Kâşgarlı Mahmut (3)

TÜRKÇENİN GAZİLERİ

 

Kâşgarlı Mahmut’un Türk dünyasına yeni ufuklar açan bu paha biçilmez eseri 1070’li yıllarda Doğu Karahanlılar bölgesinde yazılmıştır. O dönemde Arapça hem ilim dili hem de kültür dili idi. Buna aynı zamanda Kur’ân dili olduğu gerçeğini de eklersek Arapçanın o gün sahip olduğu nüfuzun boyutlarını tahmin etmek zor olmayacaktır. Kâşgarlı Mahmut’un böyle bir ortamda Türkçenin Arapça ile atbaşı yürüdüğünü, yani aynı seviyede olduğunu belirterek Araplara Türk dilini öğretmek gayesiyle “Dîvânü Lügâti’t-Türk” ü yazıp Bağdat’ta Abbâsî Halifesi Muktedâ Billah’a sunmuş olması takdire şayan bir davranıştır.
Türklük şuurunun öncüsü Kâşgarlı Mahmut, kültürümüzün ana kaynaklarından biri olan söz konusu eserinin girişinde Türkçe ve Türkler hakkında şunları söyler:
 “Gördüm ki yüce Tanrı, devlet güneşini Türklerin burçlarından doğurmuş. Göklerdeki daireleri, onların devletleri çevresinde döndürmüş.
Onlara Türk adını (kendisi) vermiş. Onları yeryüzünün hâkânı kılmış. Asrımızın hâkânlarını hep onlardan çıkarmış. Cihan halkının dizginlerini onların ellerine bırakmış. Onları her halka üstün eylemiş. Doğrulukta onlara (her zaman) yardımcı olmuş. Onlara intisap edenleri, onların hizmetinde bulunanları (hep) aziz kılmış; (bütün) dileklerine erdirmiş. (Böyle kimseleri) kötülerin şerlerinden korumuş.
Oklarının saplanmasından korunabilmek için, aklı başında olanlara, (Türklerin) hâlleriyle hallenmekten başka çare kalmamış.
(Hâlbuki) onlara dert dinletmek ve gönüllerini kazanmak için kendi dilleriyle konuşmaktan daha güzel vâsıta yoktur.
Her kim ki onların diline sığınırsa onu kendilerinden sayıp her türlü tehlikeden kurtarıyorlar. Bunun içindir ki Türk olmayanlar da Türk diline sığınmakta ve bu vesileyle zarar ve ziyandan kurtulmaktadır.
Görüldüğü gibi Kâşgarlı Mahmut, diline ve milletine gönül vermiş bir kahramandır. Türk’e ve Türkçeye duyduğu aşk onu mecnun ederek Türk illerini adım adım dolaşmaya sevk etmiştir. Bu Türk alpereni gezip gördüğü yerlerde Türk diline ve Türk kültürüne âit ne bulduysa büyük bir titizlikle derleyerek bizlere ” Dîvânü Lügâti’t-Türk “ gibi bir kültür hazinesi miras bırakmıştır.
Malum, ” Dîvânü Lügâti’t-Türk “ Arapça yazılmış bir ” lügat “tir. Ancak, gerek ” giriş “te verilen mesajlar gerekse kelimeler açıklanırken zikredilen Türkçe atasözü, deyim ve manzum parçalar o günkü Türk dünyasının bütün cepheleriyle esere yansımasını sağlamıştır. Dolayısıyla ” Dîvânü Lügâti’t-Türk “ XI. yüzyılda yazılmış bir Türk dünyası ansiklopedisi niteliği taşımaktadır.
Diğer taraftan yine “Dîvânü Lügâti’t-Türk” ten öğrendiğimize göre Kâşgarlı Mahmut’un “Kitâbu Cevâhiri’n-Nahv Fî-Lügâti’t-Türk” adlı bir başka eseri daha vardır ki maalesef bugün elimizde yok. Türkçenin nahvinin anlatıldığı böyle önemli bir eserin geride hiçbir iz bırakmadan kaybolup gitmiş olması dilimize karşı göstermiş olduğumuz kayıtsızlıktan başka ne ile izah edilebilir?
Kısacası “kendi milletinin diğer milletlerden, yalnız silah kuvvetiyle üstün olmadığını; dil, kültür ve medeniyet bakımından da Türklerin büyük mâzîsi ve büyük geleceği olduğunu meydana koymak ve bunu Türk olmayan milletlere haber vermek maksadıyla bir ömür boyu çalışan” Kâşgarlı Mahmut’a ve onun vücuda getirdiği kültür mirasına sahip çıkamamışız. Kâşgarlı Mahmut’un dil ve kültürüne karşı göstermiş olduğu hassasiyeti millet olarak daha sonraları sürdürebilmiş olsaydık eminim gerek Türkçe ve gerekse Türk kültürü bugünkünden çok daha ileri noktalarda olurdu.
Doğumunun 1000. yıldönümünde Kâşgarlı Mahmut’u rahmetle anıyoruz...

Yazarın Diğer Yazıları