Atatürk’ün başını ezdiği tarikatlar çok partili hayatla nasıl yükseldi

Atatürk’ün başını ezdiği tarikatlar çok partili hayatla nasıl yükseldi

Osmanlı devletinde padişahlar nasıl ki tahta çıkar çıkmaz yeniçeri ocağının 1 numaralı neferi sayılmışsa hemen hemen bütün padişahlarında mensubu olduğu bir tarikat olmuştur.

Tarikat mensubu bu padişahların çoğu şarap da içerdi, birden fazla cariyeyle gönül de eğlendirirdi. Her türlü günahı işlemelerine rağmen bir tarikat mensubu olmaları ise inanç sistemi düzleminde tarikatların haddinden fazla güçlendirdi.

Hatta o kadar güç elde etmişler, paye almışlardır ki birçok dini liderin ayaklanması ile uğraşmıştır Osmanlı zamanında.

Tarikat şeyhlerinin yönetime karşı olan bu isyankar tutumları, Osmanlı devleti ve padişahların bu gruplara yönelik her zaman tetikte olmasını gerektirdi.

Tarikatlar o kadar güçlüydü ki Osmanlı’da modernleşmeye yönelik hiçbir değişim ve dönüşümü istemiyor, ayak diretiyor ve istediklerini yaptırıyorlardı.

Tarikatların bu tutumu nedeniyle örneğin matbaayla 200 yıl geç tanıştı bu toplum.

Gökbilimi açısından devrim niteliği taşıyan Takiyüddin Rasathanesi, kötülüklere sebep oluyor gerekçesiyle yıktırıldı. Halbuki Kuyruklu Yıldız gibi vakaların ilahi bir işaret değil, bir gök olayı olduğunu öğrenebileceklerdi, onun yerine safsatalara inanmayı tercih ettiler.

Tarikatların asli görevini yitirmesi ve devlet işlerine de karışmaya başlamasıyla bilim ve teknolojide geri kalan Osmanlı devleti, emperyalist devletler tarafından işgal edildi.

Bu işgale karşı direnen başta Mustafa Kemal olmak üzere silah arkadaşları ve dönemin aydınları, tarikatların devlete olan zararının farkındaydı.

Bu kapsamda Cumhuriyetin ilanından 2 yıl sonra tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması kararı alındı.

Peki kapatılınca bu tarikatlar bitti mi? Hayır sadece yer altına çekildiler, beklediler beklediler ve beklediler taa ki çok partili hayatın kabulüne kadar…

Çok partili hayata geçişle beraber kurucu parti CHP’nin karşısında yer alan DP, bu tarikatlar tarafından desteklendi.

DP’nin iktidara gelir gelmez ilk yaptığı iş, türbeleri açmak oldu. DP tarikatların açılması kararını almasa da kurdukları ilişkiler ile tarikatlar varlıklarını sürdürebildi.

DP, Türkçe ezanı tekrar Arapçaya çevirdi seçim vaadinde belirttiği gibi.

Demokrat Parti iktidarında Atatürk büstlerine saldırılar o kadar arttı ki Atatürk’ü koruma kanunu çıkartmak zorunda kaldı Başbakan Menderes.

Ki bu kararla büstlere saldırı engellenemediği gibi sonraki yıllarda Atatürk aleyhinde kullanılan bir silah haline geldi bu kanun.

DP’nin Konya Kadınhan Kongresi’nde fes, Arapça harf ve çarşafın geri getirilmesi talep edildi.

DP’nin Ankara İl Kongresi’nde köy okullarına din dersi konulması, radyoda dini konuşmalar yapılması ve Ayasofya’nın tekrar camii haline getirilmesi talep edildi.

Tüm bunları eleştiren Vatan gazetesi yazarı Ahmet Emin Yalman, Hüseyin Üzmez tarafından suikasta uğradı ve 5 kurşunla ağır şekilde yaralandı.

Saldırıyla ilgili konuşan dönemin savcısı Mehmet Ali Sebük, olaydan Adnan Menderes’in haberinin olduğunu söyledi.[1]

Saldırıyı yapan Hüseyin Üzmez 2008’de 14 yaşındaki kız çocuğunu istismar ettiği için tutuklandı.

Bu zihniyet hiç mi hiç değişmedi aradan geçen 76 yılda.

Siyasilerle iyi ilişkiler kuran tarikatlar faaliyetlerine aralıksız devam etti.

Oy deposu olarak görülen tarikatlara siyasiler, iktidarlar ses çıkartmadı.

Kamuoyuna yansıyan üç beş olayda sadece çıkıp kınadılar yaşananları.

Kınamalarında ise “tarikatvari” yapıları kınadıklarını belirttiler, tarikatları değil!

Bugün, 21.yüzyıl Türkiye’sinde halen bu böyle devam ediyor.

6 yaşındaki bir çocuğun gelinlik giydirilip evlendirilmesi, dedesi yaşında bir sapıkla aynı yatağa konulması olayında bile geçmişin izleri devam ediyor.

Siyasiler sus pus!

Sayın devlet büyükleri artık tarikatları lanetlemeyecek misiniz?

Yoksa kamuoyuna yansıyan birkaç olayı kınayıp kenara mı çekileceksiniz?

Peki kamuoyuna yansımayan ve o tarikatların, cemaatlerin çürümüş, kokuşmuş ve rutubetli duvarlı arasında kalan nice insanlık suçu ne olacak?

Bunun bir birey suçu değil de zihniyet suçu olduğunu ne zaman kabul edeceksiniz?

Makam odalarınızda resmi asılı olan ve halen fikirleriyle yolumuza ışık tutan o adamın şu sözünün gereğini ne zaman yapacaksınız?

“Efendiler ve ey millet biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat medeniyet tarikatıdır”

Bu zihniyetten oy bekleyen her kim ise şunu da unutmasın:

Haksızlık karşısında susan ve ses çıkarmayan dilsiz şeytandır!

 

[1] Şahin, T. (2022). Türkiye’de Çok Partili Hayatın 76 Yılı. Ankara: Gece Kitaplığı. S.62

Yazarın Diğer Yazıları