Çöküşe sebep: Tek adamlık

"Türkiye'yi uçuracak" diyerek methettikleri Cumhurbaşkanlığı sistemi; Türkiye'yi uçurmadı ama enflasyonu, işsizlik rakamlarını uçurdu… Adaletsizliği, yolsuzluğu da uçurdu… Tek adamı, en tepeye uçurdu…

Şimdilerde de AKP içerisinden kimilerini partiden uçuruyor…

Aslında bu "batan gemiyi terk etme" hali, ilk olarak "sanatçılarla" başladı. Her zaman "doğruya doğru, eğriye eğri" diyebilmiş sanatçılarımızı tenzih ederek söylüyorum; bu zamana kadar hiçbir olayda veya seçimde görüşünü belli edemeyen ancak geminin su aldığını herkesten önce fark eden aydınlarımız, bir anda "hak, hukuk, demokrasi" diyerek AKP iktidarına muhalefet eder oldu…

Sanatçılardan sonra ise, daha garantici yandaş gazetecilerimiz, seçimin sonuçlanmasının ardından AKP ve Cumhurbaşkanlığı sistemi eleştirilerine başladı…

Şimdi de parti içerisinden bir kaç isim AKP'den ayrılıp kendi partilerini kurmak istiyor…

Ve bizim 16 Nisan Anayasa Değişikliği Referandumundan beri söylediğimiz "tek adam rejiminin tehlikeleri" şimdilerde AKP cenahınca da dillendiriliyor…

Tabi bu aydınlanmada 31 Mart ve 23 Haziran yenilgilerinin payı oldukça büyük.

Paulo Coelho'nun geçtiğimiz yıllarda çok satan bir kitabı vardı: "Kazanan Yalnızdır".

Yanlış… "Kazananın" dostu, destekçisi çoktur. Her seçimden sonra CHP içinde yaşanan dalgalanmanın, bu defa AKP içerisinde yaşanması da bunun kanıtı.

Davutoğlu'nun "Eğer işler iyi gitseydi (…) kıyamete kadar susardık…" söylemi de cabası…

Nitekim AKP, sözde İslamcı, fiiliyatta İslamiyete oldukça aykırı tavırları ve felsefesiz tutumuyla yüzde 30'dan fazla destekçisi olabilecek bir siyasi parti değil. Ancak bir boşluktan yararlanarak yer edindiği siyasi arenada, "kazanan" olmanın avantajıyla "artı yüzde 20" daha edindi…

Şimdilerde ise o yüzde yirminin artık kazanan olmayanın yanından ayrılmasına şahit oluyoruz… Hatta ilerleyen süreçte yüzde yirmiden fazlasının "tek adamlığın" ortaya çıkardığı totalitarizme "yeter" dediğine şahit olacağız…

Ve bayıla bayıla anlattıkları, büyük umutlar bağladıkları "tek adam sistemi" AKP'nin sonunu getirecek…

Nitekim Davutoğlu'nun da Babacan'ın da en önemli ortak paydası tek adamlığa karşı durmaları. Her ikisi de Meclisin işlevselliğinin arttırılmasından yana…

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in talepleri de bu yönde… Ancak 'ne yardan ne serden vazgeçerim' diyen liderimiz, partili cumhurbaşkanlığından da tek adamlığından da vazgeçmeyeceğini dillendiriyor…

Oysa Cumhurbaşkanın partisiz olması; akla en yatkın taleptir. Devlet yönetiminde; uzlaşmayı sağlayacak, hakem vazifesi görecek, partiler üstü, akil bir kişinin varlığına ihtiyaç vardır. Herkesin sahipleneceği ve güveneceği bir Cumhurbaşkanı bulunmasının, devlet yönetimine zararı olabilir mi?

Öte yandan partili Cumhurbaşkanının halka ne denli nefret tohumları ektiğini ve ne denli bir kutuplaşmaya sebep olduğunu gördük, görüyoruz…

Cumhurbaşkanı, AKP'nin içerisindeki bölünmeyi bile "ümmetin parçalanması" olarak yorumladı. Görevine başlarken tarafsızlık andı içen Cumhurbaşkanının, milleti siyasal parti tercihleri üzerinden bölmesi yetmezmiş gibi; şimdi bir de ümmet üzerinden ayrım yapıldı.

Bu gibi her açıdan Anayasaya aykırı tutumlar için keyfiliğe temel oluşturan tek adamlık sistemi, AKP'nin çöküşünün de temel sebebi olacak…

 

Yazarın Diğer Yazıları