolara ulaşsa da Pekin’in BM yaptırımlarını desteklemesi Tahran’ın canını sıkıyor...
(...)
Çin, ciddi bir siyasi ya da ekonomik sürtüşme oldu mu Amerikan hazinesini ayakta tutan petrodolar sistemini değiştirmeyi gündeme getirerek aba altından sopa gösteriyor. Misal, Suud’un Pentagon’un koruyucu kanatlarından çıkmaya cesaret edip de ‘petrodolar’ yerine ‘petroyuan’a döndüğünü düşünün. Yani uzun vadede ABD, Çin ile karşı karşıya gelebileceğini hesaplıyor olsa gerek.
(...)
 Çinliler bizleri üç bin yıldır tanıyor, zayıflıklarımızı biliyor. Bırakın onu Amerika’yı 300 yıldır tanıyorlar, onlar da ezberlerinde. Bırakıyorlar komandolar önce bir yeri işgal etsin, sonra rezil olsun, Amerikan düşmanı uluslar doğsun, onlar Amerika’ya sattıkları ürünlerden gelen dolarla Afganistan’a, Irak’a, yarın emin olun Suriye’ye milyarlar yatırıp o pazarların hâkimi olacak. Biz mi? İşte burası biraz karışık! Nükleer ihale için çok cazip bir teklif verdiler, tercih etmedik. Milyar dolarlık yatırımlar telaffuz edilir durulur. Tuhaf ama ekonomik silahıyla ülke fetheden Pekin, geldi bize silah sistemiyle... Tarih cidden ironik, üç bin yıl önce ’Türk’denince titrediği rivayet edilen bu millet, şimdi bize savunma sistemi satacak. Biz onlardan nasıl faydalanacağımızı biliyor muyuz?
Ceyda Karan Taraf

 

+++

 

Rumbeyoğlu Bey’in izinde...

Tarihimizdeki önemli şahsiyetlerden Rumbeyoğlu Fahrettin Bey’i anmanın tam zamanıdır.
Rumbeyoğlu Fahrettin Bey, 1920 yılında İstanbul’un işgali sürerken Damat Ferit hükümetinde Maarif Nazırlığı’na yani Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilmiş... Göreve gelir gelmez ilk işi okuma kitaplarından “Türk” sözünü çıkartmak olmuştur.
Falih Rıfkı Atay anılarında bu olayı anımsatırken:
- Hepimiz yeniden Osmanlı olmuştuk, diyor...
Yahya Kemal ise:
- Adına bak hem Rum hem Beyoğlu, ne beklersin bu adamdan, diyormuş...
O sıralarda İstanbul aydınları da Türk olmadıklarını açıklamak için kuyruğa girmişler.
Filozof Rıza Tevfik Bölükbaşı, bir Fransız gazetesine şu demeci vermiş:
“İngilizlerden çok şey öğrendim. Fransız medeniyetine hayranım. Bende duygu ve düşünce bakımından beğenilecek ne varsa, sizindir. Bende fena olan her şeyin kaynağı benim!”
Rumbeyoğlu Fahrettin Bey ve Rıza Tevfik, Kurtuluş Savaşı sonrası ülkeden sürgün edilen 150’likler arasında yer almışlar... Rumbeyoğlu sağ olsa “Türk” sözünün Anayasa dâhil her yerden kazıma teşebbüslerini görüp mutlu olurdu...
Melih Aşık Milliyet

 

+++

 

“Sözünü tutan bir Başbakan’a çok ihtiyacımız var”

Partisinin kampında konuşurken Başbakan’ın ağzından bal damlıyordu dün. Hayatımıza demokratik kültür kazandırma özlemini seslendiren sözlerin muhalefetin rolünü çalma onun alanını daraltma kastı taşıyor olabilir mi? Mümkündür.
Ama kayda geçtiği için ve iktidarı bağlayacağı için yine de kazanç hanesine yazılabilir.
“Yaşam haklarını kısıtlayarak uzlaşma olmaz;
Baskıları muhafaza ederek uzlaşma olmaz;
Kendi yaşam tarzınızı herkese dayatıyorsanız burada uzlaşma olmaz..”
Demokratik kültüre işte böylesi sağlam ilkeler ve hedefler temel oluşturabilir. Ama Başbakan gerçekçi bir değerlendirme yaptığında bu sözlerin kendisini ve iktidarını tarif ettiğini söyleyemez. Bu sözler durum tespiti değildir. Keşke önümüzdeki geleceği tarif ve taahhüt eden ilkeler bunlar olsa.
“Gazeteciler için dünyanın en büyük açık cezaevi” diye tarif edilen Türkiye size hak ve özgürlükler açısından ümit veriyor mu?
(...)
Sözünü tutan bir Başbakan’a çok ihtiyacımız var.
İnşallah çok beklemeyiz!
Güngör Mengi/Vatan