Vagıf Sultanlı 'Üniversitelerin çoğunda talebeler diploma için derslere giriyorlar'

Vagıf Sultanlı 'Üniversitelerin çoğunda talebeler diploma için derslere giriyorlar'

Bakü Devlet Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Vagıf Sultanlı Yeniçağ'ın sorularını yanıtladı.

Röportaj: Mayis Alizade

Yirminin üzerinde dilde kitapları yayımlanan, düz yazı ustası, Bakü Devlet Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Vagıf Sultanlı ile söyleşide bulunduk. Yeniçağ’ın soruları ve Vagıf Sultanlı’nın verdiği yanıtlar şöyle:

1959 yılında Azerbaycan’ın Kürdemir İlinde doğan Vagıf Sultanlı 1981 yılında Bakü Devlet Üniversitesi dil-edebiyat fakültesinin beş yıllık lisans programından mezun olunca doğrudan doktora öğrenciliğine kaydoldu. Genç yaşlarında Prof. Dr. titrini kazanan Vagıf Sultanlı’nın Türkiye’nin farklı yayınevlerinde 6 kitabı yayımlanmıştır. Sultanlı, Azerbaycan’ın Yusuf Vezir Çemenzeminli, Ahmet Cevat, Rüstem İbrahimbeyov vd. yazarlarının Türkiye’de çıkmış kitaplarına ön sözler kaleme almıştır. İşte sorular ve cevaplar.

Yeniçağ: Edebiyatın içinde bulunmanız yarım asrı buluyor. Siz mi edebiyata doğru gittiniz yoksa edebiyat mı sizin mahalleye geldi? Siz nasıl gittiniz, edebiyat nasıl geldi?

Sultanlı: Edebiyatın beni her zaman kendine çektiğini ve bu cazibeden kopamayacağımı hep hisettmişim. Bunun yanı sıra önce farkına varmadan, ardından ise düşünerek edebiyatın olduğu alana can atmış ve kendimi ifade etmem için bundan daha uygun bir yolun olmadığını idrak etmişim. Öğrencilik yıllarımda Sovyet rejiminin yayın kısıtlamaları yüzünden basın dünyasına çok zor yol bulmam, bir dönem bende gelecekle ilgili ümitsizlik ortaya çıkarmıştı. Bu engelleri hiçbir vakit aşamayacağımı ve hep gazete ofisleri ve yayınevlerinin kapıları arkasında kalacağımı düşünmüştüm. Ancak tüm zorluklara rağmen ‘Sönmüş yıldızlar’ isimli ilk öyküler kitabımın basılmasından sonra yavaş yavaş kendime güven duygusu geldi. Ardından peş peşe İnsan Denizi, Kul Pazarı, Ölüm Rüyası, Hiçlik Vadisi, Sahra Savaşı, Ters Akım vd.. kitaplarım basıldı. Sovyet rejimi çökünce eserlerim dünyanın bir dizi diline çevrildi. Düz yazılarımın yanı sıra aynı alanda bilimle de uğraşmam eserlerime belirli rasyonellik katmaktadır. Daha önce bundan ciddi biçimde rahatsız oluyor ve hatta bilimi bir tarafa bırakmayı düşünüyordum. Ancak zaman geçtikçe kaderimle barıştım. Benimle ilgili kaleme alınmış yazıların birinde bilimsel çalışmalarımda muhaceretteki edebiyatın incelenmesinin dominant yere sahip olmasının zaman zaman edebi çalışmalarıma da vatansızlık, muhacirlik, ötekileşme, yabancılaşma ruhunu enjekte ettiği görüşüne yer verilmiştir. Geçtiğimiz yüzyılın doksanlı yıllarında Amerikan Radio Free Europe/Radio Liberty’de edebiyat programları yapmamın da edebi yaratıcılığıma belirli ölçüde etkisi oldu.

Yeniçağ: Öykü ve roman kaleme aldığınızda gözlem sizin için ne kadar önemli oluyor? Olayları gerçek hayattan alarak mı edebi kılıfa sokuyorsunuz yoksa beyninizdeki kurgulamalar yetiyor mu?

Sultanlı: Türünden asılı olmaksızın her şey gözlemden kaynaklanıyor. Ancak maalesef Azerbaycan’da Edebiyat Kuramı üzerine yayımlanan inceleme kitaplarında gözlemle ilgili herhangi bir görüşe yer verilmemesinden dolayı konunun özüne yeteri kadar ilgi gösterilmiyor. Yaratıcı kişiliğin gözlemlerinin derinliği onu hayatın tipik özelliklerini, sıradan bir okurun sezemeyeceği, önem veremeyeceği noktaları görme ve canlandırma imkanı da güçlü oluyor. Edebiyat her zaman yaşamdan güç alıyor ancak içinde bulunulan ortamın özgürlük düzeyi yazarın üslubuna yön veriyor. Yaşamın gerçeklerini açık biçimde ve gerçekçi çizgilerle canlandırma fırsatı bulunmayınca üslubun karmakarışıklaşması, daha net desem, metaforikleşmesi süreci yaşanıyor. Azerbaycan edebiyatında bunun en isabetli örneklerini halihazırda dünya romanının zirvesindeki isimlerden biri durumundaki Azerbaycanlı yazar Cengiz Hüseyinov’un Fethali Fethi ve Aile Sırları romanlarında görebilmekteyiz. Fakat iki özellik de edebi eser için önemlidir. Kuşkusuz, yazarın, yaşamın gerçeklerine her ne kadar bağlı olmasına rağmen betimlediği olayların otobiyografik çizgilerle, dönemin edebi yenilikleri ve aynı zamanda sosyal ortamın talepleriyle zenginleşerek hayalin ürünü olarak gerçekleşiyor.

Yeniçağ: Sizin düz yazılar kaleme aldığınız dilde her sene kaç yeni roman yazılıp yayımlanıyor? Türkiye’de bu rakam 480-600 arasında değişiyor.

Sultanlı: Azerbaycan’da bu alanda sağlıklı bir istatistiğin yapılmamasından ve yayınevlerinin kendi kitaplarını Millî Kütüphane’ye belirli sistematik için vermemelerinden dolayı kesin bir rakam söylemek zordur. Ancak her şeye rağmen dünyanın bir çok ülkesinde olduğu gibi Azerbaycan’da yayımlanan düz yazı örneklerinin çoğu roman türündedir. Nüfus ortalamasına baktığımızda belki Azerbaycan’da bu rakam daha yüksek çıkabilir. Ancak Azerbaycan’da romanları basılan müelliflerin çoğu toplumun yazar olarak tanıdığı insanlar olmamasından dolayı tüm yapıtların profesyonel edebiyatla ilintilendirilmesi imkansızdır.

Yeniçağ: Azerbaycan’da kitap basımından ve satışından sürekli hoşnutsuzluk ifade ediliyor. Sizin düşüncenizi alabilir miyim?

Sultanlı: Kitap basımıyla ilgili Azerbaycan’da sayısız sorun vardır. En önemli sorunlardan bir tanesi yayınevlerinin çoğunun, matbaa fonksiyonunu yerine getirmesidir. Yani bu yayınevleri hiçbir redakte ve korrekte işi yapmadan, kitabın bilimsel veya edebi düzeyine, dil-üslup noksanlarına, edebi dilin kurallarının ihlalinden dolayı sorumluluk taşımadan sunulan hazır metinleri yayımlıyorlar. Bunun dışında yayınevlerinin çoğu, kitapları müelliflerin parasıyla bastığı için satışa ilgi gösterilmiyor. En büyük sorun ise ülkede kitap dağıtan kurumların olmamasıdır. Bu durum ise Bakü’de basılan kitapların bölgelerde ve taşrada okura sunulmasını zorlaştırıyor. Işık yüzü görmüş kitapların reklam ve tanıtım işleri de profesyonellikten uzaktır. Toplumun alım gücüyle yan yana getirdiğimizde kitap fiyatlarının bir hayli pahalı olduğunu herkes görüyor.

Yeniçağ: Yaratıcılık örgütlerinin bağımsızlığı konusuna gelelim: Devlet mi finanse etmeli yoksa üyelerin aidatlarıyla mı ayakta durmalı? Azerbaycan’da Sovyet zamanından kalma örgütlerin yaratıcılık işlerine olumlu anlamda etkisi var mıdır?

Sultanlı: Kuşkusuz, dünyanın gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi Azerbaycan’da da yaratıcılık örgütleri özgür ve mustakil biçimde çalışmalı, devlet bütçesinden finanse edilmemeli, sadece üyelik aidatları, gönüllü bağışlar, dergi ve gazete yayımları sayesinde kendi çalışmalarını tanzim etmelidir. En iyi hâlde devletin bazı önemli projeleri finanse etmesi söz konusu olabilir. Çünkü devletin herhangi bir şekilde müdahalesi edebiyatın yararına olmayacağı gibi yazarların özgürlüğünü de kısıtlayacak. Azerbaycan’da Sovyet zamanından kalma örgütlerin edebi yaratıcılık işlerine olumlu anlamda etki yapması imkânsızdır. Aynı zamanda bu gibi kurumlara devletin verdiği destek alternatif yaratıcılık örgütlerinin ortaya çıkmasını engelliyor. Rus sömürgeci sistemi döneminde tek partili sisteme uygun şekilde tek yaratıcılık örgütü vardı. Şimdi ise Rus İmparatorluğunun olmadığı bir ortamda yaratıcılık kurumları alanında alternatifsizliğin hükümran olması edebi düşünceye ve özgürlüğü pranga vuruyor.

Yeniçağ: Siz sadece edebiyat yaratmayıp aynı zamanda 45 seneden bu yana üniversitede edebiyatın eğitimini veriyorsunuz. O alandaki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sultanlı: Azerbaycan’da eğitim, özellikle de üniversite eğitimi çok ağır durumdadır. Üniversitelerin çoğunda talebeler bilgiye sahip olmak, öğrenmek için değil ağırlıklı olarak diploma almak ve mezun olmak için derslere giriyorlar. Üniversitelerin dil-edebiyat fakültelerinin lisans programlarında yaratıcılık alışkanlıkları aşılanmıyor. Bundan dolayı bilimsel çalışmalara eğilim de çok alt düzeydedir. Eğitim sisteminin doğası edebi malzemeyi okuma fırsatı yaratmıyor, tüm alanlarda ezbercilik başını almış gidiyor. Edebiyat tarihiyle ilgili yeni derslikler yok düzeyindedir. Otuz küsür seneden bu yana bağımsız olmasına rağmen dil-edebiyat fakültelerinde Sovyet döneminde kaleme alınmış ve sonralar kozmetik nitelikle edisyonlarla yeniden basılmış deslikler kullanılıyor. Orta Çağ dönemi edebiyatının dersini verebilen, Arap alfabesinde okuyan, Arapça-Farsça kaynakları inceleyen uzmanlar yok düzeyindedir. Edebiyat tarihinin yakın geçmişiyle ilgili de aynı sorunlar söz konusudur. Özellikle Rus-Sovyet sömürgeciliği döneminde ortaya çıkmış edebiyat objektif değerlendirmeye tabi tutulmadığından yanlışlar başını alıp gidiyor. Çek asıllı Fransız yazar Milan Kundera bir tespitinde “Stalin’in, imparatorluğun bu başından o başına kurduğu GULAG kamplarını herkes rahatlıkla eleştirebilir. Ancak Stalin’i ayakta tutmuş edebiyatı eleştirmek zordur. Büyük bir kuşak ise bu edebiyatın hipnozu altındadır” der.

Yeniçağ: Türkiye ile kıyaslandığında:

1)Yaratıcı ortam ve kalem sahiplerinin özgürlüğü;

2)Yaratıcılık örgütlerinin durumu;

3)Kitap yayımı;

4)Üniversite eğitimi hakkında düşüncelerinizi paylaşmanız mümkün mü?

Sultanlı: Azerbaycan’daki yaratıcılık ortamı Türkiye ile kıyaslanacak düzeyde olmadığından kıyaslama bu baştan sakıncalı olacak. Burada bağımsız yaratıcılık örgütleri ya yoktur veya faallikleri solda sıfır niteliğindedir. Bu durum bağımsız edebiyat dergilerinin ortaya çıkışını engelliyor. Kitap yayımcılığında da saydığımız noksanlar ciddi engellere neden oluyor. Dünya edebiyatının orijinalden çevirisi ve baskısı yönünde belirli işlerin yapılmasına rağmen çevirilerin kalitesi profesyonelliğe uymuyor. Azerbaycan üniversitelerindeki eğitimin düzeyi Türkiye’nin yüksek eğitim kurumlarından çok aşağı düzeydedir. Postkolonializm aşamasında yaşamamızdan dolayı Rus diline, okullarına, üniversitelerdeki Rusça bölümlere büyük akın vardır. Siyasi bakımdan ülkenin kendi bağımsızlığını kazanmasına rağmen edebi düşüncede hâlâ Sovyet kolonializminin havası esmeyi sürdürüyor. Sansürün resmen kaldırılmasına rağmen yaratıcı kişiliklerin bilinç altında sansür kültürü, varlığını sürdürüyor. Ordunun yanısıra eğitim alanında da radikal değişiklerin yapılmasına ve Azerbaycan’daki eğitimin Türkiye modeli temelinde yeniden yapılandırılmasına ihtiyaç vardır. Sadece başkentte değil Azerbaycan’ın çeşitli bölgelerinde ve aynı zamanda işgalden kurtarılmış Karabağ’da Türkiye üniversitelerinin kurulması, şubelerinin açılması millî eğitimi düştüğü bu buhrandan kurtarabilir.

82e30c85-63da-4c14-ae47-84d6745005c0.jpg

85ff6f2b-feb3-4fde-842f-05dd5de5a152.jpg

a82bf840-c0a7-47e9-94c9-82575e94ceff.jpg

abfcfdcb-ab5f-4ecf-b2e1-c562d8511714.jpg