CHP ve Türkiye’nin partisi olmak
CHP çizgisini bir türlü tutturamıyor.
“Sol” diyor ama, hangi sol olduğunu açıklamakta Marxist çizginin de dışına çıkamıyor.
CHP yönetimi, önce “Solu biz Marxistlerden almadık, Fransız ihtilâlinden aldık, desinler.” diyeceğim ama onu da tutturamazlar. Defalarca yazıldı. 1789 Fransız İhtilâli’den sonra mecliste gelenekçiler sağda, demokratlar solda oturdukları için, sol ve sağ kavramları bu oturuşlara isnat edilir.
Türkiye’de “Solcuyum” diyenler “sol”un, nereden gelirse gelsin iğreti duracağını bilmesi gerekir. Hele CHP’de ilk “solcuyum” diyen İsmet İnönü, muhakkak ki, Kur’ân-ı Kerîm’de “sol”un nasıl geçtiğini biliyordu. Halkı hiçbir surette sola bağlayamadı. Çünkü anlatamadı.
Laiklik var, de... Daha ne dersen de... Halkın temelinde din esastır. Ve dine kayıtsız kalınınca, tarikatlar, cemaatler “din”i çürütmek için hiçbir fırsatı kaçırmayacaklardır.
CHP’nin, en büyük hatalarından biri de budur: Kayıtsızlık.
Kimi de “din”e, akılları sıra çok bağlıkla, tarikatlara, cemaatlere kapılarını sonuna kadar aralarlar, uçuruma düştü düşecekler... Can pahasına kendilerine gelirler. Ama yine akıllarını başlarına toplamazlar; kapılarını hep açık tutarlar, halkın dinden uzaklaşması için yol açarlar.
Mevcut iktidara bakın, ne olduğunu görün. Kimileri de CHP gibi, dini cenaze namazlarından cenaze namazlarına hatırlayarak, din tahripçilerine fırsat verirler.
Tekrar ediyorum. Halkın temelinde inanç esastır.
Bülent Ecevit de bunu anlayamadı. 1980 öncesi gelişmelerden çok iyi biliyoruz. Milliyetçi kesimin karşısında şahinken, Sovyetlere bile kapı aralayan sol Marxsitlere müsamahalı idi. Hâlbuki kendisi de Türkçü çizgiden geliyordu. O dergiyi ve şiirini tekrar hatırlatacağım.
Dergiyi Reha Oğuz Türkkan çıkarıyordu. Adı Gök-Börü. 1942-1943 tarihleri arasında 13 sayı çıktı. 1944’de, Turancılar Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş başta olmak üzeri Türkçü Turancılar toplanırken Reha Oğuz Türkkan da hapse atılmıştı.
Tanınmış birçok ismin yazdığı derginin kapağında “Gök-Börü” adının üstünde “Her Irkın Üstünde Türk Irkı” sözü yer alıyordu.
Bülent Ecevit’in “Tuna” başlıklı şiiri Gök-Börü’nün 6. sayısında çıktı. İlk ve son mısraları:
“Bir destanın yasları gibi yükselir
Tuna kıyılarında Türk kaleleri.
………………
Sor Tunaya nedendir bu ağlayışı
Rüyasında bir TÜRK’ün aksi durunca.”
***
Bülent Ecevit Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Türk ülkeleriyle mutlaka irtibata geçilmesini, eski irkilmelerden dolayı “Turancılığı” telaffuz etmese de birlik kurulmasını, istediği gerçekçi konuşmaları vardır. O konuşmaları da burada vermiştim. Bülent Ecevit çok tecrübeliydi ve sınaya sınaya bu çizgiye ulaşmıştı.
CHP’nin bir önceki genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da herkesle “barış” turlarına çıkmıştı ama... Olmadı.
CHP’nin şimdiki yöneticileri, Bülent Ecevit’i çizgi çizgi takip etmeli ve geldiği yeri iyi belirlemelidir. CHP’den ayrılıp ayrı parti kurması, Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’den sonra CHP’yi sırtlayan bir ismi farklı göstermez.
Bilmiyorum ne derece anlarlar, kendileri kısır döngünün dışına ne kadar çıkarabilirler.
Önemli bir makaleyi hatırlatacağım ve o makalenin girişini vereceğim:
Makale 1971’de, “Töre” dergisinde çıktı. Yazarı o zaman doçent olan Erol Güngör... Makalenin adı: “Halkçılığın Sosyal Temelleri Üzerine Düşünceler”.
Bu makale CHP’nin altı okunun iki unsurunu iç içe tahlil ediyor. Önce CHP’nin altı okunu hatırlatacağım: “Cumhuriyetçilik, halkçılık, laiklik, milliyetçilik, devletçilik ve inkılâpçılık”.
“Bütün milliyetçilik hareketlerinin ortak özelliklerinden biri ve belki en çok belirgin olanı halkçılıktır. Milliyetçiliğin dayandığı temel prensipleri ve bu cereyanın tarih içinde geçirdiği macera gözönünde tutulursa halkçılık ve milliyetçiliğin niçin birbirinden ayrılamayacağı açıkça görülür. Hakikatte, milliyetçiliğin asıl hedefi geniş kitlenin iradesine dayanan bağımsız bir siyasî idare (selfgaverament) ve bu siyasî birlik içinde millî bir kültür meydana getirmek olmuştur. Tarihî gelişme vetiresi içinde millî kültürün teşekkülünden sonra millî devlete geçildiği haller de görülmekle beraber, siyasî birlik ve kültür birliği yoluyla modern bir cemiyet haline gelme çabası bütün milliyetçi hareketlerin değişmez programı olmuştur. Dikkat edilirse, böyle bir programın siyasî rejimle ilgili tarafı kadar millî kültürle ilgili hedefleri de ona tamamen halka dayanan bir modernleşme cereyanı karakteri vermektedir. Milliyetçiliği bu yüzden halkçılıktan ayrı olarak düşünemiyoruz.
Bütün milliyetçilik hareketleri zorunlu olarak halkçı olmakla beraber, programında halkçılık bulunan bütün siyasî cereyanlar milliyetçi değildir. Nitekim son yıllarda Türkiye’de de görüldüğü gibi, marksist sosyalizm hareketi milliyetçiliği reddetmek mecburiyetinde olduğu halde sloganlarının büyük bir kısmını halkçılık teması etrafında tertiplemektedir. Halkların uyanışı, halk savaşı, halk kurtuluş ordusu gibi ifadelerde millî terimi yerine ısrarla halk kelimesinin kullanılışı marksistlerin de halkı esas olan bir cereyanı temsil ettikleri kanaatini uyandırıyor. Türkiye’de Marksist-Leninist (Komünist) hareketini meşru bir siyasî organizasyonu bulunmadığı için, bu cereyana mensup kimselerin halkçılık anlayışına ancak duvarlara yazdıkları yazılardan ve gece karanlığında dağıttıkları beyannamelerden çıkarıyoruz. Sosyalist hareketin meşru görünen kanadına (Türkiye İşçi Partisi) ait siyasî programda da halkçı bir tutumun benimsendiğine ait iddialara rastlanmaktadır. Milliyetçilerin halkçılık fikirleri ise ‘Halk Fırkasının Umdeleri’ halinde ortaya atılan ve daha sonra ‘Atatürk ilkeleri’ adını alan altı prensipten biri olarak başlamak üzere bugüne kadar birbirinden farklı anlamlarda çeşitli siyasî kuruluşların programlarına aksetmiş bulunmaktadır.”
CHP’nin şu çalkantılı döneminde nasıl bir temele oturacağını tespit açısından bu makale önemli.
(Devam edeceğiz.)
CHP’nin aday mı yoksa milletin adayı mı?
Öcalan turpun büyüğünü açıklayacak ‘PeKeKe’ bitecek!
‘Türk Karikatüründe Yahudiler’
Suriye PKK’sı çıtayı yükseltti
Trump’ın aptalca teklifleri
Cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışılırken... Halk hangi kimliğe itibar gösterir?
CHP ve Türkiye’nin partisi olmak
‘Mazlum Abdi’ İmralı bilgisini kimden aldı?
‘Meseleler Defteri’
Yahudiler Filistin’de kalabilir mi?









