Bir hukuk ilkesi daha mı ihlal ediliyor?

Hukukta bazı evrensel ilkeler var: Adil yargılanma ilkesi, eşitlik ilkesi, hukuk devleti ilkesi, suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hakim tarafsızlığı ilkesi, yargı bağımsızlığı ilkesi… Tüm bu ilkeler, uluslararası sözleşmeler, anayasalar ve diğer mevzuat ile güvence altına alınmış. Amaç, elbette ki bireyi korumak. Ancak biz zaman zaman bu ilkelerin ihlal edildiğine -ne yazık ki- şahit olduk.

Bu defa ise, hukukun bu evrensel ilkelerinden biri daha görmezden gelindi:

"İddia ve savunma dokunulmazlığı" kapsamındaki "avukatların savunma dokunulmazlığı ilkesi".

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun avukatı Celal Çelik hakkında Kılıçdaroğlu'nun savunmasındaki sözleri nedeniyle "Cumhurbaşkanına hakaret" davası açıldı.

Peki bir avukat, gerçekten de müvekkilini savunduğu için suç işleyebilir mi?

Öncelikle konunun iyi anlaşılması açısından şu hukuksal bilgileri verelim:

İddia ve savunma dokunulmazlığı, ilgili tarafın iddiasını veya savunmasını özgürce ortaya koymasını sağlayan hukuksal bir güvence mekanizmasıdır. Bu dokunulmazlık kapsamındaki söz ve davranışlar hakaret suçu teşkil etmez. Çünkü iddia ve savunma maksatlı söylenen sözler hukuka uygunluk sebebi kabul edilir.

Türk Ceza Kanunu (TCK) madde 128'de yer alan bu evrensel ilkeye göre, dokunulmazlık kapsamına, taraflar, vekil, müdafi, müşavir ve kanuni temsilciler, savcı, bilirkişi ve tanık dahildir.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi, sanığın duruşma savcısına ithafen "küstah" demesini, sanığın tanık ifadesindeki beyanların doğru olmadığını belirtmek amacıyla "şerefsizlik yapıyorsun" demesini, sanığın katılana yönelik "sahtekarlık yapıyor" demesini, Yargıtay 18. Ceza Dairesi, sanığın katılana "dürüst değil" demesini, iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında değerlendirmiştir.

Yani somut olayla ilişkili olduğu müddetçe, savunma ve iddia açısından kabul edilebilir ifadeler oldukça geniş bir sınıra tabidir.

Avukatların savunma dokunulmazlığı

Anayasa Mahkemesi (AYM), henüz şubat ayında vekalet davasına dair bir kararında, avukat tarafından sunulan dilekçede yer alan karşı tarafa yönelik "dürüst olmamak", "yalancı ve dolandırıcı bir mizaçta olmak" ifadelerini "vekilinin menfaatlerini korumak için ileri sürdüğü tezlerin bir parçası olduğu ve olayın bütünü ışığında objektif bakımdan savunulabilir bir amaca hizmet ettiği" şeklinde yorumlamıştır.

Hatta söz konusu ifadelerin iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilmemesi halinde savunma hak ve görevinin yerine getirilmesinin engelleneceği belirtilmiştir.

Anayasa Mahkemesi'nin de belirttiği gibi, meslek kuralları gereğince avukatların iddia ve savunma araçlarını kullanırken pek tabi ölçülü olması beklenir ancak bu beklenti kullanacağı her sözcüğü ölçüp tartacak ve avukatı fikir beyanında bulunmaktan kaçınmaya zorlayacak boyutta olmamalıdır.

Savunma amacıyla söylenmesi gerekenlerin özgürce söylenebilmesi, ceza alma korkusu ile etkin savunma yapılamamasını engellemek için de söz konusu bu dokunulmazlık getirilmiştir.

Ayrıca söz konusu husus, hem Anayasanın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü hem de 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkı ile yakından ilgilidir.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) pek çok kararında, avukatların ifade özgürlüğünün avukatların bağımsızlığıyla ilişkisini, demokratik bir toplumda savunma hakkının önemini vurgulamıştır.

Şüphesiz ki, hakaretin kapsamının belirlenmesinde bu kararlar Cumhurbaşkanına hakaret suçu açısından da emsal oluşturacaktır.

Peki, İHAM, AYM, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Yargıtay Ceza Daireleri kararlarına konu olan, Anayasa'nın 26. ve 36.maddeleri ile korunan, TCK m. 128'de yer alan bu evrensel ilkeye rağmen neden Kılıçdaroğlu'nun avukatına dava açılarak hem iç hukukumuz hem de evrensel hukuk ilkesi ihlal edilmek istendi?

Tüm avukatların savunmalarını endişeye kapılmadan serbestçe yapma hakları olduğu gibi, muhalefetin de özgürce muhalefet etme hakkı vardır ve Demokrasi, bu iki hakka da müdahale edilmesine engel oluşturur. Hatırlatalım!

 

Yazarın Diğer Yazıları