Ulusalcılık şaibesi

Bugün adeta bir suç delili olarak sunulan ulusalcılığın yeni görüntüsü ne kadar gerçeği yansıtıyor?

Sayın Engin Ardıç’ın SABAH’taki röportajını dün okuyabildim. Sayın Ardıç’a soruyorlar; AKŞAM yazarı Güler Kömürcü adının Ergenekon haberlerinin içinde geçmesinin sizi rahatsız ettiği de konuşuluyor. ’Engin Bey cevap veriyor; ’Güler Kömürcü’yü severim, bir sorunum yok, Güler’in şahsıyla da ilgili değil bu söylediğim... AKŞAM gazetesinin, son dönemlerde havasının değişmesiydi... Ulusalcı gazete havasına çok fazla girmeye başladı.’
Suçlanan kişi, yasalarına, savcısına, hakimine sonsuz güvenle ve de suçu ispatlanana kadar herkes suçsuzdur diyerek sonucu bekliyor ama suçlayan bir kısım medya, savcının, hukukun üzerine kendini koyarak ’yargısız infaz’ takıntılarıyla düzgün isimleri de provokeye devam ediyor.
’Bugün adeta bir suç delili olarak sunulan ulusalcılığın yeni görüntüsü ne kadar gerçeği yansıtıyor?
Benim anladığım manada ulusalcılık; ulusal milli egemelik ilkesine sahip çıkmaktır, ulusalcıların amacı da ülke içindeki halkı dili, dini, ırkı, mezhebi ne olursa olsun bir araya getirmek, ulusu korumaktır.
Geldiğimiz noktada birileri gayet maksatlı ulusalcılığı; ’din düşmanı, sadece laiklik kavramı üzerinde tez üreten, kendini devletin yerine koyan, ırkçı amigolar’görüntüsüne monte ederek kitleye sunmakta. Malum toplum mühendisleri tarafından masa başında içi boşaltılan, anlamı değiştirilen ’ulusalcılık’ üzerinden biz Cumhuriyet’in neferi vatandaşları yıldırmak, korkutmak, caydırmak için kurgulanmış bir psikolojik hareket yapılmakta. O malum grup bize/size diyor ki; “herhangi bir muhalif görüş üretir iseniz size genel bir ad takar, ’ulusalcı’ deriz. Ulusalcılık kavramının içini boşalttık zaten. Şaibeli yeni ulusalcılık bombasını, imajlarınızın, itibarınızın üzerinde patlatırız.”
Okyanus ötesinden akordlu yapılan servisin amacı korku hipnozu yaratmak. ’Birilerine muhalefet eder, Atatürk ilkelerine bağlıyım der isem -bana ulusalcılık yakıştırılır- ulusalcılıkta çeteyi çağrıştırıyor o halde ben ulusalcı gözükmemek için muhalefet yapmayayım, üzerimdeki şaibe yaratacak görüntüyü sileyim’ mesajı alt benliklere kodlanıyor.
Biz vatan âşığız, biz çok renkliyiz, milliyiz, halkçıyız, biz Atatürk’ün emanetçileriyiz, biz devrimciyiz, biz sağcıyız, biz solcuyuz, demokrasiye, Türkiye Cumhuriyeti ilkelerine, anayasasına bağlı dik duruşlu vatandaşız.
Geldiğimiz noktada; Asena derseniz akıllara ’Türk destanlarının sembolü’değil, dansöz geliyor, ulusalcı, vatansever derseniz, sanki gerçek manadaki asıl ulusalcılar da çeteymiş gibi gösteriliyor, milliyetçi derseniz, ırkçılık suçlaması yapılıyor, askerimi seviyorum derseniz cuntacısınız baskılamaları... Biz hiçbir rolün figüranı olmayacağız.
* Güler Kömürcü / Akşam


+++++


Ay çok korktuk (!)
TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, TRT mensuplarıyla Adnan Öztrak Konferans Salonu’nda toplantılar yapıyor... Yaptığı konuşmalarda daha önceki toplantılardan dışarı haber sızdırılmasından yakınıyor. Haber sızdıranları hain olarak niteliyor. Daha sonra iddialı bir çıkışla basında artık TRT aleyhine haber çıkmayacağını söylüyor ve bunu nasıl sağladığını anlatıyor: “TRT aleyhine haber yazan gazeteler bugüne kadar TRT’nin de güçlü bir kurum olduğunu görmemişler. Onlara bu hissettirilmemiş. Şimdi ben TRT aleyhine haber yazan gazetecilerin yöneticilerini arıyorum ve diyorum ki;
- Artık TRT gibi bir düşmanınız var... Bu konuşmamdan sonra TRT ile ilgili olumsuz haberler hemen kesildi.”  TRT’ciler dinlerken çok eğlendiler...
* Melih Aşık / Milliyet



+++++


Gazeteciden Başbakan’a dava
Gazeteci Tuncay Özkan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, “kişilik haklarına saldırıda bulunduğu” iddiasıyla Başbakan Tayyip Erdoğan’a, 25 bin YTL’lik manevi tazminat davası açtı.



+++++


Hırsızın hiç mi suçu yok?
Askerimizin Kuzey Irak’tan çekilmesinden sonra Genelkurmay ile muhalefet arasında patlak veren tartışma, “ihanet” suçlamalarına kadar vardı! Peki; neden çıkmıştı bu tartışma? Askerimizin Kuzey Irak’tan geri çekilmesi, ABD yönetiminin bu yöndeki açıklamalarının hemen sonrasına rastladığı için... CHP ve MHP, Genelkurmay’ı, Genelkurmay da bu iki partiyi birden suçluyor! Ama ne onların, ne iktidar partisinin aklına ABD’den hesap sormak, “Sen bizim işimize nasıl burnunu sokarsın kardeş” demek geliyor!
Ne de olsa ABD’yle kavga etmek daha riskli...
Bu yüzden siz aldırmayın bu kavgalara...
Hepsi göstermelik!
* Mustafa Mutlu / Vatan



+++++


Tamamen  duygusalmış
Engin Ardıç, Akşam’ı terkedip Sabah’a gidiş sebebine açıklık getirdi: Daha çok para veriyorlar
Serdar Turgut’a cevap veren Engin Ardıç, Akşam’ın “ulusalcı havaya girmesi” nin gazeteden ayrılmasında “bir yan neden” olduğunu yazıp aslında, Sabah’a geçişinde “tamamen duygusal” sebeplerin etkili olduğuna vurgu yaptı. İşte Ardıç’ın tarihi açıklamaları:
Serdar kardeş... Yönettiğin gazeteden ayrılmama “siyasi-sosyal bir kılıf aradığımı” yazmışsın..
Hayır, kılıf aramıyorum. Belirleyici nedeni herkese açıkladım: Sizin verdiğinizden daha çok maaş veriyorlar.
İkincisi de, Sabah’ın her bakımdan sizin “iki misliniz” olması tabii.
Fakat bir yan nedeni de var, üçüncü sırada gelir ancak, o da, Şirin Sever’e de söylediğim şeydir: Senin gazeten, ben girdiğimde liberal ve demokrat bir gazeteydi, ben çıktığımda ulusalcı. “Burası büyük gazetedir, her görüşten yazar vardır” numarasını kimse yemez, boşuna uğraşma, herkes gülüyor...
“Bu benim için yeni bir haber” demişsin, bu cümlenin bir tek anlamı var: Ben kendi gazetemi okumuyorum!
Acaba ulusalcı bir çizgiye gelmediğiniz için mi, benim yerime düşündüğün iki isim Bekir Coşkun ve Nihat Genç oldu, ha? Gazetene demokrasi mi katacaktı bu isimler?
Serdar kardeş... Yazık ettiniz... Uyuzluk ettiniz... Çamurluk ettiniz...
Dost olmak istemiştim, istemediniz... Canınız sağolsun...
Yemek falan yemeyeceğiz. Selam verir miyim, bak onun da garantisi yok ha...
Şunu da bil: Aç kalsam, sokaklarda sürünsem, bir daha o gazeteye dönmem. Siz bunu yaptıktan sonra, dönmem.
Önce şubat ayından bana olan borcunuzu, içeride kalan, üzerine yattığınız yarım maaşımı ödeyin de ondan sonra bana ders vermeye kalkın, e mi?  “Para işlerine karışmam” diyorsan, “benden genel yayın yönetmeni olmaz” anlamına gelir ki, onu da ben
bilemem.
* Engin Ardıç / Sabah



+++++



Belagat sanatı!!!
Demek Başbakan’ın, dinleyenlere “Bu ne şiddet, bu celal?” dedirtecek üslubu “belagat sanatı”ndan bir örnekmiş; Ertuğrul Özkök’ten öğrendik, lakin “belagat sanatının bu örneği” Özkök’ü irkitiyormuş:
“Başbakan’ın belagatı artık sanat olmaktan çıkıp totaliter bir anlayış haline dönüşüyor” diyor.
Eyvah, eyvah ki eyvah!
Şimdi, başlayacağımız yazıdan sonra, başımıza gelecekleri düşündükçe biz de irkiliyoruz, ya da bizim hüsnü kuruntumuz...

* * *

Efendim, konu şu...
Irak’a sınır ötesi harekâta giden askerimizin, Amerika tarafından geri döndürüldüğü söylentilerine çok kızan Başbakan şöyle demiş:
 “Bu iktidar, siyasi iktidar olarak kimseden emir almamıştır, almaz.”
Bu cümleyi kendilerine yakın “Star” gazetesinden aldık...
İlahi tesadüf, dört yıl önce de, aynı gazetede bir haber yayımlanmıştı (14 Ocak 2004); bu habere göre, Tayyip Erdoğan 3 Kasım 2002’de, ABD Savunma Bakanı Yardımcısı Paul Wolfowitz’e bir garip mektup gönderiyor. Kendisi o tarihte yasaklı olduğu için Başbakan değil, AKP Genel Başkanı, başbakanlık şimdiki Cumhurbaşkanı Gül’de.
AKP Genel Başkanı Erdoğan, Amerika’dan ne istiyor? Önce mektubu okuyalım... “Değerli Wolfowitz, aramızdaki ortaklık ve dostluğun gelecekte de sürmesi için mesajımı ortak dostlar aracılığıyla doğrudan size ulaştırıyorum.
Seçim sonuçlarının bizim Genelkurmay saflarında biraz rahatsızlık yaratmış olabileceğinden, resmi konumunuz gereği hiç kuşkusuz haberdarsınızdır. Bilmenizi isterim ki, onların Türkiye’nin müreffeh ve dünya topluluğunun güvenilir bir üyesi olması ümitlerini parti ve ben de paylaşıyoruz. Ve geçmişte hiç olmadığı kadar birleşmiş olan ülkelerimizin çıkarları için en iyisi olacak şekilde birlikte çalışacağımız düşüncesindeyim.
Bu amaçla Orgeneral Özkök ile mümkün olduğu kadar kısa sürede özel bir toplantı yapabilmeyi ümit ediyoruz. Özel cep numaramız şudur: 0532 7......
Sizinle kişisel olarak görüşmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.
En iyi dileklerimle.
R. T. Erdoğan Genel Başkan”
Bugün belagat sanatının şedit üslubuyla esip gürleyen Sayın Erdoğan, o tarihte, Amerikan Savunma Bakanı Yardımcısı’ndan, kendi ülkesinin Genelkurmay Başkanı’ndan randevu almasını rica ediyor, aracılık istiyor.
Bu mektubu ve bu konuyu 14 Ocak 2008’de bu köşede yazdık, Prof. Erol Manisalı son kitabında buna değiniyor ve şöyle diyordu:
“Bu mektubu, AKP’nin iktidara gelişinde ABD misyonunu çok açık ortaya koyuyor. (AKP, Ordu, Amerika Üçgenindeki Türkiye, Truva Yayınları.)

* * *

” AKP iktidarı kimseden emir almaz... Tamam da, böyle bir mektubu da yazar mı?
İnşallah “belagat sanatı” nın hışmına uğramadan bu sorumuzun cevabını alırız.
* Hasan Pulur / Milliyet

Yazarın Diğer Yazıları