Türkiye’de vergi sistemi yıllardır çok ciddi bir sorunu içinde barındırıyor: Kimden ne kadar vergi alındığı adil değil. Ülkemizde çalışanların büyük bir kısmı maaşlarından düzenli olarak vergi öderken, bazı zengin kesimler ve büyük sermaye sahipleri neredeyse hiç vergi ödemeden yaşamlarını sürdürebiliyor. Bu da hem gelir dağılımında eşitsizliği artırıyor hem de toplumda adalet duygusunu zedeliyor.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkelerinde vergi gelirlerinin milli gelire oranı ortalama %33,9. Yani devletler, ürettikleri toplam değerin üçte birinden fazlasını vergi olarak topluyor. Türkiye’de bu oran sadece %23,5. Başka bir ifadeyle, Türkiye’de devlet kasasına giren para, dünya ortalamasının oldukça altında. Vergi toplamada başarısız olan ülkeler arasında sayılan Kolombiya ile aynı seviyedeyiz. Bu, gelişmiş ülkelerle aramızdaki refah farkının da nedenlerinden biri.

En önemli soru şu: Az vergi topluyoruz ama kimden topluyoruz?

Türkiye’de vergi gelirlerinin %65’i dolaylı vergilerden geliyor. Dolaylı vergi, doğrudan maaş veya kazançtan alınan vergi değildir; alışveriş yaparken ödediğimiz KDV, ÖTV gibi vergilerdir. Bu vergiler zengin, fakir ayırmadan herkesten aynı oranda alınır. Yani 1 litre benzin alan milyoner de aynı vergiyi öder, asgari ücretle geçinen işçi de.

Dahası var: Türkiye’de çalışan maaşlı kesim, yani “bordrolular” en düzenli vergi ödeyen gruptur. Çünkü maaşlardan vergi zaten otomatik olarak kesilir. Ama büyük sermaye sahiplerinin, bazı yüksek gelirli meslek gruplarının, hatta borsada yüksek kazançlar elde edenlerin önemli bir kısmı ya hiç vergi ödemez ya da çok düşük öder.

İşte adaletsizlik tam burada başlıyor. Devlet bebek mamasından bile vergi alırken, borsada milyonlarca lira kazanan yatırımcıdan vergi almıyor. Şaşırtıcı ama gerçek: Bebek bezi, süt, ilaç gibi temel ihtiyaçlar üzerinden dolaylı vergi toplanırken, borsa kazançları neredeyse sıfır vergiyle geçiştiriliyor.

Bu sistem, “Gücü kime yetiyorsa ondan al” mantığıyla çalışıyor. Maaşlı çalışanın gücü devlete yetiyor, çünkü sistem içinde kayıtlı. Ama kayıt dışı gelir elde edenlerden, büyük zenginlerden vergi almak zor, çünkü ya düzenleme yapılmıyor ya da siyasi irade yok.

Adaletli olmayan bir vergi sistemi, ülkenin sadece ekonomisini değil, sosyal barışını da bozar. İnsanlar, “Ben bu kadar çalışıp her kuruşumdan vergi verirken, bazıları neredeyse hiçbir şey ödemiyor” duygusuna kapılır. Bu da toplumda güvensizlik yaratır.

Ayrıca, devlet yeterince vergi toplayamayınca, ya daha fazla borçlanır ya da en kolay yoldan, yine vatandaşın sırtına dolaylı vergiler bindirir. Böylece fakir daha da fakirleşir, zengin ise zenginliğine zenginlik katar.

Ne Yapmalı?

  • Doğrudan vergiler artırılmalı: Yüksek gelirli bireylerden, şirketlerden, servet sahiplerinden daha fazla vergi alınmalı.
  • Dolaylı vergiler azaltılmalı: Özellikle temel tüketim ürünlerinden alınan vergiler düşürülmeli.
  • Vergi tabanı genişletilmeli: Kayıt dışı çalışanlar sisteme dahil edilmeli.
  • Borsa kazançları ve sermaye gelirleri vergilendirilmeli: Yatırımcıyı kaçırmadan adil bir oranla katkı alınmalı.

Vergi sistemi, bir ülkenin sadece ekonomisini değil, vicdanını da yansıtır. Eğer devlet, zenginlerin kazancına dokunmazken, bebek mamasından bile vergi alıyorsa burada büyük bir adaletsizlik var demektir. Gelir adaleti sağlanmadan, vergi adaleti olmadan; ne ekonomik kalkınma mümkündür ne de sosyal huzur. Vergiyi sadece “gücü yetenden” değil, adil ve dengeli biçimde herkesin gücüne göre alan bir sistem şart.

Çünkü unutmayalım: Vergi sadece devletin kasasına giren para değildir; aynı zamanda toplumun adalet terazisidir.