Aynı ses tonuyla aynı türküleri söylemeliyiz
Recep Tayyip Erdoğan, iş birliği yaptığı partinin genel başkanı gibi, Abdullah Öcalan için: “Gel kardeşim Meclis’e ne söyleyeceksen söyle... TBMM’de konuşacağına göre, herhâlde Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasına uygun konuşacak, ilk dört maddeyi, 66. maddeyi aşmayacaksın, sonra senin affına bakarız.” diyebilirdi. Demiyor ve PKK’yı, PKK kurucusuna, PKK destekçilerine muhtaç olmadan kesinkes bitirmek azmini gösteriyor.
66. maddeyi hatırlatayım: “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.”
Daha iki gün önce “Kürdüm” ve “sosyalistim” diyen bir köşe yazarı 66. maddeyle örtüşen şu cümleyi kurmuştu: “Bir sosyalist ve Kürt kökenli Türk olarak...” (Mehmet Ali Güller, “Açılım karşıtlığının 4 nedeni”, Cumhuriyet, 11 Ocak 2025)
Siyasîlerimiz Diyarbakır’a gittiklerinde, başka bir ülkenin başşehrine gelmiş gibi bir tavır içine giriyorlardı. Geçmişte Recep T. Erdoğan da dâhil birçok siyasî parti başkanını tenkit ettik.
Hamdolsun son zamanlarda Diyarbakır; İstanbul’dan, İzmir’den, Konya’dan, Adana’dan farklı görülmüyor. Bu merhaleye kademe kademe gelindi. Ama yine zırtapoz birileri Diyarbakır’ı farklı görmeye, özel ihtimam göstermeye başlar, diyeceğim ama artık geçti. Hususiyetle Ortadoğu’da son gelişmeler, bütünlüğün, birliğin, iç içe geçmenin, aynı ses tonuyla aynı türküleri söyleminin nasıl da elzem olduğunu gösteriyor.
Daha önemlisi 2013-2015 arası “Çözüm” dedikler yıkıcı dönem tecrübesi geçirilmiştir. “Yine “çözüm” dendiğinde, eskiye dönülecek, bu defa damlar başımıza yıkılacak. Bunu ölçmek, bilmek gerek.
ABD/İsrail, Suriye’nin kuzeyinde, bizim hemen ötemizde PKK militanlarını kullanıyor. Yeni “çözüm” dedikleri döneme girildiğinde ABD/İsrail askerlerini sınırlarımız içinde göreceğimiz kesindir. Bunu yazın bir tarafa!
Recep T. Erdoğan’ın Diyarbakır ve Şanlıurfa’da konuşacağı haberleri çıkınca, Acaba dedim, yine Diyarbakır’ı “başşehir” mi görecek? Çok şükür yıkıcı bölücülere taviz vermedi.
Reis Bey, Diyarbakır’da da Şanlıurfa’da da yıkıcı bölücülere karşı aynı sözleri etti:
“Terör örgütleri eliyle bölgemizi sömürenlerin devri sona ermiştir. Terörü bir silah araç ve maşa olarak kullanma dönemi tamamen bitmiştir. Terörle varılabilecek hiçbir yer yoktur, şiddetle elde edilebilecek hiçbir netice yoktur, kan dökerek ulaşılacak hiçbir hedef yoktur. Terörle sonuç alınamayacağı ayan beyan görülmüştür. Böylece örgütün kendini tasfiye etme dışında bir seçeneği kalmamıştır. Terörle demokrasi yan yana olmaz, terörle siyaset aynı kapta bir arada bulunmaz. Gelinen tarihî yol ayrımında tercihler daralmıştır. Bir tarafta meşruiyet, hukuk, demokrasi, kalkınma refah ve huzur var. Diğer tarafta daha fazla istikrarsızlık, gerilim ve huzursuzluk var.” (11 Ocak 2025)
(Ara not: Recep T. Erdoğan’ın sözlerinde “seçenek” ve “tercih” kelimeleri geçiyor. Ankara’da, Türk Dil Kurumu’nun bir toplantısına davetliydim. Edebiyatçı Emin Özdemir de katılmıştı. “seçenek” kelimesini Emin Özdemir’in, kendisinin uydurduğunu ondan bizzat dinlemiştim. O konuşmasında “görsel” kelimesinin de kendisinin uydurduğunu söylemişti. “Görsel”i neye karşı uydurmuş, bilmiyorum, ama “seçenek”in; “mesele”yi, “tercih”i, “madde”yi, “şık” kelimesini sildiğini, dilimizi güdükleştirdiğini bilmeliyiz.
R. T. Erdoğan’ın konuşmasında geçen “seçenek”in yerine “tercih” konmalıydı. Sonraki cümlede “tercih” yerini bulmuştur. Elbette “seçeneği” de kullanabilirler ama cümlesine göre. Reis Bey’in konuşma metnini yazanlar, onun geçmişte tavsiye ettiği Nihad Sami Banarlı’nın “Türkçenin Sırları” kitabını dikkate almaları gerekir.)
Yine haberlerde DEM Parti öne çıkarılıyor. Yok hapishanede Selahattin’i, yok Figen’i ziyaret ettiler... Bu ziyaretler ne getirecek, ne götürecek? Hiç düşünülüyor mu?
Ve bu ziyaretler öne çıkarılacak haberler mi? Onlar da Abdullah Öcalan gibi hapishane cenderesinden nasıl kurtulacaklarının hesabı içindeler. Kurtulsalar, belki de soluğu Kandil’de alacaklar.
Selahattin Demirtaş’ın abisi Nurettin 12 yıl hapis yattıktan sonra benim yerim dağlardır, dedi ve çıktı gitti. PKK kamplarında ideolojik dersler veriyormuş. Tabiî o kampları artık açabiliyorlarsa...
Sabri Ok diye biri... O da 22 sene hapis yattıktan sonra çıktığında soluğu Kandil’de aldı. PKK’nın başlarından.
Abdulah Öcalan’ı hapisten çıkaralım, kendisine villa tahsis edelim. Şimdilerde itibar gösterilen, hatta yerine kayyım getirildiği Mardin Belediyesi’nin başkanlığının tekrar verilmesi konuşulan Ahmet Türk’ün Mardin’daki şatosu muhkemdir. Orası da yakın arkadaşı Abdullah’a tahsis edilebilir!
Abdullah Öcalan, TBMM’den ön sırala oturtulsa, rahat duracak mı sanıyorsunuz. Burada defalarca yazdım. A. Öcalan’ı yakından takip ettim. Kitabını yazdım. Ve o kitap tek kaynak. A. Öcalan’ın şartlar gereği gel-gitleri olmuştur ama nihaî olarak hiçbir surette fikrinden vazgeçmemiştir.
(“Çözüm” dedikleri o çözülme döneminde, yine PKK uzantısı partinin milletvekilleri İmralı’ya götürülüyorlardı. Onların arasında şimdi de giden Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder de vardı. PKK o gidişlerde konuşulanları Almanya’da “İmralı Notları”ı olarak yayınladı. A. Öcalan emir yağdırıyor, kendi bildiğini okuyor.
Bırakın Abdullah’ı, DEM’i, DEM’likçiyi... Şartlar uygun. PKK, Türkiye’de bitiriliyor, sınır ötelerimizde de bitirilir.
Yerimizi bilelim, hedefimizi bilelim, oyuna gelmeyelim.
Ve katillere de paye vermeyelim!
‘Türk Karikatüründe Yahudiler’
Suriye PKK’sı çıtayı yükseltti
Trump’ın aptalca teklifleri
Cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışılırken... Halk hangi kimliğe itibar gösterir?
CHP ve Türkiye’nin partisi olmak
‘Mazlum Abdi’ İmralı bilgisini kimden aldı?
‘Meseleler Defteri’
Yahudiler Filistin’de kalabilir mi?
Trump ne kadar ince düşünüyor!
İntikamın böylesi!









