Atatürk nasıl dolandırıldı

Atatürk nasıl dolandırıldı

Atatürk nasıl dolandırıldı


Halkının özgürlüğü için iletişime önem veren Atatürk bir gazete çıkarmak isteyince başına neler geldi? İşte o günlerde yaşananlar...


Tarih 13 Kasım 1918- İstanbul

Atatürk Adana’dan gelen trenden Haydarpaşa Limanı’na ayak bastığında derin bir soluk çekti ciğerlerine. Gördüğü manzara karşısında hayretler içinde kaldı. Aslında beklediği bir görüntüydü. 55 düşman gemisi birbiri ardına İstanbul limanına girmekteydi.

Karşı sahilden sevinç naraları Haydarpaşa’dan duyuluyordu. Yanındaki yaveri Cevat Abbas Gürer'e döndü ve “Geldikleri gibi giderler” dedi kaşlarını çatarak...

Cevat Abbas söz aldı:

- Size nasip olacak, siz bunları kovacaksınız Paşam!” dedi.
Gülümsedi, aklında şekillenmeye başlayan vatanını kurtarma planlarını bir an için yeniden geçiriyor gibi daldı, sonra: “Bakalım!”dedi...

600 yıllık imparatorluk işgal ediliyordu. Halk perişandı. Özgürlükleri ayaklar altındaydı. İşgal kuvveti askerleri kadınların namuslarına bile göz dikmişti...

Kalacağı Pera Palas’a yerleşti. Pencereden caddedeki sevinç naraları atanları izlerken derin düşüncelere daldı... Parası azalıyordu...Kiralık bir eve ihtiyacı olduğunu düşündü. Zira, görüşeceği kendi gibi düşünen dostlarını uygun yani gizli bir örgüt evinde buluşturmak onlarla konuşmak plan yapmak istiyordu.. Bunun için bir gazete çıkarmayı planlıyordu...

Düşündüğünü kısa bir sürede devreye soktu. Minber adında küçük ölçekli bir gazete kurulacaktı. Ama parası çıkışmıyordu. İşte tam o günlerde kendisini ziyarete gelen Binbaşı Ali Rıza bey kendisini bir tüccar ile tanıştıracağını söyledi.

Ali Rıza Bey:

- Bütün bu işlerin başarılması için her şeyden önce sizlerin geçim derdinden uzak kalmanız gerekir. Paranız var mı? Yaşamınızın devam etmesini sağlayacak paranız yoksa rahat bir kafa ile çalışamazsınız. Artık bir göreviniz yok, böyle arkası gelmeyen masraflara dayanamazsınız, paranızı bir ticarete koyalım.

Atatürk’ün yanıtı, “Ama ben ticaret bilmem ki…” oldu. Binbaşı Ali Rıza Bey tanıştırdığı kibar tüccarın paralarını değerlendirebileceğini, düzenli bir gelir elde edebileceklerini söyleyince Atatürk arkadaşı Fethi Okyar Bey’i yaveri Cevat Abbas’ı tüccarın bürosunda buluşturdu. Tüccar tatlı diliyle üçünü de etkiledi ve ellerindeki bütün paralarını alarak birkaç ay içinde paralarının katlanarak artacağını söyledi.

Gazete yayın hayatına başlamıştı. Adı Minber’di. Ortağı Ali Fethi Okyar idi. Günlük çıkacaktı. Gazetenin başında Fethi Bey vardı, imtiyaz sahibi ve sorumlu müdürü ise Dr. Rasim Ferit'di. Gazetenin çıkış amacı Fethi Beyin eski partisi İttihat ve Terakkiye olan haksız saldırıları önlemek ve doğruları yazmak, Tevfik Paşanın parlamentoda güvenoyu almasını engelleyici yazılar yazmak, Fethi Bey tarafından yeni kurulan Osmanlı Hürriyetperver Avam Fırkası'nın sözcülüğünü yapmaktı.

Sermayesinin yanına Fethi Bey’inkini de koyarak tefeciye gitti. Oysa annesi Zübeyde Hanım'ın içine doğmuş olacak ki; “ Sakın paranı elinden kapmasınlar a oğul?” demişti.

Para tefeciye verildi, ticaret yapacaklarına dair söz alındı sözlü bir anlaşma yapıldı. Fethi Bey tefecinin ofisinden çıkarken, “ Paşam kontrat bile yapmadık” dedi. “ Ne kadar kibar bir beyefendi, paramızı saymadan aldı görmedin mi” diye yanıt aldı.

Tefeciye verilen paranın 150 lirası da Yaveri Cevat Abbas’a aitti.

Tefeciye verilen parayla toptan incir alınacak İzmir'den bir yelkenliyle yola çıkarılıp uğranılan limanlarda ve İstanbul'da satılacaktı. Paşa annesine alacağı evin hayalini kuruyordu...

Günler geçti, haftalar geçti ne yelkenli geldi, ne incir. Mustafa Kemal soluğu Fethi Bey'in yanında aldı. Fethi Bey soğukkanlılıkla söyledi sözlerini:

- Ne yelkenlisi, ne inciri birader... Mükemmel dolandırıldık...

Paşa yine de kandırıldıklarını düşünmüyordu. Fethi Bey'e inceden de kızdı:

- Sen de hep böylesin. Her şeyin fena taraflarını bulursun... dedi, yanından ayrılıp kendisini ticaret sözü veren tefeciyle tanıştıran arkadaşı Ali Rıza Bey’e gitti, İzmir'den yola çıkan teknenin battığını(!) öğrendi.

Yüz elli lirasını kaybeden Yaver Cevat köpürdü. Hemen tefeciyi takibe aldı ve çok geçmeden Galata Köprüsü üzerinde yakasına yapıştı:

- Buraya bak efendi, ben paşa değilim, ya şimdi paramı verirsin, ya seni köprüden atarım!

Tefecinin korkudan dizlerinin bağı çözüldü çıkarıp Yaver Cevat'ın parasını verdi. Fakat Atatürk’ün komutanlık hayatında biriktirdiği tüm para da eriyip gitti.

Minber gazetesi, 21 Aralık 1918’de, 51’nci sayısında kapatılmak zorunda kalındı.

Yazarın Diğer Yazıları