'Bask ve İrlanda modelleri Türkiye'ye uymaz' (2)

Recep Tayyip Erdoğan, önceki gün kabine toplantısının ardından uzun uzun konuştu, pembe tablo çizdi ve sözü AİHM'nin HDP'nin eş başı Selahattin'e getirdi. Kesin hükmünü verdi: Hapisten çıkamaz! Çünkü; "37 adam öldürme, 29 adam öldürmeye teşebbüs, 295 hırsızlık, 15 yağma, 308 işyeri ve konut dokunulmazlığını ihlal, 13 Türk Bayrağı'nı yakma ve Atatürk'ü Koruma Kanuna muhalefet suçunun işlendiği 6-8 Ekim olaylarının baş sorumlusu…" dedi.

Anlaşılan Selahattin'e en ağır cezayı verdirmek istiyor. Ceza verilir veya verilmez. Bu ayrı.

PKK artıklarını sokağa döken HDP. R. T. Erdoğan'ın saydığı suçlar itibarıyla bu parti açık kalabilir mi? 

Anayasa'nın 68. maddesinin 4. fıkrası:

"Siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez."

Partilerin kapatılması meselesinde ağır yazılar yazan Prof. Dr. Kemal Gözler Hocamız, "Venedik Komisyonu kriterlerine göre, bir siyasî partinin kapatılabilmesi için o siyasî partinin 'şiddet kullanmayı savunması' veya partinin 'bir siyasî araç olarak şiddet kullanması' durumunda söz konusudur." diyor.

HDP, şiddetin bir siyasî kolu değil midir? Ve şiddeti bizzat teşvik etmemiş midir? Teşviki bırakın 4. fıkranın her bir virgül arası cümlesine göre bile kapatılması gerekir.

Kapatılırsa yenisi açılır, diyorlar. Biz suçtan bahsediyoruz. Partiler suçun odağı hâline gelmişse kapatılmaması halkımızı umutsuzluğa sürüklemez mi?

Şu anda HDP'yi kapatmak için harekete geçmeyen adlî mercilerin suç işleyip işlemediğine siz karar verin!

Dün, Prof. Dr. Özcan Başkan'ın başlığa aldığım makalesinden bahsetmiştik. Hoca, "Bask ve İrlanda modelleri Türkiye'ye uymaz" başlıklı makalesinde çok ama çok mühim bir analizde bulunuyor. Basklıların, İrlandalıların "başkaldırısı"yla, bizde kasıtlıların ve kasıtlıların kuyruğuna takılmış lüzumsuzların "Kürt sorunu" dedikleri, ayrıştırıcı, yalnızlaştırıcı, bütünü parçalayıcı tavrın benzeşemeyeceğini net ortaya koyuyor. Önce Basklıların durumunu Hoca'nın makalesinden hareketle verdik. "İrlanda" ve "Kürdistan"a geçmeden önce bizzat İspanyolca kaynaklarına girilerek yazılan bir başka makaleden şu bölümü okuyalım:

"İspanya içinde konuşulan tüm diğer diller Latin kökenli iken Bask dilinin (Euskera) dünyada bilinen hiçbir dil ailesi ile akrabalığı yoktur. Bu konuda çe­şitli teoriler ortaya konmakla beraber, Bask dilinin kökenini bilinen bir dil ailesine bağ­layacak kesin sonuçlara varılamamıştır. Bask dilinin ve buna bağlı olarak kültürünün özgünlüğü ve yine Bask dilinin Latince ile bağlarının olmamasıyla temellendirilen etnik farklılık, tarih içinde Bask milliyetçiliğinin yapıtaşlarını oluşturmuştur." (Segâh Tekin, "Bask Milliyetçiliği", Milliyetçilik (Editör: Tevfik Erdem), Otorite Yayınları, İstanbul 2020).

İki ayrı makale ve aynı tespit.

(Ara not: Basklıların dilleriyle Kafkas dilleri arasında benzerlik ve hatta Basklıların Türlerle bir bağı olup olmadığı tartışılagelmiştir. Geçmişte dil meselesini yerinde araştırdığım gibi bağlantılı görülen Gürcistan'da da bu meseleyi bilenlerle konuştum. Ama bir neticeye varamadık.)

HDP/PKK, farklı mecrada... Mikro milliyetçilikle bir yere varacağını sanıyor. Birilerinin uşağı olmasalar "bütün"ün nimetlerini tepmezler.

Prof. Dr. Özcan Başkan ve Doç. Dr. Segâh Tekin'in tespitlerini tahlile devam edeceğiz.

 

Yazarın Diğer Yazıları