Bir genç, Atatürk’e kendisinden şikâyet ettiğini söyleyince neler yaşandı?

Bir genç, Atatürk’e kendisinden şikâyet ettiğini söyleyince neler yaşandı?

Cumhuriyet’in onuncu yılı gecesiydi…

Atatürk ve arkadaşları Halkevinde Rus misafirleriyle balodaydı…

Ruslar balodan ayrıldığında Atatürk beraberindekilere, “Eee, bu saatte kalkıp yatacak mıyız? Biraz da milletle beraber olalım. Hadi kalkıp gidelim”dedi.

Haber Ziraat Bankası’na ulaşınca bir telaş başladı. Zira; balo halka açıktı ve iğne atılsa yere düşmeyecek türdendi.

Hazırlıkla tamamlanamadan Atatürk baloya geldi.

İhsan Sabri Çağlayangil emniyetten sorumluydu, biraz vakit kazanmak için Atatürk’ü Ziraat Bankası genel müdürünün odasına çıkardı.

Atatürk, genel müdür odasına girdi:

“Nedir burası?.” diye sordu.

İhsan Bey yanıt Verdi:

- Efendim, biraz istirahat buyursanız?.. Salonda hazırlık yapılıyor…

Atatürk etrafına bakındı, “Ben genel müdür odasında oturmaya gelmedim. Halkın yanına gidelim” dedi.

Balo salonuna geçildi Atatürk “Bana bir sandalye verin” dedi, sandalye getirilince de üzerine çıkarak konuşmaya başladı:

- Burası da bir meclistir. Meclis reissiz olmaz. Bir reis seçelim de onun riyasetinde düzenli konuşalım.

Hep bir ağızdan ses yükseldi:

- Reis sizsiniz, sizsiniz!

“Oo olmaz, dedi. Demokrasi var. Seçim lazım. Beni aday gösteriyorsanız, reye koyarız."

Balodakiler hep bir ağızdan yine sesini yükseltti.

- Gösteriyoruz, gösteriyoruz!

- Peki, benim reisliğimi kabul edenler ellerini kaldırsın.

Herkes aynı anda ellerini kaldırdı.

Atatürk, “Haa şimdi oldu, dedi. Beni reis yaptınız. Yetki kazandım. Öyleyse sağ taraf üç adım geriye… Sol taraf üç adım geriye…” dedi.

Söyledikleri yapıldı. Koridorun ortası boş kaldı, Atatürk sandalyeye oturarak,

“Konuşmanın adabı var. Şimdi konuşmak istiyorsanız söz istersiniz. Karşıya bir sandalye koyarız. Konuşmak isteyen oraya geçer, konuşur.” dedi.

Bahriyeli bir genç söz aldı.

- Ben yüzbaşıyım, Paşam, Siz yirmi dokuz yaşında kolordu kumandanıydınız. Gençtiniz, enerjiktiniz. Şimdi benim bir filoya kumanda etmem için albay olmam lazım. Elli beş yaşından daha evvel de albay olamam. Ama o zamana kadar bende enerji kalmaz. Bunu düzeltmek lazım değil mi?

Atatürk yanıtladı:

"Normal olan, dedi, senin elli beş yaşında filo kumandanı olmandır. Anormal olan da, yirmi dokuz yaşında kolordu kumandanı olmak. İnkılap zamanlarının şartları ölçü olamaz. Yoksa bugün bizde onların yaşında Başvekil olunmaz, Hariciye Vekili de."

Bahriyeli oturdu. Başka bir genç söz aldı. Talebe Cemiyeti Başkanıydı.

- Paşam, dedi. Benim, size sizden şikâyetlerim var.

- Nedir?

Öncea, bürokrasinin hâlâ sürüp gittiğini söyledi. Sözlerini sürdürdü:

- Cumhuriyet güzel şey ama, siz bize bir ideal vermediniz. Gençlik ideal arıyor. Yaklaştıkça uzaklaşan yüce bir idealimiz olmalı bizim. Bize yol göstermek lazım. Bizi manen tatmin edecek hedefimiz olmalı.

Atatürk, genci çok dikkatli dinledi ve ayağa kalkarak, “Yüce heyetinizden reisin şampanya içmesine izin verilmesini reyinize koyuyorum,” dedi. Ve ardındın; “Kabul edenler, etmeyenler…” diye sordu.

Kabul edildi. Şampanya geldi. Bir kadeh içti. Söze başladı:

- Arkadaşınız idealden bahsetti, dedi. Ama bir Reisicumhur, gençleri teker teker toplayıp, “Sizin idealiniz budur,” diyemez. Genel hedefler gösterir. Düşüncelerini Maarif Vekili söyler. O uygular. Biz de bu vazifeyi yaptık. Mamafih, bu konuyu soran gencimizle hususi olarak da görüşeceğim.

Konuşmalar bitti, Balo, eski halini aldı.

Atatürk, idealden bahseden genci çağırttı. Genç geldi. Ve kendisine şunları söyledi:

- İdealden bahsettiniz. Doğrudur, her milletin gençliğine bir ideal lazımdır. İdeal, program değildir.
Dünya Türkleri, bugün (Cumhuriyet’in onuncu yılı), Türkiye’de yaşayan on beş milyondan mı ibaret? Dünyanın her yerinde Türk var. Turancılık, Kızılelmacılık yapalım, demek istemiyorum. Bugün bütün Türkleri siyasi bir birlik altında toplayacak şartlar yok. Ama biz büyük bir milletiz. Neden kültürümüzü bütünleştirmeyelim? Bugün senin, benim konuştuğumuz Türkçe, niçin Türk soyundan gelen bütün toplumlarca rahatça anlaşılmasın? Zaten ortak olduğumuz dilimize, tarihimize, edebiyatımıza sahip çıkmalıyız. Sözün kısası, bir kültür birliğine gitmeliyiz.
Bizim Türk tarihi, Türk dili, Türk kültürü üzerindeki araştırmalarımızın hedefi budur.
Bu çalışmaları bugün taşkın ve abartılı sayanlar, bunların ne kadar ya- rarlı olduğunu yarın anlayacaklardır.
Kültür birliğini tamamlamış Türkiye, bir Büyük Türkiye olacaktır. Bu ideal, Türk gençliğine yetmiyor mu?”

Kaynak:

Mübeccel Duru, Atatürk’ün Konuklarına Marşlar Söylemiştik”
Altan Öymen, “Çağlayangil Anlatıyor”

Yazarın Diğer Yazıları