Bunu en çok da mart yapıyormuş meğer!
Martla birlikte baharın ortasına yaklaşmaya az bir zaman kala, havalar oldukça iyi gidiyor görünüyor.
Ne kadar sürer bilmem.
Bildiğim bir şey var ki uzun sürmeyecekmiş gibi martın baharı.
*
Doğrusu mart demek, toprağın kabarması, doğuma hazırlanması demek ve belki de o nedenle hep denmez mi:
“Mart’la birlikte başlayan bahar mutluluktur…
Huzurdur…
Berekettir…
Ve bahar, insanın ve doğanın yaşaması için bir anlamda enerji deposudur.
Ve yaşanan bütün güzelliklerin belki de en tazesi…
En beklenmeyeni…
İnsanı en mutlu edenin en tazesi baharda yaşanır.” diye denmez mi?
*
Mart, baharın ilk ayı…
Hani bu aya halkımız ‘Deli mart’ da deyiverir, bilmem bilir misiniz?
Rüzgârı da delidir, sıcağı da…
Soğuğunu söylemeye bile gerek yok!
*
Aslına bakarsanız ona da hak vermiyor değilim hani.
Baksanıza bir yanı soğuğun tam tamına kendisi olan kış henüz yerini ona devrederken, diğer yandan bunaltan sıcaklarını baharda gösteren yaz arasında sıkışmış kalmış.
Ne yapsın mart, ya da ne yapsın mayıs?
*
Bu mevsimin ilk ayı, önce ağaçları şımartarak çiçeklerini açtırırken; ne yapıyor, nasıl yapıyorsa, bir bakmışız en soğuk yüzünü gösterip, kırıp geçiriyor ortalığı.
Güneş’in kendisini göstermesiyle birlikte sere serpe ortalığa dökülen güzellikler, mart rüzgârlarının esintisi, mart karının soğuğu ile ortalık yangın yerine dönüveriyor, istemesek de.
*
Çiçekler dökülür…
Çiçekler meyve olacakken, gün yüzü görmeden ölüveriyorlar dallarında meyveler.
*
Oluyor işte yapacak bir şey yok!
Yalnızca insanlar mı yarınlara yönelik umut taşıyor sanılıyor?
Doğrusu ben öyle sanmıyorum…
Ağaçların da…
Daha doğrusu bitkilerin de yarınlara doğru umut taşıdıklarını…
İnsanoğluna güzelliklerini aktarmayı o kadar çok istiyorlardır ki belki de o yüzden martın ilk sıcağı ile birlikte, sere serpe saçılmaya başlarlar dalların en uçlarından, martın o ilk sıcak anına kanmış olarak.
*
Ya da kendi sıcağı ile sere serpe ortaya çıkan güzellikleri çekememiş olabilir mi mart?
Olur mu olur!
“Belki de o yüzden onları -hiç de acımadan- soğu ile yakmış olabilir?” diyesim geliyor ya, vazgeçiyorum böyle düşünmekten.
Belki de ağaçlar çiçeklerini vaktinden önce açmışlardır!
Belki de martın samimiyetine kanmış olabilirler!
Olamazlar mı?
*
İnsanlar da kanmıyorlar mı?
Kandırmıyorlar mı birbirlerini insanlar?
Hatta en sevdikleri sükutu hayale uğratmıyor mu?
O kadar çok şahit olduk ki!
*
Belki de o yüzden mart da hemen her yıl biz insanlar gibi toprağın özene bezene bahara çıkartmak istediği ağaçların dallarındaki güçsüz, çelimsiz, incecik, ama normal şartlarda kendilerini dökerek, dünyanın en lezzetli meyvelerini bahara, sonra da yaza hazırlayacakken, bir gece vakti martın; rüzgârıyla birlikte taşıdığı dondurucu soğuğu ile çiçeğin bütün umudunu yok eder.
Öldürür yani çiçeği, meyveye dönüşemeden!
*
Oysa, o çiçek meyve olacağı için nasıl da umutlu ve mutlu hissediyordur kendini de bir mart soğuğu bütün hayallerini yıkıvermiştir.
*
Anam daha ben çocukken bana:
“Oğul bu dünyada düz murat yoktur insanoğluna.” derdi de ben anlamazdım.
Ta ki kocaman adam oluncaya kadar.
*
Anladım ki bize olmadığı gibi çiçeklere de düz murat verilmiyormuş.
Bunu en çok da mart yapıyormuş meğer!
Ah bu mart, ah!..
Anketler neden küstürülmüş olabilir?
Zaman bize gerçeği gösterecek
Buna millet de ‘Evet’ derse!..
Yazık oluyor yarınlara!..
Ben bir garip Fenerbahçeliyim!
İlim ile… bilim ile… dua ile…
Bugünlerden yarınlara ayna tutuluyor
Ömer Hayyam 1000 sene önceden bugüne ne de güzel şeyler söylemiş
Elbette bu da geçecek de…
Ne eski baharlar Ne onun yağmurları kaldı, Helal olsun bize!..









