Adı üstünde yapay…

Hayallerin ateşi mi? Zihnimizin külü mü? Rüyalar mı gerçek oluyor yoksa kabuslar mı? Karar veremiyorum? Gerçekten korkmaya başladım. Eskiden okullarda konu verilir, kompozisyon yazmamız istenirdi. Herkes kendi ruhunun derinliklerine dalar, kelimelerle mücadele eder, bilgi birikimiyle en güzel cümleleri bulmaya çalışırdı. Ve işin sonunda, öğretmenin seçtiği kompozisyon okunurdu. Yeteneğimiz ve kelime haznemiz yazımıza yansırdı. Zihnimizden kâğıda dökülen o cümleler, emeğimizin aynası olurdu.

Günümüzse karabasan. Her işi becerebilen telefonlar, kontrolü ele aldı. İstenen bilgiler telefon uygulamalarına giriliyor ve saniyeler içinde “kusursuz” sonuçlar çıkıyor. Oysaki kusursuz sanılan sonuç, mekanik bir ruhsuzluk. İnsana haslık hissedilmezken, buram buram yapaylık.

Daron Acemoğlu, “Teknoloji liderleri, kendilerini teknolojinin gücünü insanlara hediye eden Prometheus rolüne bürünmeye meyillidirler. Bu durumda yapay zeka da Prometheus’un insanlara hediye ettiği ateş oluyor” der.

Şunu soruyorum: Prometheus’un bize verdiği bu ateş, beynimizde yeni lambalar mı açacak, yoksa zihnimizi yakıp, kül mü edecek?

Önce rehberler, not uygulamaları hafızamızı köreltti. Sonra arama motorları, araştırma duygumuzu yok etti. Şimdi de yapay zeka bizim yerimize düşünmeye başladı. Biliyoruz ki kullanılmayan kas işlevini yitirir. İşte günümüz dünyasında tam da bu isteniyor. ‘Beynimizi bir köşeye bırakıp, sadece tüketmeye ve nefes almaya odaklanmamız.’

Birileri kulağımıza resmen şöyle fısıldıyor; “Sakın düşünme. Sadece yaşa. Biz senin yerine her şeyi hallederiz…” Bu da biçokları için cazip.

Ben ressamım. Bir resme başlamak için önce hissederim. Sonra hislerimi yoğurur, sentezlerim. Ardından çizime dökerim. Eskizimi düzenleyip, kompoze ederim. En son renklendirir, fırçamla tuvale aktarırım. Ta ki resim bana, “Ben oldum, hissettiğini izleyiciye geçirebiliyorsun.” duygusunu verene kadar. Bu rutin bazen bir hafta, bazen bir ay, bazen de bir yıl sürer.

Şimdilerdeyse; ‘Yapay zekacığım; bana kafasında çiçekli toka olan bir bal porsuğu resmi yap. Ama Van Gogh tarzında olsun.’ diyorsun, çeşit çeşit döktürüyor. Hem de şipşak. Peki o zaman ben neden tuvalin başında günlerimi harcıyorum? “Artık düşünmeme, eskizler hazırlamama gerek yok mu? Hayır. Kabul etmiyorum. Sanırım çağ dışıyım. Kim bilir?”

İlk başlarda faydalı gibi görünüyor. Zamandan tasarruf, emekten tasarruf, her şey çabucak. Belki işlerimizi kolaylaştırıyor. Ama beynimiz hissetmeyi, düşünmeyi bırakıyor. Hazır bilgiye ve hazır görsele kolayca ulaşıp, emek harcamak, çalışmak istemiyor?

Zaten çağımızın hastalığı ‘unutkanlık’. Alzheimer ve demans, her geçen gün daha çok insanı etkiliyor. Sağlık hizmetleri gelişti, bilinçli beslenmenin ve spor yapmanın artmasıyla, yaşam süreleri uzadı. Ama uzun yaşam, zihinsel çöküşü de yanında getirdi. Geleceğimiz sıkıntılı. Çok övündüğümüz “insan zekası” tehlikede.

Zahmetsiz başarılar hedefliyoruz. Mutluyuz, çünkü yorulmuyoruz. Ama beynimiz durmaya başladığında, farkına varmamız için çok geç olacak.

Telefonumda yapay zeka uygulamaları bulundurmuyorum. Sadece çirkin çıktığım fotoğraflara müdahale etmek için bir uygulamam var. O da insanların gözleri kanamasın diye!..

Şaka bir yana, ben bir tekno-kötümserim. ‘Hazır düşüncelerle dolu bir dünya, sonunda düşünen kimseyi bırakmayabilir.’ korkusu taşıyorum. Tek düşünenler, düşünmeyi engelleyecek program hazırlayanlar olacak diye de çok endişeleniyorum…

*Yapay zekaya; “Kendine salla” dedim. Yukarıdaki yazı çıktı. Kim daha akıllı…

Yazarın Diğer Yazıları