Bu sözlerin içinden çıkamıyorum ben. Şaşkınım, şaşkın!..

“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.”

Nasıl bir söz ama!..

Hemen söyleyeyim, içinde bencillik kokan harika(!) bir söz!..

*

“Bana dokunmuyorsa en yakınıma dokunursa n’olur?”

En yakınından olursun.

Ne demek bu?

“En yakınını kaybedersin” demek?

Anlamadım.

Canım, sen kendini garantiye almak istiyor, “O yılan beni sokmasın da kimi sokarsa soksun!” diyorsun ya!..

Evet!..

İşte ben de onu diyorum.

Hani en yakının, o dokunmadığın yılanın sokmasından ölürse, sen üzülür müsün, diyorum?

*

“Nasıl yani?”

“Nasıl yani?” dediğine göre üzülürsün.

Mesela, o sözün yerine “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz” desek mi diyorum!..

Hem kulağa daha hoş geliyor.

“Bana değmeyen yılan bin yaşasın diyoruz” diyor, çekiliyoruz bir yana?

Ne kadar itici!..

*

Oldu mu ya bu?

Bence olmadı.

Olmadı, çünkü benim yaptığımın adı düpedüz bencillikti ki bugün de dünlere göre daha da çoğaldı.

Nasıl oldu bilemiyorum, ama farkında olamadan bencilleştik.

*

Sahi nasıl oldu?

Nasıl başarıldı bilemiyorum, ama canımız yandığı, çaresizliği dibine kadar yaşadığımız halde, kimseler “Hâlin nedir?” diye sormuyor.

*

Niye?

Ben de onu soruyorum işte, niye!..

Ben niye sormuyorum?

Umarsız davranıyorsun da ondan!!..

*

Belki de o yüzden, -umarsızlıklarımızdan- insanlar yalnızlaştı…

Tek başlarına yaşayabilme sınavını başarmak(!) istiyorlar.

Başardılar da…

*

Demem o ki; eskiden İMECE diye insanın içini rahatlatan…

Güven veren bir söz vardı. Hâlâ var mı bilmiyorum?

Var elbet, olmaz mı?

*

Sahi ne demekti İMECE?

Hemen kısaca söyleyeyim:

Yani “Arkadaşım ya da ben yalnız değiliz” demekti!..

İhtiyaç sahibine el vermek, onun işini kolaylaştırmak, demekti…

İnsanların yalnız, hatta çaresiz olmadıklarını hatırlatmak, demekti.

*

Demekti de bugün öyle mi ya?

Bugün de “Gemisini kurtaran kaptan…”

Hani bir de öyle sözümüz var, tabii ya!..

*

Geminin bir numarası gemiyi kurtarabiliyorsa diğerlerine ne hacet?

Gemi personelinin tekmili birden işe el attığında, kurtulmaz mı da her şey bir kaptana bırakılıyor.

Hem her şey bir kişiye bırakılır mı hiç!..

Akıl var mantık var!..

O zaman, o bir kişinin etrafındakiler;

İkinci kaptanı?

Makinisti?

Çarkçıbaşısı?

Kamarotu?

Bu adamlar ne yapacak!

“Yan gel oğlum Osman!” pozisyonuna mı düşecekler?

*

Valla ben kimin ne olduğunu…

Hangi doğru doğru, hangi yanlış, karıştırır oldum.

Galiba, dolaylı da olsa DNA’mızla mı oynandı ne?

Şaşkınım, şaşkın!..

Yazarın Diğer Yazıları