"Allah rahmet eylesin"le, "Allah ıslah etsin" arasında bir yerde...

En zor "son görev"lerden biri.

Ozan Arif için yazılması gereken çok şey var.

Yazılmaması gereken çok şey var.

Yazılması gereken ama yazmak istemediğim çok şey var.

Yazılmaması gereken ama yazmak istediğim çok şey var.

Kimilerini kırabilir.

Kimilerini kızdırabilir.

Kimilerine ağır gelebilir.

Kimilerinin zoruna gidebilir.

Kimilerinin konforunu bozabilir, keyfini kaçırabilir.

Hiçbir gönlü okşayamayabilir...

Sanırım bugün hiçbirini yazmak için doğru gün değil.

***

Bizim kuşak Ozan'ı Ozan yapan günlere, onun "sürgün"den vatanına seslenişine, bu seslenişin öz yurdunda, kendilerini "evladı" saydıkları "devlet"in gazabına uğramış halde bulan ülküdaşları üzerindeki tesirine şahit olmadı. 

Bayılana kadar dövülen, tazyikli suyla ayıltılan, jiletlenen, toplanan, üstlerinde sigara söndürülen, kendi dışkısını yemeye zorlanan, tırnakları sökülen, yaraları tuzlanan, avuç içlerinden çarmıha çakılan, ölmek için Allah'a yalvaran insanların bir "böyle gitmez bu devran" dizesiyle silkinebilmesinin nasıl mümkün olabildiğini idrak etmesi zor bu nedenle... Yaşarken öldürülen onca insanın üç beş dakikalık bir deyişle nasıl "çelik gibi zinde" hissedebildiğini anlamayabilir. Bir kıtanın, bir dizenin, bir selamın nasıl en profesyonel psikolojik desteklerden, terapilerden daha etkili olduğunu, ruhla birlikte nasıl sanki kana da karıştığını çözemeyebilir.

Dolayısıyla...

Bizim -aileden ülkücü olanlar hariç- kuşakta "Ozan"la "hareket"in ilişkisi çok da doğru kavranamamış olabilir.

Sözüm onlara değil.

Ama -Ozan'ın üslubunu hiçbir zaman çok da benimsememiş biri olarak yazıyorum- bizden önceki kuşağın bu "bağ"a vakıf olduğu halde bir "kuru baş sağlığı" için izin bekleyen kişilerini Allah ıslah etsin!

Son günlerinde "içi aynı aşkla dolu olduğu halde, dünyevi kaygılarla görüşmeyi ahirete erteleyen eski dost"larını Allah ıslah etsin!

-Hepimiz birbirimizi biliyoruz da- Kul bilmezse de hepinizi bilen, nasıl hâlâ arabalarınızda gizli gizli "ülkücü derler bize" dinlediğinizi bilen Allah var; en insani sancıları, acıları bile siyasetin dengelerine tahvil edip içine atanları ıslah etsin!

***

"Üç kardeştik bir zamanlar; o toprakta, sen zindanda, ben sürgün"den, "üç kardeşiz bugün hâlâ, o toprakta, sen iktidar kapısında, ben sürgün"e evrilen bu yürek yangını mı, "ülkülerinin, ülkücülüklerinin mürüvvetini göremeden, helalleşemeden, "sevdiğine dargın", gözleri açık giden"lerden kalan kahır mı acıtan bu kadar bilmiyorum.

Allah rahmet eylesin.

O tam olarak öyle değil...

Ozan Arif'in ölüm haberini verirken "Antikomünist ve ırkçı türküleriyle bilinen Arif" tanımlamasını kullanarak kendince ideoloji yapan gazete için küçük bir düzeltme:

Ozan, "Komünizme, faşizme, kapitalizme ve her türlü emperyalizme karşı" söyledi türkülerini.

OZAN'IN VEDASI...

Gülemedim şöyle bir gün,

Senelerim geçti sürgün

Gönül sevdiğine dargın,

Aha geldim, gidiyorum.

Arif der ki: bunca yıl ay

Geldi geçti vay dünya vay!

Yaşamaksa yaşadım say,

Aha geldim, gidiyorum.

Ozan Arif

SORU-YORUM

"Karşımıza soğan-sarımsakla çıkmayın" ne demek; vampir misiniz?

Ne oluyor "kadın" olunca

AK Parti Genel Başkanı, İYİ Parti Genel Başkanı'nın gıda fiyatlarına dönük eleştirilerine cevap verirken, söze "çıkmış bir genel başkan kadın" diye başlıyor.

Yani?

"Kadın" olunca ekonomiye dair görüş beyan edemez mi?

"Kadın" olmasının o eleştiriyi yapıp-yapmaması üzerinde nasıl bir etkisi var?

Sıradan bir siyasi eleştiriye cevap verirken muhatabının "kadın"lığını vurgulamanın sebebi ne ola;

Cinsiyetçilik mi?

Küçümseme mi?

"İTİRAZ ET"TİM!

Yiğidi öldür hakkını yeme; şu ana kadar takip edebildiğim adaylar içinde "hedef kitleye en uygun kampanya"yı Cumhur İttifakı'nın MHP'li Beşiktaş Belediye Başkan Adayı Serkan Toper yürütüyor.

Kampanyasının temel sloganlarından biri "itiraz et". "Her şeye karşı Çarşı"nın "muhalif" ruhuna en yakışır ifadelerden biri.

-Çok da sevdiğim biridir- Toper'in çağrısına uyup itiraz ediyorum:

Ülkede "itiraz edenler"in hali ortadayken nasıl olacak o iş?

 

Yazarın Diğer Yazıları