Orta Doğu’da her yeni çatışma, çoğu kez anlık bir patlama gibi aktarılıyor: Bir roket, bir saldırı, bir misilleme. Oysa bu krizler tesadüf değil. Arkasında yıllara yayılan stratejik hesaplar, raporlar ve devlet aklı var. İsrail’in bugün Filistinlilere uyguladığı politikalar, salt bir güvenlik refleksi değil; 1980’lerden bu yana yazılmış planların pratikteki yansımalarıdır.
Yinon Planı: Parçala ve Yönet
1982’de İsrailli diplomat Oded Yinon, “İsrail için Strateji” başlıklı raporunu yayımladı. Bu belge, İsrail’in güvenliğinin komşularının zayıflatılmasına bağlı olduğunu savunuyordu. Irak’ın etnik ve mezhepsel fay hatlarından bölünmesi, Suriye’nin parçalanması, Lübnan’ın kalıcı bir iç savaşla meşgul edilmesi…
Kısacası Yinon, İsrail’in etrafında güçlü ulus-devletler yerine küçük, birbirine düşman unsurlar görmesini stratejik çıkar olarak tanımlıyordu. Bu öngörünün doğruluğunu anlamak için son kırk yıla bakmak yeterli: Irak’ın işgal sonrası üçe ayrılışı, Suriye’nin on yıllık iç savaşla harap edilmesi, Lübnan’ın daimi siyasi krizleri.
A Clean Break: Oslo’nun Çöküşü
1996’da Netanyahu’ya sunulan A Clean Break: A New Strategy for Securing the Realm raporu, Yinon’un vizyonunu yeni şartlara uyarladı. Oslo sürecini “yanlış yol” ilan ediyor, İsrail’i daha saldırgan bir güvenlik politikası izlemeye çağırıyordu.
Raporun temel başlıkları şunlardı:
• Filistin’le barış masalarını dağıtmak, tavizlerden geri dönmek.
• Suriye ve Irak gibi rejimleri Batı’yla işbirliği içinde zayıflatmak.
• ABD’yi stratejik sponsor yapmak.
Bugün Oslo süreci tarihe gömüldüyse, Filistin Yönetimi etkisizleştiyse, Suriye iç savaşa mahkûm olduysa ve ABD’nin desteği hiç olmadığı kadar güçlüyse, Clean Break’in satırlarını günümüzde görmek mümkündür.
Modern Nazizmin Pratikleri
İsrail’in bugün Gazze’de ve Batı Şeria’da uyguladığı politikalar, modern bir Nazizmin işleyişidir. Çünkü Nazizm bir döneme özgü değildir; bir zihniyettir. Kendisini üstün gören, ötekini yok sayan, kitlesel cezalandırmayı meşru gören zihniyetin adıdır.
Gazze’de uygulanan abluka, su ve elektriğin kesilmesi, fosfor bombalarıyla vurulan mahalleler, yerle bir edilen hastaneler… Bunlar tek tek askeri yanlışlar değil, bilinçli bir stratejidir. Tıpkı 1940’larda Yahudilerin varlığına yönelik politikaların sistematikliği gibi, bugün Filistinliler de kolektif olarak hedef alınmaktadır.
ABD’nin İkiyüzlülüğü
Burada ABD’nin rolü kilit önemdedir. Washington yönetimi, İsrail’in her saldırısını “meşru müdafaa” olarak tanımlıyor. Üstelik sadece diplomatik destek değil, devasa askeri yardım da sağlıyor.
2023 verilerine göre ABD’nin İsrail’e yıllık askeri yardımı 3,8 milyar dolar. Bu miktar, dünyada hiçbir ülkenin başka bir devlete sağladığı düzenli yardım seviyesine ulaşmamıştır. ABD’nin gönderdiği mühimmat ve hava savunma sistemleri olmasa, İsrail’in bu ölçekli saldırıları sürdürebilmesi mümkün değildir.
Ayrıca ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde İsrail’i eleştiren karar tasarılarının 50’den fazlasını veto etti. Kısacası İsrail’in işlediği suçlara yalnızca göz yummuyor; onları uluslararası zeminde meşrulaştırıyor.
Müslüman Ülkelerin Sessizliği
İslam dünyasının tepkisi ise adeta Yinon’un öngördüğü zaafların teyididir. Mezhepsel ayrışmalar, iktidar kaygıları ve bölgesel rekabetler nedeniyle ortak bir tutum alınamıyor. Körfez ülkeleri ekonomik çıkarlarını, Türkiye ve Mısır gibi ülkeler iç politik hesaplarını önceleyerek sessizliğe gömülüyor.
Oysa Kudüs sadece Filistinlilerin değil, bütün İslam coğrafyasının onurudur. Gazze’de akan kan sadece bir halkın değil, bütün bir ümmetin meselesidir. Buna rağmen bugüne dek sahada caydırıcı tek bir adım atılmamıştır.
Çarpıcı Rakamlar
• Son on yılda Gazze’deki operasyonlarda ölen Filistinli sayısı 30 bini aştı; bunların yaklaşık %40’ı çocuk.
• Batı Şeria’da 2022–2024 arasında yerleşimci saldırılarında öldürülen sivil sayısı binin üzerinde.
• Gazze’de abluka nedeniyle işsizlik oranı %50’nin üzerinde, yoksulluk oranı ise %80’e ulaştı.
• BM verilerine göre Gazze’de her 10 dakikada bir çocuk hayatını kaybediyor.
• Buna karşılık İsrail, ABD’den aldığı yardımla Ortadoğu’nun en güçlü hava kuvvetine ve dünyanın en gelişmiş füze savunma sistemine sahip.
Bu rakamlar, sahadaki asimetrinin, yani modern Nazizmin ne denli çıplak olduğunu gösteriyor.
Tarihin İronisi
İsrail, güvenlik için komşularını parçalamayı seçti; ama ortaya çıkan sonuç daha fazla kaos, daha fazla yalnızlık oldu. İsrail halkı tarihte hiç olmadığı kadar korku içinde yaşıyor. Çünkü güvenliği başkalarının yok edilmesine bağlayan hiçbir devlet uzun vadede huzura kavuşamaz.
Tarihin ironisi şudur: Yahudilerin en büyük travması olan Nazizm, bugün İsrail’in devlet aklına dönüşmüştür. Ve bu zihniyete sessiz kalanlar da en az uygulayıcılar kadar tarihin mahkemesinde yargılanacaktır.
Vicdanın Sessiz Çığlığı
“Sumud” direniş ve sebat demekti; aslında Gazze halkının ruhunu taşır. Ama İsrail, Sumud’un “Umut Filosu” olmasına da izin vermedi. Böylece sadece insanların değil, S(umud)un da ablukaya alındığını bütün dünyaya gösterdi.
Gazze’de bombaların altında bir annenin çocuğunu kollarına sarışı…
Batı Şeria’da yıkılmış evinin enkazından çıkan küçük bir oyuncak…
Lübnan sınırında sirenler eşliğinde okula gidemeyen çocuklar…
Yinon’un satırları, Clean Break’in soğuk önerileri, Pentagon’un hesapları… Hepsi bir yana; o annenin gözyaşı tarihin gerçek kaydıdır.
Bugün dünyaya düşen görev, bu kaydın hangi tarafında duracağımıza karar vermektir. Sessiz kalanlardan mı olacağız, yoksa insanlığın ortak vicdanına ses verenlerden mi? Çünkü unutmayalım: Hiçbir Nazizm sonsuza kadar sürmedi, ama her seferinde insanlık vicdanı en ağır sınavını verdi.