
Âşık Edebiyatı Gelenekleri İçinde Tokatlı Âşıkların Yeri ve Önemi yazılarımın beşincisinde “tarih bildirme” konusunu ele almak istiyorum. XV. Yüzyıldan itibaren Divan Edebiyatında Arap harflerinin her birine bir sayısal değer yükleyerek doğum, ölüm, düğün, zafer, felaket, deprem vb. çeşitli olayların meydana geldiğini hatta bir binanın yapılış tarihini EBCED hesabı diye adlandırılan bir teknikle tarih saptama işlemine tarih düşürme denir. Tarih düşürme işlemi Âşık Edebiyatında da Divan Edebiyatının etkisi ile uygulanmaya başlamış ve zaman içinde gelenek haline dönüşmüştür.
Tokatlı âşıklar da, kıtlık, yangın, sel felaketi, salgın hastalık vb. toplumu yakından ilgilendiren sosyal hayatla ilgili olaylarla, kendi doğum tarihlerini şiirlerinde şi vakanüvistler gibi kaydetmişlerdir.
Âşıkların şiirlerinde geçen tarihlerin Halk Edebiyatı araştırma ve incelemelerinde büyük önemi vardır. Bu tarihlerle o âşığın yaşadığı çağ ve çoğu zaman da hayatta olduğu yıllar belirlenebilmektedir.
Âşıklar XVII. yüzyıl sonuna kadar Hicrî takvimle tarih bildirmiş, XVIII ve XIX. yüzyılla XX. yüzyılın başlarında ise Rumî takvime göre tarih belirtmişler, l926’dan sonra da bugün kullandığımız milâdi takvime göre tarih bildirmişlerdir.
Hicri takvime göre tarih bildirme:
Zile fukarası halleri ey can
Dinlersen eyleriz muhtasar beyan
Sene doksan bire yakın kalınca
Şiddeti şitadan halleri yaman (Sezaî)
Hicri l291, miladi 1874 olup Zile ve çevresindeki büyük kıtlığın tarihî bildirilmektedir.
Rumi takvime göre tarih bildirme:
Bin üç yüz otuzda hesab-ı rumi
Gözüm gördü koptu harbi umumi
Top tüfekle eylediler hücumu
Nice yüzbin canlar kurban göründü
Rumi 1330, miladi l914’te Birinci Cihan Savaşı’nın başlangıcını; Zileli Âşık Kâmilî de, İlk dörtlüğü:
Sene bin iki yüz kırk dokuz oldu
Bu insanlar pek tamaha geldiler
Bir ihrak erişti şehri Zile’ye
İşiten ehli dil cümle geldiler
biçiminde olan şiirinde meşhur Zile yangınını tarih düşürüp belgelemiştir.
Miladi takvime göre tarih bildirme: Zile’nin önemli âşıklarından Sadık Doğanay da doğum tarihini dizelerinde belgelemiştir.
Otuz üç de doğdum Yücepınar’da
Ömrüm geldi geçti kurtulamam da
Başım hâli değil dertte belâda
Zalim talih kader sana ne deyim (Sadık Doğanay)
Âşıkların, kimi zaman ölçü ve söyleyiş gereği tarih bildirirken kendilerine göre ve anlaşılacak bir biçimde kısaltmalar yaptıkları da görülür.
- Nazire Söyleme
Aslında divan edebiyatına ait olan nazire, bir şairin şiirini, diğer bir şair tarafından, aynı uyak ve ölçüde olmak üzere benzer biçimde yazma demektir. Bir başka deyişle bazı kuralları gözeterek bir eseri ustalıkla taklit etmektir. Divan edebiyatının etkisi ile halk şiirinde de yaygın olarak kullanılmış, gelenek haline dönüşüp güzel örnekleri verilmiştir.
Nazire biçim ve içerik olarak aslına bağlı kalınarak yapılır. Nazire yapma işine de tanzir adı verilmektedir. Usta âşık şiirinin beğenilip tanzir edilişine memnun olduğu gibi, bir usta âşığın şiirine nazire yazan da ustalığını kanıtlamış olduğu için gurur duyar. Şiiri tanzir edilen de tanzir eden de memnun olur. Tokatlı pek çok âşığın ustaca uyguladığı bu biçimde, Ceyhunî’nin:
Evvelce ateş püskürürken ağzımdan
Şimdicik pamuğu yakamaz oldum
Tab’ü fer kesildi iki gözümden
İpliği iğneye takamaz oldum
diye başlayan şiirine Hüznî tarafından:
Kırcı boran duman tuttu dağları
Kapıdan dışarı çıkamaz oldum
Esti bad-ı hazan bozdu bağları
Bağıma bahçeme bakamaz oldum
biçiminde nazire yazılmıştır.
Zileli Ceyhunî’nin on dörtlükten oluşan, ilk ve son dörtlüğü:
İnkisar eylesem yazıktır sana
Döşek üzre yan gelesin sevdiğim
Ağzından burnundan hicran yerine
Parça parça kan kusasın sevdiğim
*
Ne düşmşsün Ceyhunî’nin kasdına
Zebaniler yapışalar destine
Dokuz ay yatasın bir yan üstüne
On bir ayda can veresin sevdiğim
biçiminde olan destanına Tokatlı Nurî’nin üç dörtlükten oluşan ve son dörtlüğü:
Ne düşmüşsün buNuri’nin kasdına
Yakan geçsinzebaniler destine
Dokuz ay yatasın bir yan üstüne
On bir ayda can veresin vay sebep
biçiminde olan bir naziresi bulunmaktadır.
Zileli Ârifî çıraklarından Zileli Lütfî ve Zileli Remzî’nin:
Neş’e müdam endamın keyf etti beni câmın
Olsun bize İn’amın doldur ver bâde sâki (Lütfi)
*
Sânih oldu ibtihaç harf olundu imtizaç
Benim derdime ilaç işte bu bâde sâki (Remzi)
biçimindeki dizelerle yüklü deyişleri naziredir. Seyranî'nin bir dörtlüğünde:
Nice defterlerden isim sildirdin
Gelmedi hiç senden ses kara bahtım
Bahtın gemisinde yelken yok bildin
Durma lodos gisi es kara bahtım
dediği şiirine. Tokatlı Nuri :
Yine defterlerden silmişler beni
Duyunca bir çirkin ses kara bastım
Sandılar gemimin yoktur yelkeni
İnadına coşkun es kara bahtım
biçiminde ustaca bir nazire yazmıştır. Örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Âşıklık geleneklerinin tümünün en iyi ve en temiz Türkçe ile uygulandığı yörelerin başında Tokat Gelmektedir. Bu geleneğin çarhından çıkmış bir grup Tokatlı âşığı şu şekilde sıralamak mümkündür. Bir şiirinde:
Ârif isen yüksek olma türâb ol
Yerde biten yüze kimse basamaz
diyen Âşık Hüseyin; Yatırlar Destanı’na:
Niçin beğenmezsin şehri Zile’yi
Şeyh Ethem Çelebi bunda yatmaz mı
biçiminde özgün bir söylemle başlayan Seyid Derviş; Âşık Remzî’ye gelip, yaptırdığı bir çeşmeye ısrarla kitabe yazdırmak isteyen halk arasında iyi tanınmayan bir esnafa, hemen oracıkta:
Çaldın çırptın yaptırdın bir çeşme
İç suyunu kişne ha kişne
yazıp eline tutuşturan Remzî; Bir deyişinde:
Hey benim sevdiğim seni bu yerden
Alıp kaçsam da bir, kaçmasam da bir
Gizli sırlarımı dosta düşmana
Gayrı açsam da bir açmasam da bir
diyen Arifî; Bir deyişinde:
Der ki İsmail’im bu bir nur idi
Akıl fikir ermez bu bir sır idi
Bizim bildiğimiz Ali bir idi
Şimdi her köyde Ali eylediler
diyen Âşık İsmail; Bir şiirinde:
Zile dilberine meyil vereli
Aklımı başımdan yel aldı gitti
gibi Karacaoğlan edalı deyişleriyle ünlü Âşık Ali; Bir deyişinde:
Âşık olan kelamından bellolur
Hayır işi şerre yazmaz âşıklar
Mürşit meydanında pişer hallolur
Nefsi emareye uymaz âşıklar
gibi ustalık eseri deyişi ve:
Zefil Necmi dünya bana dar oldu
Masiva elinden işi zor oldu
Feryadı figanım ahü zar oldu
Saz oldu vücudum tel ne ilazım
biçiminde yöresel söyleyişi ustalıkla kullanan Tokat yöresi âşıklarının sadece birkaçıdır.