Asıl konuya gelememek!
Cumhurbaşkanlığı kabinesi sonrası Erdoğan: "Anayasa'nın ilk 4 maddesiyle partimizin, Cumhur İttifakı’nın bir sorununun olmadığını, bu tartışmaların sürece katkı sağlamadığını ifade etmek istiyorum."
MHP Grup toplantısında MHP lideri Devlet Bahçeli...
Anayasa'nın 3. maddesini hedef alan Numan Kurtulmuş'a sert sözler sarf eden Bahçeli, "Devlet millettir, millet de devlettir. Devlet, ülkesi ve milletiyle bir ve bütündür. İkisini birbirinden ayırmak, ayrı değerlendirmek, zaman zaman da çatıştırmak fahiş bir yanlış olmanın yanı sıra devlet onurunu hazmedemeyen nevzuhur demokrat yobazların handikap ve hüsranıdır" dedi.
Bahçeli, "Devleti milletten ayırmak, milleti devletten ayrıştırmak su katılmamış bölücülüktür ve çok tehlikelidir" tepkisini gösterdi.
Bu iki cümlenin de muhatabı ortak aslında ama ilk cümle ile ikincisi arasında geçen zamanda bizler kendimizi gerçekten hayal görüyor zannedebilirdik. Sayın Cumhurbaşkanı tarafından Anayasanın ilk 4 Maddesi ile ilgili bir sorunlarının olmadığını söylediği konuşmaya neden gerek duyulduğu aslında son derece açıktı. Her ne kadar hangi sürece katkı sağlaması gerektiği ve sağlamayacağı açık olmasa da.
Lakin kabine toplantısından sonra birçok kişi gibi ben de aslında Sayın Numan Kurtulmuş, toplumu bu düşüncelere sevk eden bir ifade kullanmamış bu durum tamamen bizim uydurmamızmış gibi hissettim.
Allah’tan dün MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli de konuyu tam da Numan Kurtulmuş’un söylediği yerden eleştirdi de en azından ben hayal görmediğimi ve Sayın Kurtulmuş’un 3. madde konusunda enteresan bir değerlendirme yapmış olduğu hakkında yanılmadığımı görerek ruh sağlığım açısından mutlu oldum.
Öyle anlaşılıyor ki, Sayın Numan Kurtulmuş, Anayasanın 3. maddesi hakkındaki biraz da zor anlaşılır açıklamalarını ya tamamen kendi tercihi ile yapmış, ya bu açıklamadan ittifak üyeleri arasında sadece AKP tarafının haberi vardı.
En azından alt okuması yapmadan, sadece beyan üzerinden gittiğimizde fotoğraf böyle. Her ne ise Sayın Bahçeli’nin grup konuşmasında çözüm süreci üzerine yaptığı değerlendirmeler de konuya eklendiğinde iktidar tarafının bizim anlamadığımız özel bir dil geliştirdiği ve o dilin kendi aralarında henüz tam olarak oturmadığını görmek mümkün.
Anayasanın ilk 4 maddesi üzerinden toplumun sinir uçlarına sinyaller gönderip o arada hem HÜDA PAR ve DEM Parti gibi partiler üzerinden tartışmalar oluşturmak, çözüm süreci gibi tecrübeleri halkın gündemine yeniden taşıyıp, arada bir de bunları ‘nereden çıkarıyorsunuz’ diye insanların kendilerinden dahi şüphe etmesini sağlamak bu yeni dilin deneme aşaması sancıları olarak algılanabilir belki de.
Her ne ise biz epey bir zamandır yeni Anayasa ile çözüm sürecinin yeniden olup olmayacağı ile muhatabız. Gündemimizin temeli bu yani. Oysa ben de toplumun büyük çoğunluğu gibi ülkenin asıl sorunlarının çok daha farklı olduğunu düşünen fanilerdenim.
Yani mesela eğer 100 bin lira ve üzerinde bir limitle bankalar tarafından borçlanma hakkına sahip olduğum tespit edilmiş ise bu benim zengin olduğum ve bu durumda elbette üzerime düşeni yaparak, Savunma Sanayisi’ne destek olmam gerektiği anlamına geliyormuş. Yani aslında kredi kartı dediğimiz enstrüman ile birçok insan gibi hayatta kalma şartlarını zorlayarak borç transferleri ile yaşıyor olmak bir zenginlik emaresi olarak algılanabilirmiş.
Lakin mesele bankaların borçlanma enstrümanınızdan faiz almak için artırdığı limitlere itiraz etmemeniz olarak tanımlanabilir bu aşamada. Yani sizler hayatta kalmak adına 99 bin liralık bir harcama limiti ile yetinmelisiniz diyor bize sistem şu anda eğer daha fazla borçlanmayı göze alıyor iseniz, o zaman Savunma Sanayi için de yılda 750 lira ödemeniz de mahsur yok.
Aslında gerçekten bu 750 liralar çok da bütçeyi sarsacak rakamlar değil. Savunma Sanayimiz açısından devletimizin de ihtiyacı varsa elbette feda olsun. Lakin insan o arada sormadan edemiyor, bu ekonomik şartlarda borçlanarak yaşamak durumunda olan insanların borç limitleri üzerinden mi yapılmalı bu tasarruf yoksa mesela kur korumalı mevduat sistemi üzerinden parasına para katan mutlu azınlık üzerinden mi?
Neticede vergi temel olarak kazanandan alınan bir şeydir. Örneğin Kur Korumalı Mevduat sahipleri de rahmetli Erbakan tarafından rantiyeci olarak tanımlanan sınıftan görülebilirdi. Her ne ise ben kendi adıma devletimden uzlaşma talep ediyorum. Yani vergi borçları milyonları bulduğu için uzlaşmalar yolu ile o borçlarının büyük çoğunluğu silinen iş adamları gibi ben de uzlaşmaya tabi olmak istiyorum. Bu şekilde savunma sanayine 750 lira vermekten kaçan vatan hainlerinden biri olmak istemiyorum.